Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '09

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Sıcaklar, poyraz rüzgârı ile bastırınca!

Sıcaklar, poyraz rüzgârı ile bastırınca!
 


Sıcaklar hafta sonu ile birlikte yakıcı bir hale döndü Antalya’da. Mevsim normallerini cumartesi ve pazar günü yakaladık. Plajlar tıklım tıklımdı ve ben dün öğleden sonra kızımı plaja götüreceğime dair söz verdim. Söz vermez olaydım. Sabahtan itibaren başımın etini yemeye başladı. Dakika başı “hadi baba, ne zaman gidiyoruz” yollu sıkıştırmaları doğrusu beni bunalttı.

Sıcaklar aniden tavan yaptı ama poyrazı da yanına kattı. Poyraz rüzgârı ve yüksek oranda sıcak hava ile aynı anda karşı karşıya kalmak ve bu ikisinin eşliğinde denize girip, tuzlu su ile kalıp, güneşlenmek, bir kalecinin doksandan gol yemesi gibi bir şeydir. Lakin biz kızımla saat 15.30’da plaja gittik ve bu saatte nispeten güneş keskinliğini yitirmiş, poyraz rüzgârı hafiflemişti. Birkaç kez denize girip, bir süre güneşlendikten sonra, tekrar eve döndük ama birkaç kişi gözüme takıldı plajda, durumları felaketti.
Beyaz tenlerini güneşe vermişler muhteremler, farkında değiller ne vaziyete düştüklerinin. Birinci derece yanık vaziyetindeler ama umurlarında değildi. Lakin umurlarında değil amma gece şoka girecekleri kesin. Buna rağmen vücutlarını güneşe siper etmişler. Koca adamlar, doğrusu hayret ettirdiler.

Geçtiğimiz yıl Adrasan koyunda denize giriyoruz. İki güzel hatun ve yanlarında iki bey güneşleniyorlar. Zaman zaman denize giriyorlar, denizden çıktıktan sonra bira içmeye devam ediyorlar ve adeta üzerlerinde kuruyan tuzla, güneşe meydan okuyorlar. Hemen yanımdaki şezlongda oturmuşlardı ve dayanamadım
-“Üstadım, senin durum pek hayra alamet görünmüyor, sen daha fazla kalma güneşte” Diye bir uyarıda bulundum.
Muhterem hafif bir tebessümde bulunup teşekkür etti ve yine güneşe meydan okuma seansını sürdürdü.
Akşam yemekleri yendi, içkiler içildi, gün batımı izlendi ve gece yarısına doğru uyumak için odama geçtim ve birkaç saat sonraydı ve sanırım sabaha karşı 02.00 olmuştu saat, kalktım ve sahile doğru yürümek için odadan çıktım. Bizim muhterem çardağa uzanmış ve başında partneri olan bayan, muhterem inliyor, hem de ne inleme. Vücut kabarmış, su toplamış, acıdan kıvranıyor.
-“Üstad senin zorun neydi kendini böyle haşladın?” diye tekrar takıldım.
-“Valla hiç anlamadımki nasıl yandığımı” diye karşılık verdi.
Buz tedavileri ve soğuk su ile acısını hafifletme çabasına girdik ama nafileydi tabi bu çabalar ve sabah erkenden doğruca hastanenin yolunu tuttu. Gün içerisinde haber geldi, bizim muhterem hastanede şoka girmiş.

Dikkat etmek lazım.

Hele hele Akdeniz güneşi, poyraz rüzgârını da arkasına alırsa, vay halinize, bilesiniz.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..