Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '15

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Sezar Hastalığı

Sezar Hastalığı
 

Megalomani


Büyük güç ve kudret sahibi olmak ve bu gücü sırf kendi menfaati için veya başkalarının kötülüğüne kullanmamak, her güç sahibinin becerebildiği bir şey değil.

Bunun böyle olduğunu, tarihte ve günümüzdeki birçok örnekte görüyoruz.

Caligula adını hiç duydunuz mu? Bunu anımsamadınızsa,Nero, Çavuşesku veya Hitler isimleri mutlaka size bir şey ifade edecektir. Örneğin işte bu kişiler, başlıkta sözünü ettiğimiz Sezar hastalığından muzdarip olarak gösteriliyorlar.

Peki, neymiş bu Sezar hastalığı?

Efendim bu tanımlamaya ilk olarak Alman yazar Gustav Freytag, 1864 de yayınlanmış olan ve Romalı tarihçi Tacitus’u konu alan, “Kayıp Elyazısı” isimli romanında yer vermiş. Bu tabirin yayılması ve yerleşmesi ise, sonradan Nobel ödülünü alan tarihçi Ludwig Quidde’nin yaptığı, M.S. 37-41 tarihleri arasında Roma İmparatoru olarak yaşamış olan ve yukarıda sözünü ettiğimiz Caligula hakkındaki bir araştırma sayesinde gerçekleşmiş.

Caligula, İmparator olduğu tarihte, halkı tarafından sevilen ve halkı için hatta iyi işler yapmış olan bir hükümdar. Ama tahta geçişinden 6 ay kadar bir süre sonra, sanki adamın karakteri tamamen değişmeye başlamış ve kendisi, Parlamento ile ve senatörler ile sürekli ters düşen,giderek  kendisini herkesten ve ülkedeki her güçten üstün gören, hatta bir Tanrı olduğunu iddia eden bir despot haline dönüşmüş. Daha önce yürürlükten kaldırılan “İhanet Kanunu” nu yeniden işleterek, senatörlerin büyük bir bölümünü, işkenceye tabi tutmuş, sürgüne göndermiş veya öldürtmüş. Kendisine yöneltilen hiç bir eleştiriye tahammülü yokmuş ve herkesten şüphe ediyormuş. “İnsanlar benden korktukları sürece, benden nefret etmelerinde bir sakınca yok.” sözü ona ait. Tarihe geçen bir başka sözü de “Keşke tüm Roma halkının bir tek boynu olsaydı.” İmparatorun bu sözü, tek bir boynu sıkmak kolaylığını özlediği için sarfettiği söyleniyor.

Caligula’nın, senatörlerin karılarını kendi yatak odasına almak veya onları kendi istediği, en yüksek parayı veren başka birine satmak gibi başka marifetleri de var. Büyüklüğünü göstermek işlevi olan devasa yapılara olan sevgisi ve hunharca arena oyunlarına düşkünlüğü de dillere destan. Çok sevdiği atına mermerden özel bir ev ve altın yemlik yaptırıp, ayrıca ona konsül payesi vermek istemesi de ölçüsüzlüklerine bir örnek. Yalnız tarihçiler, bu sonuncusunun hastalığının bir etkisi mi olduğunu, yoksa atını konsül yaparak, senatörleri aşağılamak mı istediğini henüz çözemediler.

Caligula’nın neden bu hale geldiği konusunda tarihçiler hala hemfikir değiller. Bazıları, geçirdiği bir beyin iltihabının bu değişikliğe sebep olduğunu düşünürken, bazıları önceden zaten deli olduğunu söylüyor, bazıları ise, devamlı göz önünde olmayı kaldıramadığından sinirlerinin bozulduğunu iddia ediyorlar.

“Sezar hastalığı” nın tesbit edilmesine vesile olan Caligula’nın özellikleri ve dolayısile bu hastalığın genel belirtileri şu şekilde sıralanıyor:

-       Kendi kutsallığına veya Tanrılığına veya Tanrı’dan olduğuna inanmak.

-       Para konusunda aşırı savurganlık, kendini ispat için devasa yapılar yaptırmak

-       Kendi kendini sahneye koymak, yalancılık, sahtecilik

-       Askeri zafer tutkusu

-       İzlenme, takibedilme korkusu, herkesten şüphe etme  (Paranoya)

Bu hastalık, paranoya yani takibedilme korkusuyla, kendini beğenmişliğin, yani megalomanlığın patlamaya hazır birlikteliği şeklinde de tarif ediliyor. Bazı kral, imparator ve devlet adamlarının, yani gücü elinde tutanların, görüldüğü kadarıyla sınırsız olan kendi güçlerinin etkisinde kalarak, her hangi bir kural veya kanuna bağlı olmadıklarına ve özellikle ona alkış tutan çevrelerinin de katkısıyla, insanüstü hatta tanrısal olduklarınına inanmaya başladıkları düşünülüyor.

Caligula’nın saltanatı uzun sürmemiş. İmparator oluşundan dört yıl sonra, kendi muhafız alayı tarafından bir tuzağa düşürülerek öldürülmüş. Sonrasında da, böyle bir despotun halkın hafızasından silinmesi için, adına bastırılan paralar tedavülden çekilmiş, büstleri yok edilmiş. Ama herhalde özellikle böyle tiranlar kolay unutulmuyorlar.

Önce de söylediğimiz gibi, bu hastalığa yakalanan güc sahiplerinin sayısı az değil. Özellikle bir çok Roma İmparatorunda tesbit edilen bu durum, örneğin Roma yandığında elinde lir (müzik aleti) şarkı söylediği iddia edilen ve sarayında muazzam paralara mal olan sefahat alemleri tertipleyen Nero’da da, görülüyor. Yine ayni hastalıktan muzdarip başka bir Roma İmparatoru Commodus, uzak ülkelerden getirttiği egzotik hayvanları kendi sarayında sözüm ona avlıyor.

Sezar hastalığına çağımızdan örnekler olarak da, 1100 odalı sarayı ve avcılıkta rekor kırma hevesiyle Romanya Diktatörü Çavuşesko, İtalya’yı faşizme ve savaşa götüren Mussolini, sonuçta tüm dünyayı ateşe vermiş olan Hitler gibi kişilikler gösteriliyor. Hepsinde ortak olan unsurlar, kendilerine verdikleri aşırı üstün değer, hitap yeteneği ve konuşmalarındaki nefret söylemleri, gigantomani denilen, aşırı büyük yapılara olan eğilim gibi şeyler.

Sezar hastalarının sonlarının pek de iyi olduğu söylenemez. Örneğin Caligula, Mussolini, Saddam ve Kaddafi( ki onlar da bu hastalığın belirtilerini göstermişlerdir), Çavuşesko öldürüldüler, Hitler ve Nero intihar ettiler.

Roma İmparatorluğunda çok iyi bir adet varmış. Bir İmparator bir zafer geçidi ile halk arasından geçerken, yanında daima bir köle bulunur ve kulağına şu sözleri fısıldarmış: “ Arkana bak ve ölümlü bir insan olduğunu hatırla!” Gerçi bazı hükümdar ve devlet adamlarına faydası olmamış ama belki de diğer bazı başkalarını, ellerine geçirdikleri gücün etkisiyle çıldırmaktan korumuştur.

Günümüzde de böyle bir anımsatıcıya şiddetle gereksinim var.

Not: Sezar kelimesi burada “hükümdar” anlamında kullanılmaktadır ve Roma Cumhuriyeti Konsülü ve sonraki diktatörü Sezar’la iglisi yoktur.

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..