Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '13

 
Kategori
Siyaset
 

Sierra cinayeti ve bikinili kadının Gezi eylemleri bağlantısı ve eşini gömdüğü yeri unutan adam

Sierra cinayeti ve bikinili kadının Gezi eylemleri bağlantısı ve eşini gömdüğü yeri unutan adam
 

Başbakan Erdoğan manken dekolteleriyle, bikinili kadınla çok meşgul ama iş kadına şiddete, tecavüze, cinayete gelince susuyor!


Başbakan Erdoğan neredeyse kişisel angajmana dönüştürdüğü "dayılanma" olarak tabir edebileceğimiz Suriye'de Esed rejimine karşı yürüttüğü politika Reyhanlı saldırısıyla 53 vatandaşımızın öldürülmesi, iki katından fazlasının yaralanması ve korkunç bir yıkım manzarasıyla karşılık bulunca önce afallayıp kaldı; derken hemen uyandı, olayın hazırlık aşamasında takipte olduğu için bu işten Esed rejiminin sorumlu olduğunu da jet hızıyla ortaya çıkardı; ama her nedense aynı hızla ABD'ye Obama'ya yollandı. Obama'nın niyeti başkaydı, hesapları Erdoğan'a uymadı.

Esasen demokratik bir memlekette, bir başbakan kendi eliyle yarattığı bir dış düşmanlıkla kendi ülkesini ve vatandaşını hedef haline getirir ve bunun sonucu ortaya çıkan saldırıyı önleyemezse, bir de buna eşit ağırlıkta karşılık veremezse o işten sorumlu bakanlarıyla birlikte halkından özür diler ve istifa ederdi. Lakin o böyle yapmadı, yapamadı; koltuk ve ona bağlı rant paylaşımı ona daha tatlı geldi yapıştı, oradan kalkamadı.

O sırada İstanbul'un göbeğinde sıradan bir çevreci eylemde "öteden beri çevrecilere uyguladığı sistematik şiddet" sosyal ve kısmen ulusal medyada duyulup görülüp daha geniş bir toplumsal tepkiye neden olunca Reyhanlı travmasını unutturmak için iyi bir fırsat bulmanın heyecanıyla topa çullandı, vurdukça vurdu, sıktıkça sıktı, ortalığı dumana kattıkça kattı. Güya büyük bir ayıbını bir başka ayıpla gizledi.

Tabi yılların kurt politikacısıydı bir taşla iki kuş vurmak ona yetmedi,  bu işte çok malzeme vardı, işi zamana yayarsa, kendisien ait olduğunu sandığı yüzde 50'nin kafası karışık konuları kaşırsa seçime kadar gerilimi canlı tutarsa, oylarını sabitler hatta oyuna oy katardı. Bu çerçevede protestocuları karaladıkça karaladı, yalana yalan katarak çapulculukla, komploculukla, dış mihrakların maşası olmakla, dine camiye saygısızlıkla suçladı. Bir taşla bir iki değil on kuş vuracağım hırsına kapıldı.

Karşısına duran adam çıkınca bir an şaşırdı, olayı din çerçevesinde yorumlayacak bir yön bulmakta zorladı, ama derken duran adamların yanında dans eden bir bikinili kadın çıktı... Tam aradığı malzemeydi, besmeleden, amantüden daldı, bikinili kadın konusundan çıktı, zaten öteden beri bu konuya angajeydi, "biz sizin gazetelerinizdeki çıplak manken fotoğraflarına karışıyor muyuz?!" demişti zamanında.

Yurtdışında yaşayan orada büyümüş bir vatandaş, Avrupalı bir kadın, sanki kendi başına karar verip bir protesto yapamazmış, bu konuda büyük bir mania varmış gibi... başbakan elinde hiç bir kanıtı delili yok, ama zaten öyle olsa bile önemi de yok, eni boyu bir kadın bikiniyle Taksim'de dans etmiş... Üstelik orada örtülü bir kadın galeyana gelmiş, hakaret ederek kadına bağırmış, çevredekileri ona saldırtmaya çalışmış, yani kendi bir kadın ağırlığınca bir tepkiyi çoktan almış; ama bu koca başbakana yetmemiş, haykırıyor yandaşlarının karşısında "...Sipariş bikiniliyi Taksim meydanına çıkarıyorlar. Tahrik etmek için, bu toplumun sabrını taşırmak için bunu yapıyorlar..."

İşte orada biraz duralım ve rakamlara bakalım, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun en son verilerine göre 2012 yılında Türkiye'de 210 kadın öldürüldü. En yüksek öldürülme nedeni olan ayrılma ve boşanmayı yüzde 22.95 ile kıskançlık, yüzde 10.5 ile kriz ve işsizlik, yüzde 10.15 ile “kadının hayatına dair karar verme isteği” izledi. Cinayet nedenleri arasında intihara zorlamanın oranı da yüzde 6.51. Diğer cinayet nedenleri ise namus cinayeti, reddetme, nefret cinayeti, cinsel saldırı olarak sıralandı. Cinayetlerin yüzde 10.15’inin nedeni de bilinmiyor. Bu arada  saldırılar sonucu yaralananların, sakat kalanların, onarılması güç psikolojik travmaya uğrayanların haddi hesabı yok...

Sanki başbakanın karşısında kadın konusunda çok sabırlı, kendini kontrol etmeyi bilen bir toplum varmış gibi, bir bikinili kadın üzerinden bol kepçeden atıyor. Öyle  acı bir tablo ki, rakamlara göre kesinlikle başbakan o konuşmayı yaparken, belki sesi radyodan, televizyonlardan, internetten kahvehane, ev ve iş yeri odalarında arka planda yayılıyorken, birileri bir kadına saldırıyor, vuruyor, bıçaklıyor, boynuna urganı dolayıp asıyor, kesiyor, tecavüz ediyor, kümese ya da daha sonra yerini hatırlayamacağı bir yere gömüyor olmalı... ama başbakanın freni patlamış, bir bikinili kadın üzerinden toplumu kışkırtmaya devam... derken

Bakıyoruz gazetelerde kadın cinayetleriyle ilgili haberler hiç eksik olmuyor, Sarai Sierra'nın adli tıp raporu kesinleşmiş, "tuğla ya da taş gibi bir cisimle kafasına aldığı darbe sonucu öldüğü kesinleşti" deniyor... bağlantılı bir haber, düşmandan da değil, bir başka  gazete, yandaş Sabah'tan "ABD'li Sarai Sierra'nın Sarayburnu'ndaki surların içinde başı ezilerek öldürülmüş halde bulunması, aynı bölgede turist kadınlara yönelik saldırıları akıllara getirdi. Tarih: 14 Ocak 2007. Yer: Sarayburnu surlar bölgesi. Olay: 32 yaşındaki İsveçli bir kadın turist yanına yaklaşan bir kişi tarafından bıçak zoruyla tecavüze uğradı. Çantasındaki para ve değerli eşyaları alıp kaçtı. Saldırganla ilgiyi bir gelişme olmadı. Tarih: 07 Mart 2010. Yer: Sarayburnu surlar bölgesi. Olay: Japon bir kadın turist, kendisinden sigara isteyen bir kişi tarafından başına taşla vurularak tecavüze uğradı. Bu olayda da saldırganla ilgili bir açıklama yapılmadı. İki olay da Sierra'nın cesedinin bulunduğu noktada yaşandı..."

Çok değil bu iki olaydan bir yıl kadar önce Türkiye gündemi Münevver Karaduman cinayetiyle sallanmış ve o zaman ben de İstanbul'da Taksim, Beyoğlu, Tarlabaşı civarında bir "fotoğraf çekme turu" sırasında yaşadığım bir saldırıdan yola çıkarak İstanbul polisinin yetersizliğini eleştiren bir kaç blog yazmıştım (İstanbul'da polisin caydırıcılığı - Emniyet Müdürünüze sahip çıkın!) Bir süre sonra eleştirilerin hedefinde olan Emniyet Müdürü Cerrah'ın tenzili rütbeyle yeri değiştirildi... ne var ki bakıyorum, benim başıma gelen  daha vahim bir şekilde Sierra'nın başına da gelmiş... belli ki sorumlu bir kaç isim gitmiş, yer değiştirmiş, hatta vali terfi etmiş bakan olmuş, ama zihniyet ve beceriksizlik aynı kalmış...

Evet Sierra'ı öldüren sert bir cisim olabilir ama asıl sorumlusu kim?

Daha önce aynı yerde iki turist kadına tecavüze uğramış. Peki o işlerden sorumlu İstanbul Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü ne yapmış?! Hiç! Bu tecavüz saldırıları karşısında bir kadın öldürülünceye kadar o bölgede değişen hiç bir şey yok, tecavüzü ciddiye almıyorlar! Tecavüzden canını kurtardıysa turist olsun yerli olsun zaten kadını suçlu olarak görüyorlar.
 
Bir ABD'li kadın öldürülünce orada olanlar duyuldu ve bazı değişikliklere gittiler, bir ölçüde orayı evsizlerden, tinercilerden ve alkoliklerden temizlediler, kısmen güvenlik tedbiri aldılar. Yoksa orada 10 kadına daha tecavüz edilseydi hiç bir şey yapmazlardı.
 
Oysa ki aynı valilik, emniyet müdürlüğü ve iktidar gençler parkta çadır kurdu, ağaçları ve parkı korumak istedi diye anında ellerindeki tüm imkanları kullanarak marjinal olarak gördükleri o insaları oradan bir an önce söküp atmaya girişti. Demek kadına tecavüz, şiddet ve cinayet marjinal olmadığı için iktidar ve yetkililerden tepki ve yeterli önlemi almıyor. Demek bu devlet yetkilileri vatandaşın can güvenliğinden ziyade iktidarın, başbakanın siyasi kaygılarını daha önemli buluyorlar, ellerindeki copu iktidara, siyasete göre sallıyorlar... gerçek halk güvenliği onlar için göstermelik bir görev; çünkü bu konulardaki zaafiyetleri hiç önemsenmiyor, aksine sırtları sıvazlanıyor, terfi ettiriliyorlar.
 
İşte bunun sonucu o iktidar, adli tıp raporu kesinleşmişken Saray Burnu'ndaki surlarda daha önce meydana gelen iki tecavüz olayı sonrasında gerekli tedbirleri almayıp, aynı yerde masum, misafir bir kadının tecavüz saldırısında canına kıyılmasına neden oldukları için de görevden alınmaları gerektiğini hiç hatırlamaz. Bunun yerine ağzın torba değil ipi yok, uydur her beceriksizliğe uydurabildiğin kadar kulp, bulabildiğin kadar dış ve iç bağlantılı komployu yaz yaz yaz, alanlarda bağır bağırabildiğin kadar bu uyduruk şeyleri avaz avaz...
 
Derken o da nesi, bir başka haber, bir başka fotoğraf!
 
Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde film gibi olay... 23 yaşındaki Selçuk Doğan, 20 günlük eşi Dilan Doğan’ı öldürdükten sonra eşinin cesedini gömdü. Emniyet Müdürlüğü’ne giderek teslim olan Doğan, cesedi gömdüğü yeri hatırlayamadı.
 
Fotoğrafta başörtülü gelinliğiyle dindar muhafazakar bir aileden geldiği belli bir genç kadın, onu gelin seçen dindar bir damat ve ailesi (bana başbakan ve eşi Emine hanımı anımssattılar). Nedeni bize meçhul, bir geçimsizlik krizi ve damat gelini öldürüyor; ne büyük bir dram, insanın içi yanıyor; iki tarafa da yazık. Komplo yazsanız tutmaz, dış mihrak uydursanız kimse yutmaz... marjinal falan değil, sıradan mı sıradan... hangi yalana bahaneye sarılsan akla yatmaz.
 
Dönelim kaseti alalım geri, geçen sene memlekette cinayete kurban giden kadın saysı 210, saldırılar sonucu yaralananların, sakat kalanların, onarılması güç psikolojik travmaya uğrayanların haddi hesabı yok...
 
Böyle bir ülkenin başbakanından ne beklersiniz, en azından bir kaç konuşmasında bu konuyu işler (ama öyle basma kalıp "dinimiz cennet annelerin ayağının altındadır der..." tamlamasıyla değil; evet anasını öldüren de var, ölmüş babasının üstüne başkasıyla birlikte oldu diye...  ama Kuran'da vurgulanmamış, en çok da karısını, sevgilisini, bacısını öldüren var), arada bir kendi kitlesini bu konuda uyarır, biraz kulağını doldurur. Nafile! Kendi kadın hakları konusunda yukarıdaki kelamdan bir milim ileri gidemez; kadınlar hakkında bir ciddi kitap okumamıştır, kafasındaki Kuran kursunda ve İmam Hatip Lisesi'nde meslek hocalarının üfürdükleri,  anasının ve ninesinin anlattığı halk aforizmalarından fazlası değildir. Toplantıda kadın sendika üyesine çıkışmasından, bize sosyoloji, psikoloji mi öğretiyorsun deyişinden belli... derin sosyoloji kitaplarından geçtim, eminim kendiyle aynı muhafazakar kanattan gelen Taha Akyol'un bir kaç köşe yazısını bile okumamıştır...
 
İşte o kafayla, o koca heybetli başbakan tutmuş Taksim'de bikinili dans kadını, gazete köşelerindeki dekolte kıyafetli mankenlerle uğraşıyor, kafası karışık memleketim insanını bir başka açıdan kadınlara karşı kışkırtıyor. Bırak başbakan olmayı, sıradan bir vatandaş yukarıdaki cinayeti duyunca içi sızlar, ülkemde böyle vahşi bir cinayet nasıl olur diye bir düşünür, bir üzüntüsünü bildirir, tekrarının olmaması için bir temennide bulunur... Yok yok yok, marjinal değil diye başbakanda bu tür cinayetlere karşı bir tepki yok...onun bu suskunluğu artık o kadar bariz ki, tavrı adeta bu cinayetleri onaylıyor görüntüsü veriyor. Türkiye bu çağda böyle bir yönetimi, haketmiyor. Bu duruma itirazı olmayan diğer partiler malesef durumu iyice ümitsizleştiriyor... şimdi populer ama memleketin tek sorunu çevre, ağaç, hava ve su değil, kadınlarımız çağ dışı zihniyete, cahilliğe, duyarsız idareciliğe ve siyasete, bırak duyarsızlığı yangının üstüne benzin döken bir sözde dindar lidere kurban gidiyor; çok yazık!

 
Toplam blog
: 60
: 1352
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Arkeolog olarak arkeoloji, Eski Çağ tarihi, günümüzde sit ve çevre sorunları başlıca ilgi alanlar..