Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Şeytan Sofrası

Şeytan Sofrası
 

Güneşin batmasına birkaç saat kala telaş var fesleğen kokulu konakta. Şeytan Sofrası'na çıkacağız acaba dolmuş saat kaçta. O telaşın içinden sıyrılıp atıyoruz sonunda kendimizi sokağa. Bulunduğumuz yerden tepenin haşmetini hissedebiliyoruz, heyecan dorukta.
Birkaç kişiye sorduk çıkmadan önce "Şeytan Sofrası nasıl bir yer, nasıl gidilir?"

Bakıp da görmesini bilmeyen bazı gözler,
-Şu yukarıda gördüğünüz tepe, ehh gelmişken bir çıkın isterseniz... diyor.
Bazıları,
-Kameranızı yanınıza almadan gitmeyin, güneşin batışını seyredin… diyor.
Bazıları tepkili,
-Ben şeytanın ayağına gitmem… diyor.

Sarımsaklıdan kalkan dolmuşlar 10 dakika gibi kısa bir zamanda, deniz kenarından yavaş yavaş yükselerek çam ormanlarının arasından tepeye ulaştırıyor bizi. Henüz dağın eteklerinde yol başlıyor kıvrımlaşmaya. O daracık yolda savruluyoruz bir o yana bir bu yana. Önümüzde oturan genç çift gibi herkes merakta. Acaba şeytan mı karşılayacak bizi orada. Tırmanış bitti ve dolmuşun kapısı açıldı. Ayağımız yere bastığın da olağan üstü bir manzara karşıladı bizi orada. Rüzgar hiç böyle deli savurmamıştı duygularımızı ve güneş hiç bu kadar yakın olmamıştı tenimize.

Bir ağustos akşamı, günlerden pazar, saat 19.30. Diğer günler nasıl bilmiyorum ama o gün mahşer yeri gibi kalabalık Şeytan Sofrası. Herkes deklanşöre basmak için sabırsızlanıyor. Yüksek bir tepede, deniz, kıyıları ve güneş bir avucumda sanki. Deniz, kumsal, yeşil dağların muhteşem uyumu ve batmak üzereyken bile parlaklığından hiçbir şey kaybetmemiş olan güneş. Gözün gördüğünü bir fotoğraf karesine sığdırmak imkansıza yakın neredeyse. Görülmeyi gerçekten hak eden, dünyanın yedi harikası bir yana, eşsiz güzelliklerden bir tanesi. Hani “şeytan nerede konaklayacağını biliyor” dedirtiyor insana.

Güneş tüm sakinliğiyle, insanların tüm telaşına rağmen iki tepe arasındaki yerini alıyor. Bir gün içerisindeki görevini gururla tamamlamış olmanın edasıyla yavaş yavaş süzülüyor aşağılara doğru. Gitmesini istemiyor hiç kimse, güneşe ilk defa veda eder gibi. Herkes biliyor eğer giderse, tepede eksik kalacak olan bir şeyler olacak. Şeytan Sofrası öksüz kalacak. Güneş, gökyüzünde ki şeftali baharı renk cümbüşünü yavaş bir ahenkle, eşsiz bir kızıllığa sürüklüyor. Tüm kıyı güneşin kızıllığına bürünmüş şimdi. Bir küçük çocuk sesi duyuyorum annesine seslenen. “ Güneş bizi terk ediyor” diyor tüm çocuk yüreğiyle. Güneş giderek gözden kayboluyor. 1,2,3 derken alkış sesleri inletiyor tepeyi, güneş görünmüyor artık. Yarın döneceği ve her batan günün ardından yeni umutlarla yeniden doğacağı bilinmesine rağmen yine de duygusal anlar yaşanıyor tepede. Mekândaki bu garip telaş, güneşten arta kalan hafif kızılla karışmış maviliklere bırakıyor kendini.

Tepe de güneş batarken içkinizi yudumlayabileceğiniz güzel mekânlar var. Şeytan sofrasına ilk gidişte geçireceğiniz vakit, anı ölümsüzleştirmek için çekim yapmak olduğundan, ikinci kere gitmek şart oluyor. O da size özel olması ve telaşsız bir gün batımı için.

Dolmuşun yolunu tutuyoruz zihnimizde kalan bir tutam tatla ve bir sonra ki şeytan sofrası yolculuğunu iple çekerek uzaklaşıyoruz olay mahallinden.

Foto:Sema GÜZEL
 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..