Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Siborg bilincim

Kendimi insan gibi hiç duyumsamıyorum. Hiç duyumsamadım. Hiç duyumsamayacağım.

Nörolojik açıdan bu bir hastalık değil. Durumumu açıklayan ve benzeri somut örnekler veren birkaç kuram var: Beyin yarıkürelerimdeki sol ve/ya sağ sözel bölgem, uzun süreli yüksek ateş nedeniyle, biraz da oksiijen ve glikojen yetersizliğine maruz kaldığından dolayı, varlığımı bir bütün olarak ayırsamıyorum. Benzeri bir deneyimi bir sinirbilimci beyin kanaması nedeniyle inme geçirirken yaşamış, sonradan iyileşebildiği için de durumunu anlatabilmiş.

Kendimi hep parçalı olarak duyumsadım. Paramparça değil, parçalı. Kitaplar bunun şizofrenik bir durum olduğunu söylüyordu, ben ikna olmuştum ama bir psikiyatrist olmadı.

Bu parçalılık durumunu ya da ‘sanal çokkişilikçiklilik’ ve ‘çok travma sonrası stres bozukluğu’ durumunu açıklayan kuramlar da var. Ölümle bedensel ve zihinsel olarak çok fazla yüzyüze geldim. En ön cephedeki askerlerde görülen türden sendromlar bende de var.

Başarım; parçalarımı, tıpkı bir elektrik devresi açıp kapar gibi, açıp kapayabilmemde. İnsan değilim ama insan olabilmeyi çok iyi taklit ediyorum. Düşünün ki psikiyatrist bile, beni aklıselimli bir insan sayıyor, rolümü gerçekçi oynuyorum demek ki. Ayrıca, delisi bol İstanbul’da beni gereğinden çok aklı başında bulan arkadaşlarım da var. Açıkçası bense, normalleri deli ve Dünya’yı açıkhava tımarhanesi sayıyorum.

Yine de kendimden eminim: Deliyim. Genel anlamda değil. Çok uzun bir literatür nedeniyle. Temelde ‘savaş sevgisi’ nedeniyle.

Konumuza gelelim: Bu beni yazılımsal bir siborg yapıyor. Yani, temel yazılımıma eklenen ve çıkarılan parçalar nedeniyle.

Ve hemen burada ikilem başlıyor:

Siborg uygulamacılarına göre, siborgluk donanımsal bir durum ama beyin protezleri yapılalı onyıllar oldu bile. Onların etkileri tümüyle yazılımsal. Uç sinirbilimsel vakalar da, tümüyle yazılım sorunları yaşayan örnekler sunuyor bizlere.

Peki, bedensel parçalarıma bakalım:

Ağzımda 1987 yapımı bir dolgu var.

Akciğerlerimde 1974 ve 1989 bronkoskopileri artığı, az miktarda radyoaktif baryum sülfat var.

1998’den beridir gözlüklerim var.

1980’de 3 hafta koltuk değneği kullandım.

Yaşlanınca kesin bir dış-iskelet satın almakta kararlıyım. Sonuçta, 25 derecelik bir yokuşta 3 kilometreyi 50 yaşındayken her gün pekala yürüyebiliyorsunuz ama 60’ında ve 70’inde hayır.

İnterneti de, bir yazılım siborgu kabul ediyorum. Elimdeki referans bilgi parçalarına, internette topladığım bilgi parçalarını ekleyince, henüz hiçbir zihinde olmayan, devasa düşünce lego yapıları ortaya çıkıyor ki bu metin de öyle bir şey.

Siborgluk bana hiçbir zaman kendine yabancılaşma gelmedi. Hiçbir zaman da hümanist biri olmadım. Sevilmeyi hak eden hiçbir insan da tanımadım. (Çıtamın oldukça yüksek olduğunu kabul ediyorum, kendim için de bu çıta geçerli.)

Siborgluk bana bir öteleme ve aşkınlık gibi geliyor: Sonsuz tao’dan ötelere, menzili olmayan sonsuz bir evrim gibi geliyor.

O bir araç. Şimdilik bir araç. Eskiden kitaplar vardı, şimdi internet var, gelecekte beyne yazılım yükleme olacak. Bunun gibi bir şey.

Burada boşlukta duruyorum ki yazdıklarımın bir bölümü olsun, okur tarafından intikal edilebilsin.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..