Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Şiddet

Şiddet
 

Futbol ve terör, miting ve terör, kalkışma ve
terör, çete ve terör, grup ve terör...vs. vs.

Yukarıdaki farklara bakarak, her başlığı ayrı
sosyal olgular olarak mı, yoksa, tek bir ruhsal
eğilimin tetiklediğini varsayarak, sadece
psikolojik açıdan mı değerlerdirmelidir?

Şüpesiz ki şiddet eylemlerine ortam
hazırlayan fenomenler farklı farklıdır.
Ama bana sorarsanız, şiddeti körükleyen
ve eyleme dönüştüren ruhsal etmen tektir.
Bunun, ruh biliminde mutlaka bir adı da vardır.

İçindeki gerilimi dışa vurmaya istekli olanlar
için, sıradan bir zaman ve sıradan bir yer uygun
değildir. Zira, akla gelen her yerde şiddet
uygulamaya kalkmanın ağır bir bedeli olabilir.

Zira çevrede bulunan insanlar harekete geçerek, eylemciye zarar verebilirler. Tedhişçiler, bunu düşünebilecek kadar zekidirler. Aynı zamanda estirtikleri terörle, başkalarını zarara uğrattıklarını nazara almayacak kadar da duyarsızdırlar. Çünkü burada zarara uğrayan kendileri değildir, dolayısı ile bunun hesaba katılmaması gerekir.

Spor karşılaşmaları, mitingler, gösteri yürüyüşleri, cuma namazları gibi topluluklar veya bizzat kendilerinin oluşturdukları kalabalıklar onlar için, şiddet uygulama fırsatı yaratan ideal ortamlardır. Bu tipler, sorunsuz deşarj olabilmek, gıcık oldukları kimselere boyun eğdirebilmek, tedhiş dürtüsünü tatmin edebilmek için, salt delikanlılığın yetmediğini iyi bilirler. Bunun için birlikte hareket edebilecekleri ve gerektiğinde yardım alabilecekleri bir topluluğa katılmayı uygun görürler. İyi niyetlerle kurulmuş spor kulübü, vakıf, dernek ve gençlik kolları gibi teşkilatlara taraftar veya üye olarak dahil olup, bu amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar.

Ellerine fırsat geçtiğinde yakıp yıkmaktan, kırıp dökmekten, insanlara acı vermekten haz duyan bu tipler, daha güçlülerden uzak dururlar. Sanıyorum bunun sebebi, başka insanlara yaptıklarının aynısının, kendilerine reva görüleceğini düşünmelerindendir. Bu tavırları onların, yetersiz ve güven vermeyen kişiliklerinin bir yansımasıdır. Onların vicdanlarıyla hesaplaşmaları yoktur ve anlık yaşarlar. Bu yüzden onlar, yaşadıkları anın öncesi ve sonrası gibi şeylere pek kafa yormazlar.

Şiddet gösterileri için koruyucu bir kalkan oluşturan kalabalıklar çeşitli amaçlarla bir araya gelmiş olsalar da eylemler farklı tepkiler sebebiyle yapılsa da bana göre, bireyi veya kitleyi saldırganlığa sürükleyen etken tektir. Zihnimdeki adı ise, insanın içindeki "şiddet duygusu" dur. Bu, tahrik yoluyla da kendiliğinden de ortaya çıkabilir. Toplumun çok büyük bir kesimi bu dürtüyü baskılayabililiyorsa, her olayı fırsat bilerek ortalığı birbirine katan tedhişçilerin de baskılayabilmesi mümkündür.

Bunun için öncelikle okullarda, yasal olarak olmasa da fiilen kaldırdığımız eğitimi, yeniden başlatmalıyız. Diğer eski şeylerle beraber çöpe attığımız toplumsal otokontrol geleneğinin, geri dönüşümünü sağlamalıyız. Şiddete ve suça eğilimli olanlara, yaptıkları zulmün yanlarına kar kalmayacağını anlatmanın bir yolunu bulmalı ve bunu, tavizsiz uygulamalıyız.

Medyamız, sulu sepken yayınlarla reklam pastası kapma yarışını, daha kaliteli ve eğitici yayınlarla yapmaya niyetlendiğinde, halkın onları da seyrettiğini ve reyting aldığını görecektir. Çamura batma programları ne kadar kabul görüyor ve izleyici kesimi ne kadar yönlendiriyorsa, çamurdan arınma programları da o kadar kabul görecek ve kitleyi etkileyecektir. Yazılı ve görsel basının, toplumun evrilmesinde tartışılmaz bir etkisi olduğu unutulmamalıdır. O zaman bunu, niçin yararlı bir yönde kullanmayı denemiyoruz.

Eğer biz, bir futbol maçını, bir gösteri yürüyüşünü veya bir mitingi fırsat bilerek, geçtikleri yerlerde sağlam bir şey bırakmayan bu varlıkları, normal insan haline getiremezsek, yakın zamanda onlar bizi; ya kendilerine benzetecekler veya esir alacaklardır. Şiddet göstericileri toplumu rahatsız etmeye ve korkutmaya devam ediyor. Emniyet ise bu tür olaylarda nasıl bir yol izleyeceğini kestiremiyor. Çünkü bazan olayın üzerine gittiğinde, bazan da gitmediğinde fırça yiyor.

Polisler o kadar kalabalığın içinde kimi yakalayacağını tesbitte zorlanıyor. Hem taştan, hem molotof kokteylden korunacaksın, hem de adam yakalayacaksın ! Kolay mı? Ardından koştuğu halde belki, suçüstü yapacağı kimseye yetişemiyor. Adam, hem uzakta hem de iyi kaçıyor. Sonunda kabak, bir sebeple durakta otobüs bekleyen ve eylemle hiç ilgisi olmayan bir garibanın başında patlayabiliyor. Polis te haklı. O kalabalığın arasında, kimin ne olduğunu nereden bilsin.

Bazan kendi kendime, " acaba birileri, demokrasinin bizden esirgenen kısmını, bu baş belalarına mı devrediyorlar" diye düşünüyorum. Böyle düşünmem sebepsiz değil... Rahmetli Ecevit, 1973 yılında çıkardığı kanunla, memura verilmesi gereken refah payını da kendi paylarıyla beraber, kamu işçilerine aktarıvermişti de...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..