Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Şiddetin olmadığı 8 Martlar...

Şiddetin olmadığı 8 Martlar...
 

Doğumla başlıyor şekillenmeye yaşamımız… Kızlara pembe, erkeklere mavi…Tersi olmaz, olamaz. Çok önceleri ultrasonlar yokken daha, belli olamıyorken bebelerin cinsiyeti doğumdan önce, bir telaştır alırdı anneleri ve büyükanneleri, halaları, teyzeleri… Mavi mi hazırlanacak giysiler, pembe mi? Battaniyeler mavi mi örülecek, pembe mi? Çünkü o zamanlar her şeylerin hazırı yoktu çarşılarda veya alınamazdı benim çevremde parayla… Doğumla beraber renk ve cinsiyet birbirini tutarsa bir sevinç yaşanırdı. Sanılırdı ki erkekler pembe, kızlar mavi giyse dünyanın sonu gelecek.. Cinsiyetleri değişecek sanki.. 

Ve böylece sürüp gidiyor yaşamlarımız pembe-mavi… Kadın- erkek… 

Mavi giyenler değil konumuz bu yazıda, pembe giyenler…. Kimine göre güzel renk pembe… -Küçükten beri pembe rengi sevemedim bir türlü…Nedenini de bu ayrımcılıktan olsa gerek yaşım büyüyünce anladım... Hala da sevmem pembeyi. Pembe rengi tercih etmedim hiç yaşamımda- İnsanın içini açıyor çoklarına göre, güzel şeyler düşündürüyor ama, pembe giymekle iş bitmiyor ki… Yaşlar büyüdükçe pespembe bir dünyanın kapıları açılmıyor önünde pembe giyenlerin, karalar bağlıyorlar çoğu kez… 

Küçükken hanım hanımcık olacaksın, söz dinleyeceksin ki, iyi çocuk olasın, büyüklerin tarafından sevilesin.. Evcilik oynayacaksın, belki de top… Erkek kardeşin gibi hükmün olmayacak evde hiç bir zaman, onun ayrıcalıkları sana uygulanmayacak hiç.. 

Okul çağı gelince şanslı bir coğrafyadaysan okulun ve evin arasında geçecek yaşamın.. Yok okul senin bulunduğun coğrafyada sadece erkekler içinse; evden dışarı çıkmayacaksın, çıkarsan da hayvan bakımını yapacaksın, ahırları süpüreceksin, bahçeyle uğraşacaksın… Evde ise annene yardım senin görevin olacak, erkek kardeşlerin otururken… Sorgulamayacaksın, sorgulayamayacaksın hiç, bu neden böyledir diye…. Ve babanın vereceği kararla evleneceksin. Belki bir süre sonra üstüne kuma gelecek, belki berdel düşecek kaderine… Her türlü şiddete maruz kalacaksın.. Sonbaharda ağaçtaki bir yaprak gibi hissedeceksin kendini belki… Bebelerin olacak belki, belki olmayacak ama, büyüyünce kıramadıysan çemberini, sen de annen gibi olacaksın, bebelerin senin gibi…. 

Kentte isen okuyup meslek sahibi olma şansını yakaladıysan ve evlenip anne de olduysan eğer, artık sen, sen olmayacaksın.. 

Çünkü annelik çok kutsal... Çünkü annelik hep vermek… Çünkü anne olan çoktur ama başarabilen azdır… Çünkü anne olduğun zaman kendinin önüne hep kocanı, çocuklarını koyman gerekir.. Çünkü hep affeden olmak zorundasın..Fazlasıyla sorumlu olmak, sürekli mutlu ve dayanıklı gibi görünmek, sürekli “Sen bilirsin!” yanıtlarıyla boğuşmak, her gün yemek yapmak, evi derleyip toplamak, tüm ev işlerini organize etmektir artık görevin… Kafan sürekli dolu ve karışıktır artık. Çünkü evin hem memuru, hem amiri, hem hizmetçisi, hem dadısı, hem ekonomisti, hem lokomotifisindir. 

Cesaret, sabır, akıl, beceri, özveri, endişe gibi kavramların hepsini bir arada barındırmak gibi bir özelliğin olması gerekir. 

Boşandıysan eğer yine ve daha ağır bir şekilde annesindir.. Çünkü baba seninle birlikte çocuklardan da boşanmıştır.. Ne yeyip içecekler, nasıl iyi yetişecekler, hangi okula, nasıl gidecekler aslanlar gibi sen bileceksin artık.. Hoş belki eskiden de sen biliyorsundur ama, yine de artık tek başınasındır. Hem çocuklarınla, hem de boşanmış olmanın yüklediği ağır sorumlulukla, gözlerin hep önünde geçmelidir yaşamın. Biraz kıpırdanmaya, silkinmeye kalksan hatırlatılacak annelik görevlerin sanki sen bilmiyormuşsun gibi. 

Hatta şaire de sormamışlar mıdır “Babana şiir yazdın, annene niye yazmadın” diye.. Usta da yanıt vermiştir “Ben anneme şiir yazacak kadar şair olamadım daha” diye… 

Bu mısralarda gizli olan anneliği tam olarak yerine getirebilmenin yükü, sürekli sırtındadır yaşam boyu.. 

Değil mi ki sürekli vermektir anne olmak… 

Şikayet de etmeyeceksin, annelik kutsaldır ya… 

Ne demişler, insan olmak zordur, kadın olmak daha zor, anne olmak ise en zoru… 

Şiddetten arınmış, barış dilinin konuşulduğu, gerçekten eşitliğin, adaletin sağlandığı 8 Martların umuduyla... 

 
Toplam blog
: 13
: 713
Kayıt tarihi
: 15.09.09
 
 

1959 Ankara doğumluyum. Şu anda yaşadığım şehir İzmir ve İzmir'de yaşamayı sevdiğim için kendimi İzm..