Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '17

 
Kategori
Yurtdışı Tatil
 

Sicilya'ya gitmek...

Sicilya'ya gitmek...
 

Porta Marina-Cefalu


2003 Yazında Roma–Floransa-Venedik üçlüsüne yaptığım gezi unutamadığım en keyifli gezilerimden biri olduğu için mi, bizimkine benzer ikliminden mi, yoksa gerek fizikleri, gerekse neşeli,gürültücü, sıcakkanlı insanlarını ülkem insanlarına çok benzettiğimden mi, İtalya’ya gitmekten ayrı bir zevk alırım.

Bundan dolayı olsa gerek, İtalyan sinemasını da severim ama mafya konulu filmlerden ziyade, romantik- komedi türündeki İtalyan filmlerini tercih ederim. Bilhassa ilk gençlik dönemimde izlediğim o filmlerin etkisiyle olmalı, “İtalya” denince, deniz-göl kıyısındaki virajlı yollarda hızla ilerleyen üstü açık spor otomobillerde saçları rüzgârda uçuşan güzel kadınlar ve yakışıklı adamlar, daracık-parke taşlı sokaklar, fıskiyeli havuzların etrafında eğlenen, koklaşan âşıklar canlanır.

İtalya’da pek çok yere gittim. Como, Lecco, Garda gölü kıyılarında, Milano, Venedik, Torino, Cenova ya da Roma’da gördüklerimle, filmlerdeki ve zihnimdeki İtalya hep örtüştü. İlaveten Napoli’den feribotla gittiğim ‘Capri Adası’nın büyüleyici doğasına olan hayranlığım hiç geçmedi.

Geçen yıl Sicilyalı Giuseppe Tornatore’nin Oscarlı “Cennet Sineması”nı izlemiştim. Filmde,Sicilya halkının sinema olgusu karşısındaki içtenliği, komikliği, melankolisi ve romansı beni öyle çok etkiledi ki, o günden sonra Sicilya, görülmeye değer bir yer olarak seyahat planlarımda öncelik oluşturdu. Sicilya’ya gitmeli ve özellikle Palermo’da çevrildiğini duyduğum enfes filmin çekildiği mekânları görmeliydim.

Mart ayının sonunda bu geziyi gerçekleştirdim.İlk durağımız Etna Yanardağının eteklerinde konumlanmış Catania’ydı( https://tr.wikipedia.org/wiki/Katanya). Önceleri araba kiralamayı düşündükse de şehri yürüyerek tanımanın en akılcı yol olduğuna karar verdik.

1.gün Via Etnea( Etna Caddesi) ve Unesco kültür  mirası listesinde yer alan Via Crociferi de Sicilya’nın sosyal hayatı ile tanışmaya çalıştık. Şehrin puslu havası ve gri renkli yapıları bir yana, Via Etnea ve Via Crociferi bana göre şehrin en güzel, en canlı iki caddesiydi. Afrikalı göçmenlerin çoğunlukta olduğu şehir merkezinde pek çok dilenci, yoksul ve evsiz insanla karşılaştık. Şehirde Etna Caddesinin sonundaki Bellini Park’ından başka yeşil alan görmemek ise hayli şaşırtıcıydı.

2.Gün Piazza Duomo’ yu ve o meydanda yer alan Catania’nın en büyük katedrali Duomo di Catania ( Cattedrale di Sant'Agata)yi gezdik. Volkanik taşlardan ve mermerden yapılmış bu katedralin yanı sıra meydanda, görkemli tarihi binalar ve Fontana dell’ Elephante (Fil Çeşmesi) adında çok gösterişli bir çeşme  bulunuyor. 18. yüzyılda yapılmış bu çeşmede Catania’ nın sembolü haline gelmiş ve yine lav taşlarından yapılmış bir fil heykeli var. Katedralin karşı tarafında ise yeraltından gelen Amenano Nehri’nin suları ile beslenen Fontana dell’ Amenano(Amenano Çeşmesi) yer alıyor.

Via Garibaldi (Garibaldi Caddesi)’nin sonundaki Porta Ferdinandea Garibaldi (Garibaldi Kapısı) kireç ve lav taşından yapılmış çok ilginç bir yapı. Sık sık verdiğimiz kahve molalarıyla güneş batana kadar gezdiğimiz kalabalık caddelerden kaldığımız daireye yöneldiğimizde, karşılaştığımız son hoşluk ise Piazza Republic’teki Anfiteatro Romano (Roma Tiyatrosu) kalıntılarıydı.

3.Güne Piazza Carlo Alberta'da hafta içi her gün açık olan ve hemen her şeyin satıldığı açık Pazar La Fiera’yı gezerek başladık.

Ardından şehrin 7 km uzağındaki Acı Castello’ya(https://en.wikipedia.org/wiki/Aci_Castello) gittik. Acı Castello,yaklaşık 900 yıl önce Normanlar tarafından inşa edilmiş, yapımında tamamen lav taşları kullanılmış aynı adı taşıyan kalesiyle meşhur bir turistik ilçe.

Antik Yunan’a dayanan 2700 yıllık tarihiyle yine Unesco Dünya tarihine giren Siracusa’ya trenle gitmek ve tarihi Ortiaga adasındaki antik dar sokaklarda gezerek Akdeniz’le buluşmak, rengârenk sebze–meyve-balık pazarında dolaşmak ise gezinin belki de en cazip bölümlerindendi. 

Palermo( https://tr.wikipedia.org/wiki/Palermo_ili) Sicilya bölgesinin başkenti ve Catania gibi zengin bir tarihe sahip. Palermo’da Arap ve Norman Mimarisine sahip çoğu volkanik taşlarla yapılmış binaların arasında ve taş sokaklarda gezerken buraya daha fazla zaman ayırmamış olmanın pişmanlığını duyduk.

Sicilya Parlamento binası olarak kullanılan, Palazzo dei Normanni (Palace of the Normans, Royal Palace of Palermo), Piazza Bellini’deki Santa Maria dell’Ammiraglio (La Martorana), Palermo şehrinin merkezi noktası olarak bilinen Quattro Canti, Theatro Massimo, Porto Nuova ve Palazzo Pretorio, Municipio di Palermo,  şehirde gördüğüm en ilginç yerler ve yapılardı.

Ve Cefalu; günlerdir bu kadar keyif alarak gezmemiştim...

Palermo’ya yaklaşık kırk beş dakika uzaklıkta, La Rocca Dağı'nın eteklerinde yer alan Cefalu, harika doğası, tarihi binaları, büyüleyici sahil bandı, trafiğe kapalı dar yollarıyla çok güzel bir ortaçağ kasabası. Cefalu’da neredeyse her sokak sahile iniyordu. Rengârenk hediyelik eşya dükkânlarının sıralandığı Corso Ruggero’da yürürken sokak aralarından taşan müzik sesleri, gürültücü-neşeli Sicilyalılar, balkonlardan sarkan renkli çamaşırların görüntüsü ve havaya yayılan mis gibi pizza kokusu, İtalya'da olduğumu hemen hissettirdi.Cefalu Katedrali’nin yer aldığı Duomo Meydanı’ndan limana doğru inerken şehrin ayakta kalan tek kale kapısı Porto Marina’nın merdivenlerinde oturup manzarayı seyretmenin hazzı ise bir başkaydı. Ve sahildeki Roman Kalesi’nin duvar kalıntıları önünde hatıra resmi çekmesek olmazdı.

Diğer yandan, Catania ve Palermo'da olduğu gibi, Cefalu’da da‘’Cennet Sineması’’nın çekildiği mekân ve platolarla ilgili bir bilgiye ulaşamadım. Bunun burukluğuyla eve dönerken istasyon yolunda Ferzan Özpetek’in İstanbul Kırmızısı ( Rosso İstanbul) filminin afişiyle karşılaşmaksa, beni acayip mutlu etti. Oysa İtalya’da yaşayan Ferzan Özpetek’in film afişlerini İtalya/Sicilya'da görmekten daha doğal ne olabilirdi ki?

Eve dönünce“Cennet Sineması”nı bir kez de yanımdakilerle, yerinde izledim. O zaman fark ettim ki, film Giancaldo adlı bir kasabada çekilmişti ve Giancaldo Palermo’ya çok yakındı. Üstelik orada filme ait dokümanların ve eşyaların sergilendiği bir müze de bulunmaktaydı. Ama ne yazık ki biz ertesi gün Catania’ya dönmek zorundaydık...:(

Sekizinci gün yurda dönüş için havalimanına giderken, zihnimde ilginç görüntüler ve hoş anılar birikmişti;

"Catania’nın, kalabalık,kirli,çöpten geçilmeyen,ağaçsız caddeleri, Etna Yanardağı’nın uzak, puslu ve patlamaya hazırmış hissi veren ürkütücü görüntüsü, Palermo’nun tarihi binaları, taşlı yolları, yine Palermo Quattro Canti( Dört çeşme)deki sokak çalgıcılarının binalara çarpıp gökyüzünde yankılanan enfes müzikleri, Cefalu’da sahile inen daracık tarihi sokaklar, binalar, büyük beyaz deniz feneri, Catani’da otobüs terminalini sorduğumuz istasyon görevlisinin kırk yıllık tanıdık gibi neşeyle kolumuza girip bize İtalyanca yol tarifi yapması ve Cefalu’da yediğim patatesli, mantarlı enfes pizzaydı.

Yine de şimdi bana, “Cenova’ya, Como’ya, Floransa’ya bir daha gider misin?” diye sorsanız,düşünmeden“evet”derim. Ama Sicilya’ya“hayır!”..:)

Ve “gitmemizi önerir misin?” diye sorsanız, yanıtım yoruma açık olur; “evet öneririm, ancak ilk kez İtalya’ya gidiyorsanız!” :)

***

 

 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..