- Kategori
- Edebiyat
Şiir atının yelesinde yel eğleşmez
Eski şiirler dünde kaldı, bugün yeni sesleri seslendirmenin yeni imgeleri yakalamanın şiir atının yelesini yeni rüzgarlarla dalgalandırmanın zamanı. Esin perimi göndersem şiir ülkesine, fareli köyün kavalcısı gibi çalsa kavalını , sözcüklere ve imgelere dese ki düşün peşime.
Başımı iki elimin arasına alıp düşünmeye başlasam ve biri benim dışımdaki dünyaya biri kendi iç dünyama açılan iki pencereden esen bahar rüzgarlarının getirdiği dağ kokularını solusam diyorum.
Çünkü dağlar oldum olası beni kendine çağıran seslerle seslenmiştir hep. Kayaların güneş alan yamaçlarında açan o dağ çiçekleri ne güzeldir. Doğduğum kasabanın doğusundaki tepelerin yamaçlarından aşağıya doğru çığlık çığlığa koştuğum o ilk bahar günü öğleden sonrası, içime çektiğim çiğdem çiçeklerinin güzel kokusu genzimi zonklatıyor.
Mendilime doldurduğum kar erimeden eve yetişmiştim, annemin verdiği küçük bir tas üzüm pekmezinin içinde tane , tane olmuş kar yumağını karıştırıp kaşık , kaşık yemiştim , dilim ve dişlerim üşümüştü. Şimdi o anı neden anımsadım?
Baharın gelişini muştulayan cemreler düşüyor düşeceği yerlere birer birer.