Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '08

 
Kategori
Şiir
 

Şeytanın efendisi!..

Şeytanın efendisi!..
 

Haksız da değiller hani. Değil mi ama..:) Resme baksana.


Bir adam…

Ulvi bir görevi yerine getirircesine…

Doğan günle beraber

Yeni cinayetlere giyinmekteydi.

Kadın ruhunun derin dehlizlerinde

Seyahat etmeyi kendine ilke edinmiş;

Ve… “şeytanın efendiliğine” soyunmuş bu adam,

bebek yüzlü masumiyetini giyinip

güne merhaba dedi.

Adamın güne merhaba dediğini…

Melekler dahil hiçbir canlı duymadı.

Adam; içinde, kadının bilmediği niyet,

ve giyindiği masumiyetle yeni avına yaklaştı.

Her şey çok kolay olacaktı.

Bunu sezinlemişti.

Önce ezberlenmiş birkaç güzel söz

Birkaç güzel kompliman

Sonrası cepte bilet.

Sonrası beklenen mutlu son!

Zemin hazırlanmıştı.

Adam biliyordu, tecrübeliydi ne de olsa...

Sayısız, seri cinayetlerinden!

Bu güne kadar hiç yanılmamış,

hiç ıskalamamıştı hedefini.

İşte şimdi tam sırası,

diyerek…

Fırlattı zokayı.

Vurmak için hedefi tam kirpiklerinden.

Biliyorum…

Benim yanımda uyanacaksın bir gün!

“Hissediyorum boşuna caz yapma” der gibiydi.

Yanılmamıştı…

Av hazırdı…

Av tam demlerinde!

Şuursuz ve delice bir hevesle koştu,

zokayı yutan kadın katiline.

Yüreğinde tepeleme çocuk sevinci,

ayağında şıpıdık terlikleriyle.

Ve geceye…

Ve yeni cinayetine

hevesle soyundu adam.

Üstünde yıkamacıdan ödünç aldığı kostümü,

elinde vizesi alınmış bir biletiyle.

Avın cebinde umutlar,

Avcının cebinde cinayet bileti!

Ve sabaha kadar…

Durmadan…

Durmadan sevişti.

Durmadan hücum etti.

Ona göre şeytanın…

En hassas...

En can alıcı derinliklerine!

Efendiliğine and içmiş,

şeytanın avukatlığına soyunmuş adam!

Bir cinayetin daha hükmünde yer alabilmek,

ve bükebilmek bileğini…

Ve hatırlatmak ona…

Efendisinin kim olduğunu…

Çıkacağı taht için çok…

Çok önemliydi.

Böylelikle vurdu da vurdu.

Girdide girdi kadına…

Sabaha kadar…

Tanrım!

Ne büyük keyifti.

Ne büyük zafer!

Fark etmedi kadın.

kaybettiğini kimliğini adamın yatağında!

O hala masum, haşarı bir veletti onun nezdinde.

Vurdukça…

Zirveye bir adım daha soyundu adam...

bir basamak daha yükseldi,

şeytanın efendiliğine!

Kadın…

Her vuruşunda...

Biraz daha küçülüyor,

biraz daha minyatürleşiyor,

can çekişiyordu adamın gözünde.

Kadın bunu bilmiyordu.

O: yüreğinin götürdüğü yere gitmişti sadece.

Oysa o; bir şeytandı efendisinin gözünde.

Üstelik...

Hemcinsini aldatan bir şeytan.

Üstelik kafasında bir başka adam!



Gece bitti nihayetinde.

Sabah oldu, gün doğdu.

Şimdi yeni cinayetler için hazırdı gökyüzü.

Bu ve bundan sonrakiler bile yetmezdi…

Taht’a çıkmaya yeminli adama.

Şimdi bilmeli…

Öğrenmeli…

Bir de şeytanın ağzından duymalı...

Onaylatmalıydı.

Cinayetinin ne denli eşsiz...

Ne denli kusursuz olduğunu!

Dün gece nasıldı…

Nasıldı ha?

Müthiş…

Müthiş olmalıydı.

….

Kadın… adama bakmadan…

Acı acı gülümsedi içinden.

Neden bütün efendiler böyleydi.

Neden kusursuz cinayetlerini,

onaylatmak…

Bir de fişletmek istemekteydiler şeytana.

Sanırım…

Sanırım hepsi…

Yeni cinayetler işlemek;

işleyebilmek için gerekliydi

Ve nasıl olsa listelerinde,

yeni kurbanlar sırada beklemekteydi...

Hepsi...

Ama hepsi!..

Büyük: o büyük amaca hizmetti!

Yaşasın…

Yaşasın!

Bu bir İlahi kehanet,

mucize-i adalet,

efendiye hizmetti.

Adam alarak sertifikasını eline..

Göklere doğru yükseldi.

Yükseldi de… yükseldi.

Yükseldi de…

Yükseldi!

Kadın; adama bakıp sadece...

acı acı gülümsedi.

Aslında ne kadar da aciz,

ne kadar da bitikti.

Çünkü...

Efendiliğe soyunan adam;

aldığı sertifikanın sahte olduğunu bile,

anlayacak yetide değildi.

Bilseydi eğer…

Bilseydi…

Eğer...

...


A. Sarıkaya

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..