Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sığacık Koyu, insan hakları ve yarımca börek

Sığacık Koyu, insan hakları ve yarımca börek
 

“<ı>Burası hala; şirin, minik ve harikulade bir sahil mahallesi. Her köşe başında mantar gibi biten turistik tesisleri, insan söğüşlemekten başka bir gailesi bulunmayan ne idüğü belirsiz restoranları ve taşlaşmış, betonlaşmış bir kent dokusu, şaşıracak ve belki de inanmayacaksınız ama hala(?) yok.”

Dün; medya başlık, yazı ve haberlerinin neredeyse tamamında “<ı>İnsan Hakları Günü’nde yaşanan insanlık dramı” teması işlenmekteydi. Malumunuz; “İnsan Hakları Bildirisi”, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından 1948 yılında hazırlandı. Ve, 10 Aralık 1948 tarihinde Paris’te yapılan BM Genel Kurul oturumunda kabul edildi. Söz konusu beyannamenin kabul edildiği gün olan 10 Aralık günü, “Dünya İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmakta.


İşte bu yıl ki İnsan Hakları gününde, İzmir-Seferihisar’da, gerçek anlamda bir insanlık dramı yaşandı. Çoğunluğu Irak-Filistin-Somalili olan onlarca kaçak mülteciyi taşıyan tekne, gece yarısı, Sığacık açıklarında battı ve cesetler, sabaha karşı, o güzelim Teos kıyılarına vurdu.


Kötü, yürek yakan, can acıtan, utandıran ve üzen bir hikaye...


* * *


Uzun yıllar önceydi. Halen çalıştığım firmama atamam yapılmış ve İstanbul’dan İzmir’e, temelli dönüş yapmıştım. Haftasonları, yakın ve uzak çevreyi tanıma turlarına çıkıyordum. Ve, ilk gittiğim ve dokusuna hayran olduğum yer ise Sığacık Koyu ve Limanı olmuştu.


İzmir’e otuz kilometre mesafede ve Seferihisar ilçesinin, bir mahallesi konumundaydı. Seferihisar kavşağından sağa dönüyor ve denize doğru beş kilometrelik mesafeyi kat ediyordunuz, bu muhteşem güzelliğe ulaşabilmek için.


Sığacık Limanı, antik Teos kentinin kuzey limanını oluşturan cennet koy içerisindeydi. Ve hemen sahilde, küçük ama muhteşem bir Osmanlı Kalesi göze çarpmaktaydı.


Teos kentinin; Anadolu ve adaları üzerinde kurulan on iki önemli İyon kentinden biri olduğunu ve bölgeye yapılan ilk yerleşimin, M.Ö. 11. asırda, Minyaslılar tarafından gerçekleştirildiğini, daha sonra araştırıp öğrenecektim. Bir de, Osmanlı eseri olan Sığacık Kalesi ve sur duvarlarının, 1521-1522 yıllarında, Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile, Rodos seferinde kullanılmak üzere, donanma komutanı Parlak Mustafa Paşa himayesinde inşa ettirildiğini.


Sığacık’taki mevcut yerleşim, bu kale ve surlarının içerisindeydi. Sit alanı olarak ilan edilen tarihi doku gerçekten de beni çok etkilemişti. Evler bitişik düzende inşa edilmiş, tek ya da çift katlı, ekseriyeti kerpiçtendi. İki katlı olanlarındaki cumbaları, tahta panjurları, ahşaptan yapılma iç merdivenleri ve kapılarıyla sanki bir rüya alemine dalmıştım.


Pek tabi ki Sığacık’ta da gelişme ve büyüme ile yerleşim alanları, bu 16.y.y. kalesinden taşmış ve çevreye doğru yayılmıştı. Gelişme-büyüme dediysem sakın ola ki gözünüz korkmasın. Burası hala; şirin, minik ve harikulade bir sahil mahallesi. Her köşe başında mantar gibi biten turistik tesisleri, insan söğüşlemekten başka bir gailesi bulunmayan ne idüğü belirsiz restoranları ve taşlaşmış, betonlaşmış bir kent dokusu, şaşıracak ve belki de inanmayacaksınız ama hala(?) yok.


Küçük koy-limanda, sayısı onu geçmeyen, muhteşem deniz restoranları var. Balığın, karidesin, ahtapotun, midyenin ve illa ki kalamarın en şahanesi buralarda yapılıyor. Denizin, tarihin ve memleketin buram buram kokup, gönül tellerinizi titrettiği, burun direklerinizi sızım sızım sızlattığı bir cennet köşe Sığacık.


Seferihisar şehir efsanesi diyor ki: Bu bölge; seferilerin, gezginlerin, seyyah ve maceracıların diyarı olsun, asıl yerli halk buralarda kalmasın diye lanetlenmiş. Anlatılanlara göre, bugün de, Sığacık’ta yaşayanların yüzde doksanı yabancı. Neredeyse tüm dünyayı gezmiş, tanımış, en sonunda paradan, puldan, maddi menfaatlerden vazgeçip, buralara demir atmış, Sığacık’ta karar kılmış insanlar yani.


Ve bir ilginç ve son not da şu ki: Sığacık Limanı; dünyayı dolaşan, tarihteki ikinci Türk bayraklı tekne ve en küçük Türk teknesi unvanlarına sahip “Uzaklar”ın da ev sahibi.


Ünlü Türk denizcisi Osman Atasoy ve eşi Zuhal Atasoy, beş yıllık bir zaman zarfında, 8.5 metrelik, “Uzaklar” isimli yelkenlileri ile tam kırk bin deniz mili yol kat ederek dünya turlarını gerçekleştirdiler. Ekvator çizgisinin uzunluğunun kırk bin kilometre olduğunu düşünürsek, “Uzaklar”ın aştığı yol, bizim koca göbekli dünyamızın bel çevresinden dahi uzundu.


İşte Atasoy’ların, bu, tarihe geçen maceralarının çıkış noktası da, bizim küçük Sığacık Limanı idi. Gelin de o lanete inanmayın şimdi. Böyle “lanet” dostlar başına dediğinizi duyar gibiyim. Vallahi bence de öyle.


“<ı>E...Aydın Sevinç, bu kadar anlattın, yine bizi yollara düşüreceksin, peki orada ne yenir, ne içilir?” diye devam ediyorsanız; balık restoranlarını zaten yukarıda yazmıştım. Ama bir önerim daha olacak ki yemeden gelmeyin derim.


Liman lokantalarının arkasında bulunan küçük bir park vardır. İşte o yeşil alana cepheli birkaç cay bahçesi ve büfe göreceksiniz. Orada, mutlak suretle “yarımca börek” yemelisiniz. Kıymalı, patlıcanlı, patatesli, peynirli fark etmez. Ama bu tava böreğini, bir bardak demli çaya yaren etmezseniz, inanın ki Sığacık’ı yaşamış sayılmazsınız.


Afiyet, sağlık ve keyifle efendim. Aşk olsun.



@Geçen sene bugün “Attığın Taş Ürküttüğün Kurbağaya Değmeli”: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=16982


@Geçen sene bugün “ ‘Kim Bunlar’dan ‘Gaffur’a”: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=17036

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..