Sihirli baston

06.Nisan.2012 tarihli Gazeteler, CIA ajanı Fullerin, “DİYARBAKIR BAŞKENT OLABİLİR!” demecini manşete taşıdı ve bu ifadenin altını kalın kırmızıçizgilerle çizdi.

Bu haberden birkaç gün önce de; Kuzey Irak Kürt Yönetimi başkanı Mesut Barzani, “Birleşik Kürdistan” hayalini yüksek perdeden seslendirmiş, bağımsızlık hayalimizi gerçekleştirmemize kimse engel olamaz diye de; deyim yerindeyse, meydan okumuştu.

Bu meydan okumanın arkasından ”Fullerin” Diyarbakır Başkent Olabilir” açıklaması anlamlı ve bir o kadar da önemli değil mi?

Olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, arkasından koşmak yetişmek mümkün değil.

Necirvan Barzani, Kuzey Irak’ta Bölgesel Kürt Yönetimi Yeni Hükümetini kurdu.

Başbakan Erdoğan’ da hiç zaman kaybetmeden, Necirvan Barzani’yi telefonla arayarak önce kutladı, sonra Türkiye’ye davet etti.

Kelimeler ve kelimelerin bir araya gelmesiyle kurulan cümleler ne kadar masum, ne kadar günahsız!

Birileri Okyanus ötesinden sihirli asasını uzatıyor, deniz aşırı Ülkelerin sınırlarını çiziyor,

Yeni Devlet kuruyor.

Kendi iktidarını oluşturuyor, sonra da o iktidara methiyeler yazıyor, övgüler düzüyor.

Kanadını, gagasını ve bacaklarını kestiği o ülke rejimini birilerine örnek diye gösteriyor.

İşgâl ettiği yere ilelebet yerleşiyor.

Gidiyorum dediği gün, gitmemek üzere yerleşiyor.

Hem de kök budak salıyor.

Hem fiziken, hem ruhen, hem de ebediyen işkâl ediyor.

Barzani, Irak’taki krizden çıkış için Erbil’de, bütün siyasi parti ve grupların katılacağı bir toplantı çağrısı yapacakmış.

Irak’ı yönetenlerin önüne, krizden çıkış takvim koyacak, radikal çözüm isteyecekmiş. 

Bu toplantı gerçekleşmezse, “bağımsızlığı ima ederek” ya çözüm ya da herkes kendi yoluna, restini çekmeyi planlıyormuş.

Daha da önemlisi, bağımsız Kürdistan fikrini referanduma götürecekmiş…

Görüyorsunuz değil mi?

Resimler bir birleriyle nasılda örtüşüyor?

Devlet ve Millet olarak bizi çok yakından ilgilendiren bu senaryo, sözüm ona; Türkiye’nin bölgesinde söz sahibi olduğuna inandığı bir dönemde yazılıyor ve oynanıyor.

Bir de 1919’larda olduğu gibi, ordumuz dağıtılmış, yurdumuz işkâl edilmiş, İstanbul Boğazına işkâl kuvvetlerinin gemileri demir atmış olsaydı; halimiz nice  olurdu acaba?