Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Şiddet ve çocuk

Şiddet ve çocuk
 

<ı>16 Şubat Perşembe

Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümran Sevil, Celal Bayar Üniversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Emre Yanıkkerem ile ebeler Gülşah Karadaş ve Betül Adıgüzel'in "Gebelerde Aile İçi Şiddet" araştırması, aile içi şiddetin boyutlarını bir kez daha gözler önüne sermiş.

Manisa'da 217 gebeyle yapılan araştırmada, kadınların yüzde 8.8'i "eşlerinin kendilerini dövdüğünü" söylemiş.

Yine her iki gebeden biri "eşleri tarafından itilip kakıldığını", yüzde 10.6'sı eşi tarafından tokatlandığını", yüzde 6.5'i de "tekmelendiğini" söyledi.

Hamile kadınların yüzde 9.2'si "eşinin saçından tutup başını sarstığını", yüzde 30'u "hakarete maruz kaldığını" söylemiş.

Araştırmaya katılan 2 kadın da "şiddet yüzünden tedavi gördüğünü" anlatmış.

Buyurun buradan yakın!

Böyle bir çağda bu zihniyet seyrüseferi ile kadınları aşağılayan kör bir düşünce tarzı, insan aklının alacağı türden haberler değil.

Cahilliğin, aymazlığın, öz güven eksikliğinin açığa vurulduğu tek yer olma aşamasına gelmiş evlerin içinde psikolojik bir harp yaşandığı bir gerçektir.

Körü körüne, bilinçsizce, duyumsanmadan yapılan hareketlerin olduğu yerde, düşünme eyleminin önü kesilir.

Kişi, hareketin nefesinde boğulup gider, ne yaptığının farkına varamaz.

Velhasıl, objektif olma halinden uzaklaşma başlar.

Trajedi ise durağanlıkta ortaya çıkar.

Bir bakıma dış gözlemin sonucudur trajedi.

Öğretim üyeleri ve ebelerin yaptığı araştırmanın sonucu, bu düşünceyi doğrular niteliktedir.

Aile içi şiddette de olduğu üzere, şiddeti uygulayana normal gelen bir eylem, aynı kişice farklı zemine oturtturulabilir.

Ben uygularsam bu şiddeti normal; bir başkasında görürsem normal değil gibi.

Şöyle, etrafımızdaki evli insanlara mikrofon uzatılsa evlilik üzerine çok söz üretip çok şey nasihatlayacaklardır.

Oysa, benim doğrularım herkesin doğrularıdır, mantığı değil midir bir arpa boyu yol alamamamızın nedeni?

Bilmek ve yaşamak arasında derin bir uçurum vardır.

Tıpkı objektif olma ve nesnel olma arasındaki kavram karşıtlığında özetlediğim gibi.

Bu gibi çirkin haberler karşısında herkes şapkasını önüne alıp düşünmelidir, toplum neden bu hale geldi, diye.

Bu konulu haberlere umuru adiyeden haberler gibi bakılmamalı.

<ı>18 Şubat Cumartesi

<ı>

Okuma alışkanlığımız ortada…

Yine, az çok, kıt kanaat okuyan, kütüphaneleri dolduran gençlik var.

Öte yandan, hâlâ telafi edemediğimiz bir büyük hastalığımız daha mevcut:

Okuduğunu özümseyerek üretici olma becerisinden uzak olmak.

Zihinsel faaliyetlerden uzak, kör bir kuyunun içindeymişçesine ham hum şaralop okuyup gidiyoruz.

Oysa bilgiyi işleyip yeni bir bilgiye ulaşmalı insan.

Bilgiyi bir süreç haline getirmeli.

Amaca giden bir araç görevi üstlenmeli edinilen bilgiler.

Çok satan kitaplar çok satan eşyalar gibi zamanla miadını doldurur.

Kitapçıları gezme alışkanlığım biraz bu nedenledir.

Bir çanta dolusu kitapla kitapçıdan çıkan genç kızın hangi kitapları aldığını görmem, beni yine düşündürdü.

Nitelikle niceliğin yer değiştirdiği zamane dünyasında, kaliteyi ancak ve ancak tutuşmuş beyinler fark eder.

Peki, bu insanların beyinlerini kim tutuşturacak?

Tabi ki öğretmenler…

Zira evvelce öğretmenlerin tutuşması gerekir. Tutuşmayan tutuşturamaz.

<ı>20 Şubat Pazartesi

Şairin duası şiirdir. Şiir ikliminde yetişmiş kişilikler, nezaket derecesinde bir davranışa sahiptir:

“Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne hâlden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!”

Cahit Sıtkı Tarancı “Gün Eksilmesin Penceremden” adlı şiirini bir öğrencim ezberlemiş, üstelik kalın kapaklı kırmızı ciltli defterinin ilk sayfasına yazmış. Şirin anlamını az çok izah etmeye çalışmış olması, şairliğe attığı adımın ilk göstergesiydi.

İnsan olmanın ilk aşamalarından biri sayarım şiir üzerinde kafa yormayı.

Aklı ve kalbi eğiten antibiyotik gibidir şiir.

Her daim alındığında gençlik iksiri gibi yüreği taze ve diri tutar.

Dua da bu diriliğin mesut olma halinin en sarılası kurtuluş deryasıdır.

 
Toplam blog
: 35
: 799
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Eğitmen ..