Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '12

 
Kategori
Güncel
 

Sigarayı bırakın, özel emeklilik abonesi olun...

Sigarayı içen bilir, bırakması kolay değildir. Sigara içen insan, hem madden hem de sağlığı bakımından zarardadır. Bir de külfeti var. Sigarayı ve çakmağı veya da kibriti taşımak zorunda kalmak var. Ayrı bir cep lazım, çanta lazım... İkramı da sözkonusu... İnsan için ağır bir yük, terkedilmesi çok zor bir alışkanlık; daha doğrusu bağımlılık.

Kapalı alanlarda sigara içilmiyor. Kurum ve kuruluşlarda bir dönem icat edilen "sigara odaları" da artık yok. Kanaatimce sigara odaları olmalı. Sigara içen kurum çalışanları, ilgili kurumun bahçesinin dışında, uzaklarda bir yerde sigara içebiliyorlar. Bu durum da; yazın ayrı dert, kışın ayrı dert oluyor.

Dileğim odur ki herkes sigarayı bıraksın, ancak zor olduğu gerçeğini de yadsıyamam!..

En çok üzüldüğüm de, bir zamanlar sigarayı bırakanların yeniden içmeye başlamaları... Yaşadıkları hayat zorluklarından bunalınca, ilk iş olarak terkettikleri ve kendilerince de "en sadık olan o eski arkadaşa" diye betimledikleri sigaraya yeniden sarılmaları... Bu durum bana üzüntü veriyor... Oysa gerçek bir dost bulmak en doğrusu; eş, dost, iş, akraba camiasından iyi kötü bir dost çıkar. Bizde dostluklar çay, kahve, sigara içmek ve yemek yemekle sınırlıdır. Oysa dostlarla bir iş yapmak, ortak olmak gerçek dostluktur. İki dost insanın başlatıp büyüttüğü, öyle çok iş başarıları; ekonomik kazanımlar var ki şaşarsınız...

Dostluk; çay kahve, sigara, yemek; çoğu da fuzuli olan iltifatlardan ibaret olmamalı.

Bir zamanlar, tadına doyamayacağım hissiyle sigara içtim. Sigara sarmayı da bilirim. Bıraktım. Geçenlerde bir dostla karşılaştım, sigaradan vazgeçtiğimi bilmiyor. Sigara ikram etti, almadım. Bıraktığımı söyledim. "Al, al..." dedi, "Sonra içersin, birine verirsin." diye de ısrarını sürdürünce aldım, gömlek cebime koydum. Dün gece de uykum gelip gider bir hal alınca, cebimdeki o tek sigara aklıma geldi. Yaktım... Çıktım balkona ve tüttürdüm. Ortalık sessiz, sedasız; çıt yok. Apartman daierelerinin çoğunun ışığı sönük. Sokak lambaları "Ben varım!.." diyor, sadece... İçtim bitirdim... Son nefesimle sigaradan eser kalmadı... Özlemişim!.. Ama içmeyeceğim!.. Sizler de içmeyin!.. Bırakın!..

Bu dünya ile ilgili olmadı hayatım... Olmayacak da... Hayatımda yaptığım en doğru şeylerden biri, özel emeklilik sistemine dahil olmamdır. Birkaç yıl önce Anadolu Hayat ile Vakıf Emeklilik kurumlarına abone oldum. Sigaraya vereceğimiz parayı buraya aktarabiliriz. Daha yeni çıkan bir kanunla da, devlet her 100 liraya 25 lira ekliyor. Ancak en az üç yıl, altı yıl veya on yıl bu sistemde kalmayı şart koşuyor. Bu 25 liralar da, yatırdığımız paralarla beraber her ay birikiyor. Zamanla önemli bir tasarruf oluyor. Üç yıl beklendiğinde, -yanlış öğrenmemişsem- devletin verdiği 25'er liranın yüzde yirmibeşini alabiliyoruz, altı yıl beklendiğinde yüzde altmış beşini alabiliyoruz. On yılın sonunda da daha çoğunu alabiliyoruz.

Sözün özü, sigara gerçek dost değildir... Sigarayı mutlaka bırakmak lazım... Sigara parasını da, her ay özel emekliliğe bağlamak lazım. "Akmasa damlar" demişler, damlalardan umutlar oluşur; iyi olur...

Çocuklarınızı da İş Bankası'nın "Kumbara Hesabı"na dahil etmenizi dilerim...

KISA NOTLAR, HAYAT DERSLERİ...

"İlkokul sürecinde hiç kitabım olmadı. Öykü ya da roman gibi bir kitap da okumadım. Gazete kağıtlarından yapılmış, kese kağıtlarını açarak okuma açlığımı giderirdim. Annem, buna da her zaman izin vermezdi. Çünkü biriken kese kağıtlarını, bakkala verip; yerine tuz, kibrit gibi şeyler alırdı. Annemin aklı geçim derdindeydi. O yıllar, savaş yıllarıydı. Daha çok sokaklarda bulduğumuz yırtık, yıpranmış gazete kağıtlarını okumuşuzdur..."

"İnsanların beğenileri birbirine uymaz. O belki kırmızıdan hoşlanıyor; siz yeşili seviyorsunuz. O belki Wagner'in müziğini beğeniyor; siz Mozart'ı yeğliyorsunuz. Beğenileri sizinkine uymuyor diye; onu, beğenisizlikle, kabalıkla mı suçlayacaksınız?!.. Ona kızacak mısınız?!.. Kuşkusuz ki hayır!.. Onun beğendiği şeylere, kendi beğendikleriniz gibi değer vermelisiniz."

"Genç insanlarımıza eğitim verir görünürken, aslında, kendi kalıplarımıza göre düşünmeyi öğretmek yalnız onlar için değil, bütün toplum için de zararlı bir tutum. Kendi kendini tekrarlamanın, kısırlık içinde yüzüp durmanın en kolay yolu... Hele işin başlangıcında, daha birtakım kavramları verirken, onlara, kendi değer yargılarımızı da yüklersek, belki söz dinleyen bir kuşak yetiştirebiliriz. Ama düşünmeyi öğrenmeden yetişen genç; öğretilenlerin dışında kalan yeni durumlar karşısında şaşkınlaşır; rüzgarlar önünde savrulur durur..."

Not:Dolaşıp durduğum çarşı pazar dönüşü, yolda bulduğum kağıt parçalarından yazdım bunları... Dilerim ki yararı olur...

KISA BİR NOT DAHA:

"(...) Mübarek Ramazan Ayı'nın ilk teravih namazını Eyüp Sultan'da kıldım. Daha doğrusu, çok kıymetli eşim ısrar etti, "İlk teravihi Eyüp El Ensari'nin huzurunda kılalım." diye..."

Bugün okuduğum gazetelerden birinde, bir yazarın yazısından not aldım yukarıdaki cümleleri. Her evli; eşine "Çok kıymetli eşim" diyebiliyorsa, mesele yok demektir...

Mutlu kalın diyelim ve çekilelim köşemize...

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..