Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '17

 
Kategori
Öykü
 

Şıh'ın kerameti

Yazan:Uçar Demirkan

Ahmet'in son olarak bulunduğu ilde, müdürlere hizmet eden bir odacı vardı. Hüseyin efendi. Hüseyin efendinin on tane çocuğu vardı. Daire amirleri “Hüseyin bir çocuk daha yaparsan bir futbol takımı kurarsın!”diye dalga geçiyorlardı. Hüseyin de ”Allah isterse o da olur begim” derdi ciddi ciddi.

Gerçekte o, tam bir “Çarıklı erkanıharp”idi. O zamanlar devlet memurlara her çocuk için yirmi  lira, vergisiz yardım ödemesi yapıyordu. Hüseyin efendi, on çocuğu için iki yüz lira fazladan para alıyordu. Kendi maaşını da ekleyince ayda eline iki yüz elli lira dolayında bir para geçiyordu.

Oysa, kendilerine odacılık yaptığı müdürler ayda iki yüz yirmi beş lira alıyorlardı.

Bir gün, Hüseyin efendi Ahmet'in çalışma odasının kapısını tıklatıp içeri girdi. Ahmet ”De bakalım Hüseyin efendi. Bir istediğin mi var”. Hüseyin efendi ”Vardır bir sıkıntım da nasıl deyecem onu bilmirem” dedi. Ahmet ”Anlat hele de dinleyelim bakalım” dedi.

Hüseyin efendi anlattı. ”Begim, benim bir arazim vardır. Taa dedemden kalmadır. Ama, bu milli emlak mı ne derler, onlar geldiler, ölçtüler biçtiler ve ”Bura devletin arazisidir” deyip gittiler. Şimdi arazimi işletemem”dedi. Sürdürdü konuşmasını ”Begim, benim bu sıkıntımı çöz, kulun kölen olirem. Gözünün yağını yirem.”dedi.

Ahmet ”Pekiyi bir belgen var mı Hüseyin efendi” dedi. Hüseyin ”Hee vardır bir kagıt begim” dedi. ”Getir o belgeyi de bir bakalım”dedi Ahmet. Hüseyin efendi, gömleğinin cebinden bir kağıt çıkardı ”Buyur begim, kagıt yanımdadır” dedi.

Ahmet ”Hazırlıklı gelmiş.”diye düşündü ve alıp belgeyi inceledi.

Belge, Osmanlı’caydı ve eski harflerle yazılmıştı. Ama, bir Osmanlı tapusuna benziyordu.

Ahmet ”Tamam Hüseyin efendi. Bu bende kalsın. Bir inceleyeyim. Haklıysan arazini geri alırsın” dedi. Hüseyin efendi “kağıdını” kaptırmış olmanın telaşı içinde odadan çıktı. Ahmet ”Korkma, belgene bir şey olmaz”dedi ardından.

Ahmet belgeyi yeni dile çevirtti. Bu bir Osmanlı tapusuydu. Tapucuya yolladı belgeyi ve Hüseyin efendi adına bir Cumhuriyet tapusu düzenletti.

Hüseyin’i çağırttı ve durumu anlatıp yeni tapusunu verdi. ”Milli emlake de söyledim. Artık sana karışmayacaklar. Arazini dilediğin gibi eker, biçersin” dedi. Hüseyin efendi, biraz ikircikli “Allah razı olsun” diye mırıldanıp kapıdan çıktı.

On gün kadar Hüseyin efendiden ses çıkmadı. Ahmet ”Ulan kişioğlu bir teşekkür der hiç değilse” diye düşünüyordu.

Bir gün, Hüseyin efendi kapıyı vurup içeri girdi ve Ahmet'in ayaklarına kapandı. ”Allah senden razı olsun begim.. Allah, her tuttuğunu altın etsin.”dedi. Ahmet, Hüseyin efeniyi kaldırdı. ”Ne yapıyorsun Hüseyin efendi, alt tarafı senin tapunu yeni yazıyla yeniden düzenlettim ve sana verdim. ”Hüseyin efendi ”Kulun kölenim artık.”deyip durdu.

Ahmet meraklanmıştı.”Pekiyi ama, neden on gün bekledin de şimdi böyle teşekkür ediyorsun Hüseyin efendi ”dedi.

Hüseyin “Begim hafta soni şıhıma gitmişem. Kağıdı gösterip derdimi anlatmışem. Şıhım da”Hee, bu kağıt tapudur. Arazi artık senin malındır” diye onay verince havalara uçmuşem.”dedi. ”Ver ellerini öpem” diye sürdürdü.

Ahmet ”Ulan şu işe bak. Adam, devletin memuruna inanmıyor, güvenmiyor da şıhına inanıp güveniyor” diye düşündü. Aklına başka bir şıh olayı geldi.

Ahmet'in bir arkadaşının ağabeyi bir Kürt kadınınla evlenmişti. Damadın, bir gün bunların şıhına bir işi düşmüş. Kalkmış şıha gitmiş.

Şıh, yüksek bir tepeye yaptırdığı kale gibi bir binada oturuyormuş. En az elli silahlı adam kaleyi koruyormuş. Şıhla görüşmek istediğini bildirmiş.

Çeşitli kademelerden geçerek sonunda şıha ulaşmış. Oturup konuyu görüşmüşler. Damat,”ben artık gideyim” deyince şıh hazretleri ”Hiç olur mu..Damadımız, bizi sayıp taa buralara gelmiş. Bir öğle yemeği yedirmeden salar mıyız!”demiş. Bir işaretiyle kuş sütü eksik bir sofra kurulmuş.
Damat, şıhın yanında sofraya oturduğunda ”Ehh, sen içkiye de alışkınsındır. Bu yemeklerle de güzel gider hani.”demiş ve rakı istemiş.

Şıh efendiyle yemişler, içkilerini içmişler. Damat yine izin istemiş ve şıhın yanından çıkmış.

Şıhın kapısında bekleyenlere ”Yuh ulan hepinize”demiş. Korumalardan birisi “Hayırdır ağam..Bir yanlış mı yaptık” demiş. ”Yok siz yanlış yapmadınız ama, siz ne biçim müslümansınız. Görmediniz mi, şıhınız oturdu benimle rakı içti. Siz de, ona peygamber gibi bağlanıyorsunuz” demiş.

Adam,”Töbe de, günaha girersin. Bu mübarek adama böyle sözler edilir mi?”demiş. Damat da ”Neden etmeyecek mişim. Sizler de gördünüz. Adam benimle oturdu; bir yetmişlik rakıyı içti bitirdi. Hani, islamda içki yasaktı.”diye yanıtlamış.

Şıhın adamı ”Haa..Sen onu mu dirsen. Begim, şıhımız bir mübarek adamdır. Keramet sahibiir…Ehh..Sen de onun konugisindir. Sana içki ikram etmese ayıp olacaktır. Ehh. Sen yalnız içersen o da ayıp olacaktır. O nedenle içmiştir şıhımız. Kibarlık geregidir” demiş.

Damat ”Ulan görmediniz mi. Adam kadehleri yuvarladı durdu.”deyince şıhın adamı ”Begim, şıhımız keramet sahibidir. O sizi kırmamak için rakı içmiştir. Ancak, rakı o mübarek adamın dudağına değince hemen suya dönüşmüştür. Böylece, şıhımız sizinle rakı içmiş görünse de gerçekte su içmiştir” demiş.

Damat,”Tuh ulan hepinize. Adam, düzenini kurmuş yürütüyor. Siz de ona alet oluyorsunuz. Onun reklamını yapıyorsunuz. Allah hepinizin layığını versin” demiş yürümüş.

Adamlar arkasından ”İlenme bey.. Ayıp oluyır” diye bağırışmışlar.

Atatürk’ün değiştiremediği olgulardan biri de bu kerametli şeyhler olmuş. Günümüzde de hala şıhlıklarını sürdürüyorlar..

İhtilal yapmayı bile deniyorlar.

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..