Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Şiir bilimdir

Şiir bilimdir
 

“ Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir ” FUZULİ


Halk deyişlerini eserlerinde en fazla kullanan ve şiirlerinde Azeri lehçesi yanında, Arapça ve Farsça divanlarından bu dilleri de çok iyi bildiği görülmektedir.
Onun şiirlerinde de açıkça görülüyor ki bedensel zevklerden çok tasavvufi bir aşk ile lirik bir şekilde Türkçeyi, sade ve öz olarak şiirlerinde kullanarak kendini ifade etmesi bize Yunus Emreyi de hatırlatır.
Tarihe boş gözlerle bakıp , "o eskidendi, eskiler ne kadar cahilmiş, eskiler bir şeyden anlamazlarmış" ifadelerini duyduğumda şimdiki eğitimin ne kadar yetersiz, ne kadar eksik, ne kadar ezbere dayanan ve parasal maddesel esarete düşmüş olduğunu görmemek mümkün değil. Eğitim tasavvuf üzerine, Arapça, Farsça, üstelik bir de Azeri lehçesi kullanılıyor ve hatta Türkçeyi sade bir dille ifade etme yeteneği de var. Bu kadar mükemmellik bu zamanda ortaya çıkmış olsa şunu mu söylerdik "daha sade bir dil kullanılmalı anlayamıyorum." Aman Allahım, bu eğitimin günümüzdeki karşılığı hangisi ya da ne?

Bilimsel buluşlar mı, yeni tür ameliyatlar mı, lazer ışınıyla tedavi mi, uzayda ya da Marsta hayat olduğunu bilmek mi, oysa Fuzuli Astronomi bilgisine de sahipti.

En azından şimdilerde Edebiyatın değerini bilerek ilerleyen olgun düzeydeki kişilerimiz var. Neredeler, yanımızda, içimizde, onlar alçak gönüllü mütevazı, hoşgörülü ve her şeye rağmen dimdik duran tasavvufun, divan edebiyatının, aruz vezninin ve telaffuzu akıllardan silinmiş pek çok öğenin eğitimiyle harmanlı.

Atatürk harf devrimi yaparken, tarihin bilgeliğinin, eğitim sisteminin, edebiyatın derin tarihinin de devrimini yapmamıştı. Aruz ölçüsüyle şiir yazıldığı tarihlerde, hece ölçüsüyle şiir yazmanın ayıp olduğu gerçeğini şimdi söylesem, belki bir kaç dost şairim bana küser ya da savunmaya geçer. Neyse ki bu yazı türüne deneme deniyor. Kimseyi küstürmek istemem..

Bir de ayrıca yaşamsal eğitimin içselliğinde harmanlanmak var. Bu da ayrı bir eğitim. Sadece teknik bilgiyle şiir yazılmıyor, duygulara hareket verme tekniğini de bilmek gerek. Tasavvufun temeli de buna dayanıyor, Allah aşkının hangi düzeyde hangi zamanda, hangi bilgiyle başladığını öğrenmek çok mühim. İşte bunlar basamak, basamak oluyor, ilk basamakda yaşamda bildiklerimizi hangi duyularımızdan süzüyor hangi aşamalardan geçiriyoruz, hangi taşma noktalarında dile getirmek ihtiyacıyla şiir yazıyoruz, şiir yazma yeteneği hangi tezahürlerde kaynaklanıyor, benim sesim güzel değilse şarkı söyleyebilir miyim?

Şair ruhuna sahip olmak hangi esin kaynaklarına sahip olmaya eştir? ben aşk şiirlerini hangi gerçeklik deneyimleriyle yazıyorum. Agora Meyhanesinde şair ucuz bir piyasa şarkısıyla duygularını nasıl anlatabiliyor, nedir anlatılmak istenen, gerçekten ucuz bir piyasa şarkısıyla mı duygulanıyor, yoksa onca duygusunu ucuz piyasa şarkısıyla mı kıyaslıyor, perspektif yeteneğinde gelişen ve olgunlaşan ruhun esinliğinin gerçek ölçütünde şahsiyet erir bu şairin bilmesi gereken hal ve vaziyettir.

ŞAİR RUHUN ESİNLENDİĞİ TÜM BİLGİLERİN TİTREŞİMLERİYLE İRTİBAT KURMA YETENEĞİNE SAHİP OLAN ÜSTÜN BİR TEKAMÜL SEVİYESİNE HER ZAMAN MUHTAÇ OLAN DÜZEYDEKİ İNSANDIR. Bu yüzden Fuzuli şiirin temelinde bilimin olması gerektiğini söyler. Bir uçak güçlü bir yakıta nasıl ihtiyaç duyuyor ve sonra gazı kesiyor ve havalanıyorsa, şiirinde yakıtı bilimdir. Bir noktada içsel potadan süzülmüş bilim tesirini duygular eşliğinde fevkalade olarak gösterir. Yılların birikimi dediğimiz sadece bizdeki kabiliyetlerin, bilginin yaşamın öğütülmüş en güzel meyvasıdır. İnsanın özü, ruhun müjdesi ve nefesidir.

Şair her türlü duygusunu şiire vuracak kabiliyettedir, üzülür şiirle seslenir, sevinir şiirle seslenir, dertlenir şiirle, aşık olur şiirle, sıkılır şiirle, dertlenir şiirle, hediyesi şiirle, şikayeti şiirledir. Ama öyle bir kullanır ki o dili evrensel bir gurur ve edayla sunar, hitabı kendine tesiri hedefedir. Bu yüzden insanın kendine en yakın dostudur şiir, müzikle bir bütündür ve güfte mi bestede beste mi güftede erir bazen ayırt edilemez.

Bu yüzden şiirin şimdilerde de Atasına dedesine hürmet gösterilmeli, onların eserleri araştırılmalı bilinmeli hatta etkisinde kalınarak tıpkı duvara yaslanıldığı gibi onlara yaslanılmalıdır. Batıda hala Cervantes, Shakespeare vb. şairlerin yazarların tesirleriyle eserler hükmünü sürdürüyorsa biz de tarihimizin güzel şairlerinin tesirlerinde kalarak kendi şiirlerimizin başka dillere çevrildiğinin gururunu taşımaya başlamalıyız.

"HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR"
Mustafa Kemal ATATÜRK

 
Toplam blog
: 58
: 352
Kayıt tarihi
: 11.07.09
 
 

04/07/1968 Gaziantep doğumluyum. İstanbulda yaşıyorum. İstanbul aşığıyım. Şiir yazmakla uğraşıyorum...