Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '08

 
Kategori
Sinema
 

Siberuzay olarak sinema

Sinema, taa en başından beri bir siberuzaydı. İlkeldi tamam ama yine de seyirciye somut gerçekliği unutturan bir sanal evrendi.

Sözel, görsel, işitsel, motor ve kimyasal duyu-dillerin hepsini birarada kullanıyordu. Bunları karıştırma biçimleri arkaikti ve başlangıçta tiyatrodan alıntılanmıştı ama şimdilerde bunlar mükemmelen birarada kullanılıyor. Algısal olarak sinema, bilgisayar oyunu ve elektronik kafa kaskı, gerçeklik benzetişimi açısından birbirine çok yakın sonuçlar veriyor.

Şerh:

Kimyasal duyu-dil, duygulandırma ve tür sineması olarak tezahür etti. Ancak, sağ kalma ve yönelim düşüncesi bir id’di / içgüdüydü / refleksti ve taa belgeselin en başında Flaherty’nin ‘Kuzeyli Nanook’unda yer almıştı, yine hatalı olarak, kurmacalaştırılarak, tiyatrolaştırılarak.

Bilgisayar oyunu, sinemanın, sessiz, siyahbeyaz, renkli, televizyon, video aşamalarından sonra geldi ve aslında videonun kuyruğu sayılır, zaten ilk bilgisayar oyunlarına video oyunu deniyordu.

Nasıl ki daha arkaik bir döneme ait olan çizgiroman, hem grafikleşip grafik roman aşamasına yükseltgendiyse, hem de sinemanın görüntü tekniklerini, fotoğraflaştırarak, anlaştırarak (enstantaneleştirerek) kullandıysa, son dönem bilgisayar oyunları da sinemanın tekniklerine, nedense sinemada kullanılması hiç akla gelmeyen, yarım kürelik bir açısallık kattı ama henüz sinemada tam küre açısallık gerçekleştirlimdi ve bu holografik sinemadan bambaşka bir konu.

Gerçek-somut bir siberuzay örneği olan internet, sinemayı kendine sindirmeyi ancak ‘youtube’la, 15. yaşında, 2007’de becerdi ve bu çaba sinamasal açıdan henüz emekleme aşamasında. (2 yıl, internet için, 3 devrim yapılabilecek bir süre veya idi).

Bilimkurgu romandaki tasarımıyla siberuzay, artık aşağı yukarı tam olarak gerçekleştirilmiş durumda ama olay ticari olduğu için parçaları başka başka şirketler elinde ve şimdilik hiç kimsenin hepsini birarada satın alacak parası ve niyeti yok. Yoksa, helikopter simülasyonlarının gerçek gerçekliği aştığı 10 yıldan uzun süreden beridir biliniyor.

Siberuzayın sinemasal en mükemmel örneklerini Uzakdoğu Asya sineması yarattı ve bunun tek nedeni özgün kültürlerinde yer alan metafiziklerinin motor yansımaları, aslında düşünce yansımaları. Örnek: Elleriyle fırtına yaratmak, kaos matematiğinin dışında, aslen bir ‘tai ching’ tekniği.

Ancak, neo-globalleşme sonucu, Doğu Batı tarafından sulandırıldı. Bunun en güzel örneği, Batı’da oynamış Doğulu oyuncularla, oynamamış oyuncuların oyuncululklarının birarada çok kontrast yaratan ayrımında yatar (‘Musa’ filmi).

Bu durumda, geçici olarak, siberuzayın sinemalaşmasının ve sinemanın siberuzaylaşmasının duraladığı bir ara döneme girdik. Ek olarak, Doğu’da da, Batı’da da yaratıcılık tükenmesi gerçeği var.

Siberuzay-sinema diyalektiği tümel bir sorun ve bu sıralar herkes tikellerle meşgül.

Rahatça söyleyebiliyoruz: Bu konu başlamadı bile...

İlk aşamasının tamamlanmasının onyıllara uzamasının sorunu yok, sanatta ve tarihte olur böyle durumlar...

Yine de sürprize açığız. Ruslar’dan hiç sürpriz beklenmezdi ama 3 sürpriz birden yaptılar: ‘Daywatch Üçlemesi’, ‘Türk Gambiti, ‘Rus Evi’. Birincisinin yönetmeni Bekmambekov, bir sürpriz daha yaparak, Holywood’a gidip, ‘Wanted’ı yaptı. Bu belki onun sonudur bilemeyiz ama ürün attığı taşla hedeflediği kuşu vurmuş durumda.

‘Deliler Evi’ gibi küsur sürprizler olabilir. En kuzeyliler, İzlanda ve Grönland da bunu yapabilir, ‘Jar City’ buna çok yakın, arkalarında Laxness, Sjöwall / Wahlöö ve Mankell var. En güney Avustralya, Holywood kıyma makinesine adam göndermekte, 1-2 genci aradan kurtarabilirse, oradan sürpriz rahat gelir.

İsviçre gibi merkez, Andorra gibi küsur, Avrupa ülkelerinden bir şey beklemek uygun değil.

Japonya kuğu şarkılarını söyleyebilir.

Gibson, Kanadalı ama Cronenberg’in ‘eXistenz’ı rezaletti Ama ‘Naked Lunch’ı çok iyiydi. Demek ki hala deneysel alaşımlama aşamasındayız ve karışımın formülünü bilmiyoruz.

Bir Türk kimi alaşımlayabilir ve/ya Türk’e kim/ler alaşımlanabilir?

Şerh: Türk sineması bu söylemde boş küme bile değil, eksi küme. Ancak, alaşımlama herşeyi yapabilir, imkansızı bile... Türk sinemasını bile kullanabilir. (Örnekleme: 7 Samuray, Kabuktaki Hayalet’leri hayal bile edemezdi, edemedi de, çünkü yönetmenleri birbiriyle zaman ve mekan kesişimi yaşadı, yani işlemsel sağlama (negasyon) yapıldı. Oysa Dersu Uzala ile Ağustos’taki Rapsodi’deki Richard Gere arasındaki fark, Kurosawa ile Oshii arasındaki farktan büyüktü.)

Denek ki bundan sonraki aşama siberuzay-sinema sentezi ve praksisi...

Dipnot: Yeni sinema kesinlikle, hem bunları yaratacak, hem de bunlardan beslenecek...

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..