- Kategori
- Danışmanlık
Sihirli değnek
Kurumsallaşmayı reddetmek…
Bugün neredeyse tüm futbol klüplerinin, devlete ait pek çok ilköğretim okulunun, ve tabii ki pek çok kurum ve kuruluşun, daha "kurumsal" davranabilmek adına ya kendini yenilediğini, ya da türlü yaratıcıklarla yönetim şeklini interaktif kıldığını görüyoruz. Telefondaki karşılama cümlelerinden-görüşmelerine, ziyaretçi ağırlamadan, firmanın logo-amblem ve kartvizitlerine dek yansıttıkları profosyonelleşme çabaları, örgütün daha saygın, daha sektöre hakim, işini iyi bilen bir görünüm içerisinde olması ve dolayısıyla ticari kârlılığa yönelik davranışlar tamamen kurumsallık adına. Bu davranışların bir hedef olmaktan çok, hedefe ulaşmayı sağlayan araç olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Buraya kadar her şey normal.
Peki kurumsallaşmayı reddetmek nasıl yorumlanabilir? Kurumsallaşmanın bu kadar trend olduğu, işletmelerin dillerinden düşürmediği, uğruna büyük değişim ve sancılar yaşanan bu kavram bazı işletmelerce benimsenmiyor, istenmiyor ve göz ardı ediliyor. Söz konusu kavram ve uygulayıcıları gündemi oldukça kaliteli konular ve başarılarıyla meşgul ettiklerinden, red edenler maalesef, sadece “kendi işlerine bakmak”la ilgili yaşayıp gidiyorlar. Dolayısıyla bu organizasyonlarda yönetimsel problemler, eğitim, kişisel gelişimler, hedefler konuşulmuyor. Sadece “iş” yapılıyor.
Bir organizasyonun, gelişim ve ilerlemesini reddetmesinin haklı sebepleri olduğu kabul edilemez. Çünkü gerçek anlamda ve ancak, başlangıç aşaması yanlış kurgulanmış bir organizasyonun yerinde sayması anlaşılabilir bir kavram. Ancak burada “kurumsallaşmayı reddetmek”ten kasıt, çalışan sayısı 30 ve üzeri, belli bir hiyerarşiye sahip organizasyonları içermekte. Kurumsallaşma karşıtı organizasyonların tedirginlikleri muhakkak ki ilk etapta ticari kaygı olmasa gerek.
O halde kurumsallaşmanın gereklerini özetlemek, reddetmeye giden yolda belki önümüzü açacaktır. Birlikte göz atalım:
(*) O halde yapı içerisinde ya çok ciddi bir eğitim departmanı, müfredatı ve zamanlama plânı oluşturulacaktır ya da tüm tecrübeli ama eğitimsiz personelin yerine eğitimli ancak tecrübesiz bir kadro oluşturulacaktır. Tabii her iki durum da, pek çok kaybı beraberinde getirecektir.
(**) Şirket kültürünün 0% itiraz ile benimseniyor olması yine 0% bir olasılık barındırdığından, bu sürecin sancıları yadsınamaz.
(***) Delegasyon paylaşılmak istenmeyecek, eski yöneticiler yetkileri aktarıyor olmaktan rahatsızlık duyacak, yaşanan huzursuzluklar için ayrı profosyonellik alanları gerekecektir.
Bir organizasyonun, kurumsal oluşuna dek giden yolda geçeceği aşamalar tabii ki çok daha fazla. Burada listeyi uzun tutmak mümkün. Ancak buraya kadar özetle dikkatimizi çekecek asıl nokta, atılan her bir adımın ne denli meşakkatli ve kayıplara açık olduğudur. Finansal kayıplar, zaman kaybı, kimi zaman hatalar, değerli personelin kaybı en profesyonelce kurgulanmış senaryoda dahi söz konusu olabilir.
Evet, işte tam da red noktası burada zirveye ulaşıyor diyebilir miyiz? İçimiz elvermese de o, “kurumsallaşmayı red eden” tarafın vereceği içten yanıt bu olacaktır. Ancak, kurumsallaşma çabasının uzun vadeli bir kâr aracı olduğu benimsenip anlaşılmadan, üzerine tartışılmaması gereken olgu bu. İşletmeye hareketlilik ve ticari kâr hedefleyen her hareketin, aslında işi zorlaştırmaktan ziyade, işin yapılış şeklini ve niteliğini sorgulayan bir sistem kazandırdığını anlamak gerek. Dolayısıyla şirketin gelişimini gereksiz ve bugünkü halini yeterli bulan red noktası kırılacak, aslında biraz telaş ve zahmeti göze alarak uzun vadede ciddi bir organizasyonla sistemleşecektir.
Kurumsallaşma terimi trendy bir kavram, büyücünün sihirli değneği, bir moda akımı değil, ticari işletmeyi finansal kâra ve çalışan memnuniyetine taşıyacak bir araç olacaktır. Yeterli hiyerarşik düzene sahip “red eden” işletmenin, kurumsallaşmayı, ticari kazancın arttırılmasında araç olarak kullanırsa pek çok kapıyı açabileceğini görmesi gerekmektedir.
Saygılarımla,
Canan ERYILMAZ