Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '08

 
Kategori
Siyaset
 

Sigaranın dumanının arkası

Sigaranın dumanının arkası
 

http://www.fotokritik.com


Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda, Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Yasa’da değişiklik öngören yasa 2 ye karşı 240 oyla kabul edildi, 6 milletvekili de oylamada çekimser kaldı. Bu ifade ile özetlenen yasama işlemi medyamızın belirli kesiminde geniş yankı uyandırdı. Kısaca belirtmek gerekirse ve yasa değişikliğinin getirdiği önlemler dikkate alınırsa, beklenen sonuç, yasanın yürürlüğe gireceği Nisan 2008’den sonra Türkiye’de sigarasız bir hayatın başlayacak olması. Toplumun geniş kesimlerince özgürce tüketildiği düşünüldüğünde bu yasayı aslında “sigara yasağı” ve özgürlüklerin kısıtlanması olarak nitelemek kullanıcıları açısından yanlış sayılmaz. Buna karşılık sigara kullanmayan azınlık tarafından ise bu yasa, “taammüden zamana yayılmış zehirleme kurbanı olmama hakkının” yasayla teminat altına alınması anlamına geliyor. Ancak konunun bu iki uçta yoğunlaşan yüzeysel açıklamasının çok ötesinde derin nedenleri ve sonuçları olabileceği düşüncesine kapılmamak elde değil nedense.

Bu konuda beni düşünmeye ve yazmaya iten ilk olgu, okuduğum gazetelerdeki bazı köşe yazarlarının bulundukları konumların da belirleyiciliği ile konuya yaklaşımları oldu. Seçkinci entellektüel tonundan yazan Sn.İsmet Berkan “Sigaranın dumanı” başlığıyla (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=243442); “Bence bu yasa bir devrim olacak. Yasa sayesinde dumansız bir hayatın mümkün olduğunu göreceğiz.” diyerek başladığı yazısına, “Ama her devrim gibi sigarasızlık/dumansızlık devriminin de içselleştirilmesi gerek. Yani yasanın getirdiği yasak ve sınırlamaların benimsenmesi, savunulması gerek. Çünkü yasayı ve onun getirdiği yasakları en önce vatandaşların uygulaması, yasağı ihlal edenleri onların telin edip uyarması gerek.” diyerek devam ediyor ve “…sigarasızlık devrimini hasretle bekliyorum. Bu, bu Meclis’in yaptığı en önemli işlerden biri olacak.” diyerek son veriyor. Bu satırlardaki, “devrim”, “yasaklara uyma” ve “yasağı ihlal edenler” ifadelerini okuyunca ister istemez insanın hafızasındaki “devrim tarihi” bilgileri geri çağrılıyor. Sonrasında da bunları bulundukları konumdan geriye bakarak eleştirenler akla geliyor. Bu akıl çelinmesini şimdilik bir tarafa bırakıp köşe yazarlarının yazdıkları seçkisine devam edelim.

İsmet Berkan ile aynı gazetede yazan ve toplumu, olayları yukarıdan akademik bir edayla tahlil eden Sn.Haluk Şahin ise konuyu ele alırken Başbakan Tayip Erdoğan’ı bir konuda desteklediği belirterek, adeta uygulamaya şapka çıkarmak istediğini ima etmekte ve yazısını (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=243478) “Sigara yasağının uygulanmasındaki ciddiyet, feodal aşiret düzeninden modern hukuk devletine ne kadar yol aldığımızı gösterecektir” diyerek bitirmektedir. Bu söylem de benim yazıya başlarken konunun ne kadar derin olduğu mesajıma destek olmaktadır. Bilmem haksız mıyım?

Yalnız burada durun bakalım. Entelektüel liberal camianın tercihi olan gazetenin bir diğer köşe sahibinin de diyecekleri var bu hususta. Devlet deneyimi ve politikacı kimliği ile adeta İsmet Berkan’a nazire yaparmışçasına; “Sigaramın dumanı yoktur yarin imanı” başlıklı yazısında Hasan Celal Güzel (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=243473), sigaranın zararlarının bilincinde olarak, yasanın ortaya çıkardığı tabloyu “sigara faşizmi” olarak nitelemekte, ülkemizde 25 milyon sigara tiryakisi bulunduğu gerçeğinden hareketle ve halkla olan yakınlığının sorumluluğuyla şöyle buyurmaktadır; “Demek ki, nüfusumuzun yarısının kullandığı sigarayı yasaklarken daha dikkatli olmalıyız.” Ben kendi adıma bu ifadeyi, türban özgürlüğünü savunan birisi için tutarlı bulmadığımı söylersem yalan olur. Nitekim bu çelişkiye onuru ve vicdanı elvermediği için isyan eden muhterem şöyle devam ediyor yazısına; “Arkadaşlar, böyle saçmalık olmaz. Bir yandan özgürlükçü yeni anayasadan söz edeceksiniz, diğer yandan sağlığı bahane ederek en katı yasaklar getireceksiniz. Bu “ yasakçı zihniyet” ile modern hak ve hürriyetleri bağdaştıramazsınız. Hiç kimse, hangi gerekçeyle olursa olsun, toplumdaki insanların en az yarısının huzurunu bozma hakkına sahip değildir.” Bu satırları okuyunca aklıma nedense ilk gelen, toplumun belirli bir çoğunluğunun desteklediği Cumhuriyet Mitinglerini ve bu kesimlerin türbana olan tepkisini küçümseyen tavırlar oldu.

Seçkiyi, laiklik konusundaki duyarlılığı ve solculuğuyla tanınan Ali Sirmen’e de kulak vererek sonlandıralım. “Cigaramın Dumanı” başlıklı (04.01.2008 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan) yazısına şöyle bir saptamayla giriş yapmış üstat; “Bütün dünya 21. yüzyılın sigarasız bir dönem olmasına yöneliyor… Demek ki, tütünün global sistem açısından götürüsünün getirisini aştığı görüldü ve yasaklama yoluna gidiliyor…Olayın bu yönünü görmezsek, gelişmelerin gerçek niteliğini de es geçmiş oluruz. Kimse kirlilikten, başkalarına verilen zarardan söz etmesin!...Dünyamızı üzerinde yaşanmaz hale getirme sürecine girmiş olan kapitalist düzen, bu olgunun insanın geleceğini yok edeceğini bildiği halde büyük kârlara dokunamadığı için kılını bile kıpırdatmazken, sigara konusundaki peygamberane tavırdaki ikiyüzlülüğü görmezden gelemeyiz.” derken, başkalarına zarar verme yönüyle ele alarak yasayı ilke olarak desteklediğini belirtmektedir. Diğer taraftan laikliğin savunucusu yönüne gem vuramayıp şu kuşkusunu da dile getirmekten kendisini alamamaktadır; “Tütün yasağını destekleyenlerin en başta gelen savları, tüttürmenin insan sağlığına zararlı, ölümcül bir eylem olması. Bu savın geçerli olmadığını, bu nedenle yasaklamanın başka ve çok tehlikeli özgürlük kısıtlamalarına yol açacağını, bu yüzden çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum… Öyle ya! Bugün bireyin fizik sağlığı için, kendisine karşın, sigara tüttürmesine karşı çıkan devlet, yarın moral sağlığı için belirli sanatsal faaliyetleri, belirli düşüncelerin açıklanmasını yasaklayabilir, ardından iman sağlığı vb. gelebilir… Dikkatli olalım derim.” Böylece Sn. Sirmen, Sn. Güzel’in görüşlerine sol cepheden yaklaşırken, laiklik kaygısıyla onu teğet geçmektedir. Bu satırları okurken de üstadın görüşlerini paylaştığım düşüncesine kapılmaktan kendimi alıkoyamadım.

Tüm bu köşe yazarlarının yorumlarına rağmen, halâ konunun ortada kalan ve değinilmeyen yönlerinin olduğu düşüncesinden de kendimi kopartamıyorum. Bunu söylerken hareket noktam yine bu köşe yazarlarının tespitleri oldu diyebilirim. Bu yönde düşünmeye devam edersek akla gelen bir bakış açısı; yoğun sigara tüketiminin her ne kadar bir az gelişmiş toplum tipolojisi olsa da, söz konusu yasanın/yasağın uygulamaya girmesinin bir genellemeyle, azınlıkta olan yüksek gelir ve eğitim sahibi toplumun kentli üst tabakası ile düşük gelir sahibi az eğitimli ve köy kökenli kesimi arasındaki çelişkiye ve ayrışmaya bir yenisini ekleyeceğidir. Bu saptamayı yaparken istisnaları bir tarafa bırakarak, sigara tiryakiliğinin gelir ve eğitimden bağımsız olmadığı genellemesine dayanıyorum. İkinci nokta ise, umutsuz ve iktidarsız mazlum yığınların temsilcisi olarak iktidara talip olan Adalet ve Kalkınma Partisi-AKP’nin toplumun eğitim, sağlık ve işsizlik ile ilgili sorunlarının çözümünde globalleşmenin elverdiği ölçüde popülist eğilimlerinin aksine bu kesimlerin dert ortağını bir üstten devrim edasıyla yasaklama girişimine, ikinci tam iktidar dönemi başında kendisinden beklenen pek çok değişikliğin öncesinde yer vermesidir. Bu saptamaların varlığında iktidar sahibi Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu tercihinin farklı okumaları mümkün. Bu fasıldan öncelikle aklıma düşen, iktidar partisinin üst yönetici tabakasının devletli sıfatlarıyla, seçkinci bir dürtüyle kendilerinin içinden geldiklerini her fırsatta gururla belirttikleri toplumun geniş yığınlarının, kendi üsluplarınca medenileşmesi zamanının geldiğine karar verdikleridir. Uzun lafın kısası kelebek içinden çıktığı kozayı artık pek beğenmemektedir. Seçilen örneğin, global rüzgarların da yardımıyla toplumu sigaradan kurtararak terbiye etme düşüncesi yönünde olması bu açıdan bakınca uygun görünmektedir. Aslıda Sn. Başbakan’ın daha önce ortaya attığı, işsiz yığınların büyük metropollere akmasının önüne geçilmesine yönelik bir tür seyahat kısıtlaması fikri de bu türden sayılabilir. (Ancak bu fikir, kapitalist gelişmenin doğasına, bilinen nedenlerle aykırı düştüğünden olacak, arkası gelememişti.) Bu tespit doğru ise, toplumu Sultan IV. Murat tarzı bir yöntemle hizaya sokma tavrının arkasının Ali Sirmen’in belirttiği türden gelmesini beklemek pek de hayalcilik sayılmayacaktır.

Bu kapsamda bir diğer akla gelen de; yasanın gündeme getirilmesi zamanı, yasalaşma hızı ve her türden yumuşak geçişe (yürürlük süresinin uzatılması dışında) taviz vermeyen içeriğine bakılırsa, uygulamanın adeta bir dinamit deposu haline getirilmiş (“bana yan baktın” ya da “kaşının üstünde gözün var” türü cinayetlerin vaka-i adiyeden sayıldığı) toplumda yaratacağı çatışma potansiyeli ile dikkatleri ufukta beliren ve daha başka türden toplumsal ayrışmalara ve doku değişimine yol açacağı tahmin edilen “yeni anayasa” kasırgasından başka noktalara çekilmesini sağlama taktiğidir. Aksi halde tam da Sn. Hasal Celal Güzel’in belirttiği gibi “Uygulanması mümkün olmayan ve birçok problemi beraberinde getirecek bu teklif” in bu iktidar döneminde gündeme düşmesinin salt toplum sağlığına olan duyarlılık ile açıklanması pek safiyane gelmektedir.

 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..