Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Sığınak

Sığınak
 

“Sığınağa gir ve kapıyı kapa.” “Sığınağa gir ve kapıyı kapa.”

Böyle yankılanıyordu kafasının içini dolduran ses ve o da sesi dinliyor, sığınağa giriyor, kapıyı kapatıyor.

Ne zaman kocası içip içip bağırmaya başlasa ve ne zaman her şeyin hıncını ondan çıkarmak için dövse öldüresiye ardından o, sığınağa giriyor ve kapıyı kapatıyor.

Sığınağında hiç ışık yok. Pencereleri yok sığınağının. Zifiri bir karanlık sarmalıyor onu girer girmez.

Saatler sonra alışıyor gözü karanlığa ve yalnız olmadığını fark ediyor. İşte gene gelmişler. En sevdiği kişiler ve onu en çok sevenler.

Önce dedesi yaklaşıyor yanına.“geçecek “ diyor, bunların “hepsi geçecek “. Aklı karışıyor. Dedesinin cenazesini düşünüyor, ne çok ağladığını o cenazede. Ama işte burada. Ona yardım etmek için dönmüş. Üzerinde o hiç eskimeyen, yaz olsun kış olsun hiç değişmeyen bayramlık elbisesiyle. Söz veriyor dedesine sabredecek, geçen seferki gibi onun yanına gitmek için acele etmeyecek.

Bu arada Esra ile Gökhan geliyor yanına. Sevgili arkadaşları. “Üzülme, ağlama artık. Gel beraber saklambaç oynayalım. “diyorlar. Üçe kadar sayıyorlar o da daha derinlere dalıyor, daha karanlık olan o kuyuya girip saklanıyor. Bekliyor, bekliyor günlerce; ama kimse gelmiyor onu bulmak için. Belki de hiç aramıyorlar bile.

Sıkılıyor bu karanlıktan, çıkması biraz zor olsa da kuyunun cinleri ile boğuşup çıkıyor kuyudan. Rıza’yı görüp seviniyor. İlk aşkın masumiyeti ve şefkatiyle sarılıyor ona Rıza; sanki hiç bırakmayacakmış gibi, hep koruyup kollayacakmış gibi, hep sevecekmiş gibi. Ama her seferinde olduğu gibi bu sefer de eriyen bir mum gibi gözlerinin önünde eriyip yok oluyor Rıza. Kalbinin sızlıyor ilk ayrıldıkları an ki gibi.

Ve yine karanlık bastırıyor. Karanlığın muhafızları elini kolunu bağlıyorlar görünmez ipliklerle. Görünmez ama bir o kadar da sıkı ipliklerle. O kadar yorgun hissediyor ki kendini hiç direnmiyor. Öylece yatıyor.

Bir dahaki sefer sığına girmeden önce doğalgazı açık bırakmak geçiyor aklından. Ne o ne sığınak kalacak geride. Dedesine verdiği sözü düşünüyor sonra bir de o ses geliyor aklına geçen defa bileklerini kestiğinde duyduğu ses. “Anne, ne olur ölme! “ diye yalvaran o ses.

Bir ışık sızmaya başlıyor sığınağına ve giderek büyüyor ışık. Annesinin kucağında oğlunu görüyor ve görünmez iplerini çözüp çıkıyor sığınaktan.

 

 
Toplam blog
: 12
: 343
Kayıt tarihi
: 02.10.07
 
 

1966 Doğumlu olup şu gençliği anlamaya çalışan biriyim. 1995 doğumlu bir oğlum var. Öyküler okuma..