Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '09

 
Kategori
Tarih
 

Şeyh Said İsyanı...

Şeyh Said İsyanı...
 

Şeyh Sait, isyanı başlatmıştır ama, bence oyuna geldiğinin pek farkında olmamıştır.


ŞEYH SAİD İSYANI'NI NASIL YORUMLAMAK GEREKİR ?....

Herkes, Dersim İsyanı ile uğraşıp dururken, gelin ben size Şeyh Sait İsyanı'nı anlatayım...Okursanız, şimdiye kadar bildiklerinizin dışında ilginç bazı yorumlar bulabilirsiniz, bu isyan hakkında...

İsterseniz, kimilerinin yaptığı gibi açarsınız ansiklopediyi ya da girersiniz internete, istediğinizden fazlasını öğrenebilirsiniz., bu isyan hakkında...Ama benim yazacaklarım kadar farklı bilgilere ulaşmanız, bilmiyorum mümkün olur mu?...

Bu nedenle arkadaşlarımın, bu bloğu okumalarını öneririm... Üstelik bunu yazmak için bir haftatır uğraşıyorum; emeğim boşuna gitmesin...

Hadi başlayalım...

Biliyorsunuz, İngilizler Musul'u (o günkü Musul, bugünkü Kuzey Irak'tır) haksız ve hukuksuz bir şekilde Mondros Mütarekesi'nin imza edilmesinden sonra işgal etmişlerdir... Bu nedenle de, Atatürk'ün Lozan'a gönderilen Barış Heyeti'ne verdiği en önemli direktif, Musul'un elde edilmesi yönündeydi... Yine bildiğiniz gibi Lozan Konferansı sona erdiğinde Musul sorunu sonuca bağlanmamış ve çözümü sonraya bırakılmıştır. Bu nedenle de, Lozan sonrasında İstanbul'da toplanan Haliç Konferansı'nda da netice alınamamış ve çözüm için Milletler Cemiyeti devreye sokulmuştur.

Bu başlangıcı yapmamın nedeni, Şeyh Sait Ayaklanması'nı Musul sorunu ve Kürdistan'ın devletinin kurulması ile ilişkilendirmek istememdir...

Daha Haliç Konferansı, sırasında İngilizler, Türkiye'nin dikkatini Musul'dan başka yönlere çekmek ve Türkiye'yi başka sorunlarla uğraştırmak için Nasturi İsyanı'nın çıkmasını sağlamışlardır.

Aynı şekilde Milletler Cemiyeti devreye girdikten sonra da Şeyh Sait Ayaklanması'na önayak olmuşlardır... Çünkü, Milletler Cemiyeti'nin tarafsız ülkelerin uyrukları arasından seçerek oluşturduğu üç kişilik bir komisyon, bölgede yaptıkları incelemelerde, bölge halkının Irak'tan çok Türkiye yönetimini istediklerini tespit etmiştir.

İsyan hakkında farklı düşünceler...

Üçlü Komisyon üyelerinin bölgede yaptıkları çalışmalar sırasında, 13 Şubat 1925'de Anadolu'da Şeyh Sait İsyanı patlak verdi. Ayaklanmanın çıkış sebepleri ve niteliği üzerinde tarihçiler arasında genel bir düşünce birliği olmadığı, dahası isyanın ardında İngiltere'nin bulunup bulunmadığı da pek bilinmiyordu.

Bazı İngiliz belgeleri karıştırıldığında, İsyan'la ilgili son derece ilginç yorumlarla karşılaşılıyordu. Bu konuda, Mim Kemal Öke ve Ömer Kürkçüoğlu bir İngiliz belgesine dayanarak şunları yazmaktadırlar(1) :

"Londra, Şeyh Sait İsyanı'nın 'doğrudan doğruya Türkiye tarafından planlanmış olabileceğinden" kuşkulanmıştır. 4 Mart 1925 tarihli bir Dışişleri raporunda, Şeyh Sait İsyanı'nı, Ankara'nın şu amaçlarla düzenlemiş olabileceği öne sürülmüştür :

* Asilerin elebaşılarının sınırı aşıp, 'kardeşlerini kurtarmak' üzere Musul'a girmelerini ve sonra da bütün bu bölgeyi Türkiye'ye tesim etmelerini sağlamak;

* Irak Kürtleri'nin, Türkiye'de başarılı bir ayaklanmayı gerekçe yapıp, Türkiye Kürtleri'yle birleştiklerini ilan etmelerini ve sonunda bir bütün halinde Ankara'ya bağlanmalarını sağlamak;

* Hiç olmazsa, ayaklanmayı bahane edip, Irak sınırına yığınak yapmak"

İngiliz arşiv belgelerinden çıkarılan bu bilgilerin doğruluğu va yanlışlığı hakkında yorum yapmak bizim boyumuzu - en azından benim boyumu - aşar. Bu yüzden de, ben, bu belgelerin doğruluğunu iki ayrı kitaptan teyit ederek sizlere aktardım.

Yukarıda isimlerini verdiğim yazarlardan Ömer Kürkçüoğlu, Şeyh Sait Ayaklanması'nın dinsel sloganlara dayanmasını, Kürtler'de böyle bir tepki için elverişli ortam yarattığını söyler... Ayaklanma'nın lideri Şeyh Sait'in, "İslam'ın, Türklerle Kürtler arasındaki tek bağ olduğu; Türk'ler ise şimdi bu bağı kopardığına göre Kürtler de kendi geleceklerini düşünmek zorundadırlar" (2) biçimindeki sözleri bu kanıyı güçlendirmektedir. Şayh Sait'in bu sözlerinin arkasında "Bağımsız Kürdistan" fikrinin yattığı da söylenebilir.

Şeyh Sait'i bu şekilde konuşturan neden, Musul sorununun çözüme kavuşturulamamış olduğu bir sırada Halifeliğin kaldırılmış olması(3 Mart 1924) olamaz mıydı? Tam bu sırada Halifeliğin kaldırılmış olması, Türkiye'nin Musul tezine manevi bir darbe indirmiş olmuyor muydu?

Bunlar bir düşüncedir; ama İngiltere'nin Musul'daki bir görevlisi, Halifeliğin kaldırıldığı yolundaki haberi hayretle karşılayıp inanmakta güçlük çektiklerini yazmaktadır. Bu ingiliz görevlisi, o zamana kadar "Kürdistan'ı patlamaya hazır bir volkan gibi kaynaştıran Türk propagandasının, Kürtler'in Halife'ye kesin bağlılıklarına dayandırıldığını; Türkler'in kendi bildikleri dalı dalı kesmelerinin ise, İngiltere için inanılmayacak kadar mükemmel bir şey olduğunu"(3) belirtmiştir. Bu İngiliz görevlisi, sözlerini "tabiî, bu yeni durumdan kendimiz için yararlanmayı ihmal etmedik" şeklinde tamamlamıştır.

Bu arada Türk Hükümeti'nin, Kürt ayaklanmasına karşı aldığı sert önlemler, Musul'daki mahalli Kürt ileri gelenlerin tepkisine de yol açmıştır.(4)

Bu durum, İngiltere'nin kuşkusuz işine yaramıştır. Çünkü, bu durum aynı zamanda, iç ayaklanma ile uğraşan Türkiye'nin Musul sorunu ile uğraşmasını zora sokmuştur.

Şimdi olaya bir de Resmi Tarih gözlüğü ile bakalım...

Resmi Tarih, olayı, "genişçe bir irtica olayı" olarak değerlendirmiş ve nedenleri, hazırlanması ve patlak verdiği devir ve ortam itibariyle tamamen bir "karşı ihtilal" olarak kabul etmiştir(5).

Atatürk de, 22 Kasım 1924 günü(Şeyh Sait İsyanı'nın başlamasından yaklaşık üç ay önce) Cumhuriyet Halk Partisi Grup Yönetim Kurulu Toplantısı'nda yaptığı konuşmada "'din elden gidiyor, aile hayatımız, binlerce yıllık ananelerimiz birbiri ardınca yıkılıyor, bu gidişle Batı uygarlığını alacağız dinimizden olacağız' yolundaki propagandaların tesirsiz kalacağını sanmanın budalalık olacağını belirterek, yakın bir gelecekte "karşı bir ihtilal" ile karşılaşmanın mümkün olacağı yolunda uyarıda bulunmuştur"(6)

Atatürk'ün sözlerine bakarak, bu ayaklanmanın üç ay öncesinden bilindiğine göre, "acaba neden önlem alınmadı?" diye bir soru geliyor insanın aklına...

Bu arada ilginç bir nokta da, "isyana karşı girişilen askeri harekatın, yasal ve siyasal olarak desteklenmesi" gerekçesiyle çıkarılan "Takrir-i Sükun Kanunu"nun, isyanın üç ay önceden bilinmesine rağmen neden isyandan 20 gün sonra çıkarılmış olmasıdır.

NOT: Bundan sonraki bloğumunda bu konuya, yani "ŞEYH SAİT İSYANI VE TAKRİR-İ SUKUN KANUNU"nu işleyeceğim. Sakın kaçırmayın!...

Aklıma şöyle bir soru daha takılıyor; "acaba" diyorum, "Türkiye, Şeyh Sait İsyanı'nı yanlış mi okudu?"...

NOT: Musul, konusunda yazdığım bir kitapta, bu isyanı da konu etmiş ve daha ayrıntılı bir araştırma yaptığım zaman ulaştığım bilgiler beni çok şaşırtmıştı. Asıl belgelerin fotokopisini okuyunca, neredeyse aklım tavana vuracaktı. Bu bilgileri, kitabıma aktarmak istediğimde, "boş ver, etrafı bulandırma" diyerek beni uyardılar. Ben de bu bilgileri kendimde sakladım ve kitabıma aktarmayarak Resmi Tarih'in çarkı içinde kaldım...Bu bilgilere, "Türk-İngiliz İlişkiler"ni okurken ve İngiliz arşivlerinden bazı belgelerin fotokopilerini gördüğüm zaman ulaştığımı söyleyebilirim. Meraklılar ve konu hakkında bilgisi olanlarla bildiklerimi paylaşabilirm...Ama bir şartla; yaptıkları yorumlarda bana, okuduklarımı hatırlatan bilgiler olursa...

Bu ayaklanma, nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, İngiltere lehine sonuçlar yarattığı kuşkusuzdur. Bunları belirterek bloğumu sonlandırmak istiyorum:

1. Türkiye'nin, isyanı bastırmak için aldığı sert önlemler, Lozan Konferansı'nda ve Musul'la ilgili diğer görüşmelerde, Türklerden ayrılmaz bir unsur olarak gördüğü Kürtlerle kendi ülkesinde bile barış içinde yaşayamadıkları izlenimi vermesi bakımından çoğunluğu Kürt unsurundan oluşan Musul iddiasını zedelemiştir.

2. Bu isyan, Türkiye'nin anlaşmazlık durumunda, Musul'a yönelik planladığı ve hazırlığını yaptığı askeri harekatı engellemiştir.

3. Ayaklanma, aynı zamanda Cumhuriyet ve devrimlerine yönelik olarak değerlendirildiğinden, Türkiye'nin Musul'a yönelik dikkat ve tavrının değişmesine neden olmuştur.

4. Böylece, iç sorunlarla uğraşmak zorunda kalan Türkiye'nin Musul üzerindeki iddiası yoğunluk kaybetmiş, şu veya bu şekilde İngilizler'le anlaşma ortamına gelinmiştir.

Benden, şimdilik bu kadar... Okuyun ve yorumlayın... Yorumlarınız bekliyorum

cdenizkent

___________ :

(1) PRO.FO.371 / 10867 E.1360/1091/44'den Mim Kemal Öke, Musul ve Kürdistan Sorunu, Ankara, 1992, s.159 ve Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri(1919-1926), Ankara, 1978, s.312

(2) Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleriyle Türkiye'de Kürt Sorunu(1924-1938), Ankara, 1975, s.21'den Kürkçüoğlu, A.g.y. s.311

(3) J.C. Edmonds, Kurds, Turks and Arabs(1914-1921, Berkeley: 1971, s.383'den Kürkçüoğlu, A.g.y., s.312

(4) A.g.y., s.427'den Kürkçüoğlu, s.310

(5) Türkiye Cumhuriyet'inde Ayaklanmalar(1924-1938), Ankara: Genelkurmay Harp tarihi Başkanlığı Yayınları , 1972, s.78

(6) İsmail Arar, Atatürk'ten Günümüz Olaylarına Işık Tutan bazı Konuşmalar, Belleten, Cilt-LII, sayı 204, kasım 1998, s.953

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..