Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sıdesutyun paregamıs (elveda dostum)...

Sıdesutyun paregamıs (elveda dostum)...
 

Sıdesutyun Paregamıs (Elveda Dostum) Hrant... Sıdesutyun Paregamıs...


Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin verdiği listeye göre Türkiye'de 1909'da öldürülen Hasan Fehmi Bey'den bu yana 61 gazeteci cinayeti işlendi... Hrant Dink'e 2007’de yapılan saldırıyla birlikte listeye eklenen gazeteci sayısı 62 oldu...

Bugüne kadar sırf düşüncelerinden ötürü tam 62 gazeteci emekçimiz katledildi... Ne kötü bir manzara bu Türkiye için...

Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum elbet... BİZ'ler onların bıraktıkları yoldan ilerleyenlerden oluyoruz, olacağız da her zaman...

Gazete havasını soluyup emekliliğe ayrıldığım döneme kadar ne kadar çok öldürülen gazeteciye şahit oldum. Her birinin acısı yüreğimin derinliklerinde saklı...

En son Hrant Dink'le bu acım daha bir depreşmişti... Bugün Hrant'ın ölümünün üçüncü yıldönümü... Mezarı başında tüm sevenleriyle birlikte yine anılacak… O yerde kanlar içinde yatan hali gözümün önüne geldikçe, yüreğimin acısı daha bir katlanıyor sanki…

Milliyet gazetesine girdiğim ilk yıllardı. Abdi İpekçi cinayetinin üzerinden sadece 3 yıl geçmişti... Gazetenin her yerinde onun anısı yaşıyordu sanki... Odacısından tutun çaycısına kadar tüm çalışanlar onun gazeteye getirmiş olduğu yenilikleri soluyordu sanki... Ben de dahil olmuştum bu soluklanmaya...

O seneler basın emekçilerinin hakkının en fazla alındığı senelerdi. Daha sonra bu elde edilen haklar teker teker ellerimizden alınacak ve emekçiler siyah camlar ardındaki plazalarına çekilip, bambaşka renkli basına dönüşüp, yayın hayatlarını sürdüreceklerdi...

Benim Hrant Dink'le ilk tanışmam ise 90'lı senelerin sonlarına doğru olmuştu...

Akşam gazetesinden yapılan bir teksikat sonucu işten ayrılmıştım...

Birçok gazeteci ve aydın dostumun birlikte kurmuş oldukları bir ajansta "basın bölümü"nde işe başlamıştım... Bu ajansta "Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf" adına "İstanbul Kültür ve Sanat Haritası" çıkartıyorduk... Bu dergide Istanbul'daki sinema, tiyatro, konser, opera ve bale, yeni çıkan kitaplar, gezi, müzik market, süreli yayınlar, fuarlar ve fotoğraf sanatı ile ilgili bir ay içinde olacak olan tüm etkinlikleri yayımlıyorduk...

Bu kültür haritasına katkıda bulunan renkli simalar da vardı elbet... Bu renkli simalardan sevdiğim iki kişi daha vardı... Biri Agos yazarlarından sevgili Hrant Dink ve bir diğeri de "İçimizdeki Karadelik" kitabının yazarı Oşin Çilingir'di... Bu iki yazarın yazılarını okumaktan büyük zevk duyardım...

Her ikisi de öyle naif'tilerdi ki... Yazılarının her cümlesinde içlerindeki bu ruh güzelliğini görmemek mümkün değildi... Hele ki Hrant’ın yüreği, tıpkı yazdığı son yazısındaki cümleler gibiydi… "Bir güvercin gibiyim" ... "Ruh halim güvercin tedirginliği içinde"...

Hrant’ın bu sözlerini hiç okumuş muydu onu sonsuz yolculuğuna gönderen kişi… Ruh güzelliğini ön plana çıkarmış bir insana ait olabileceğini hiç düşünmüş müydü? Hiç sanmıyorum…

Hrant’ın yukarıdaki bu sözleri tıpkı Hilmi Yavuz'un dizelerindeki gibi bir insana ait: "Benim dışımdaki sır, senin içindeki aynadır"..

Satırlarıma, şu an kitaplarımın arasında büyük bir sevgiyle sakladığım içinde sevgili Oşin Çilingir'e ait bir yazının da bulunduğu bu Kültür ve Sanat Haritası'ndan yine Oşin'e ait bir yazıyla son vermek istiyorum...

Hiç'likle ilgili bir yazısıydı bu Oşin'in... Bu yazının en sevdiğim satırları ise;

“ (...) HİÇ'e varabilmek için öncelikle yaşamın diyalektiğini olduğu gibi onaylamak gerekir. Diyalektiğin kendinde etik arayışa girişmenin hiçbir anlamı yoktur. 'Önsel ilke'nin bize verili olduğunu içimize sindirmeliyiz. İyiyle kötüyü, güzelle çirkini, namusluyla namussuzu, büyüklenenle küçükleneni, vicdanlıyla acımasızı, hoşgörülüyle hoşgörüsüzü, açgözlüyle alçakgönüllüyü, yardımseverle bencili, insan-severle vahşet işçisini, kısaca manevi tüm edim ve değerleri kendi zıtlarıyla birlikte kabul etmek, HİÇ'e varabilmenin ön koşuludur. Bütün hüner, sevgiyi hak etmeyeni dahi sevebilmektir. Bu aynı zamanda bizi kendimize yabancılaştıran kimliklerimizden kurtulabilmenin de biricik yoludur. HİÇ'e giden yolda zorunlu bir durak sayılan ‘doğal hoşgörünü’nün kaynağını da bu gerçekte aramamız gerekmektedir. Tıpkı İsa Peygamber'in dediği gibi 'Düşmanını dahi seveceksin' sözü, yaşamı özünden kavrayışın ürünüdür..." (...)

İşte dostlar, üç sene önce bugün bir güvercini daha havalandırdık İstanbul semalarından HİÇ'liğe giden bu sonsuz yolda...

Hepimizin başı, yitip giden tüm gazeteciler için bir kez daha sağolsun...

Bu arada da Sıdesutyun Paregamıs (Elveda Dostum) Hrant... Sıdesutyun Paregamıs...

Ertan Yurderi

 
Toplam blog
: 111
: 1140
Kayıt tarihi
: 15.10.07
 
 

Kocaeli doğumlu. Yüksek tirajlı gazetelerin bilgi işlem ve yazı işleri bölümlerinde çalıştıktan s..