Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '16

 
Kategori
Edebiyat
 

Şiir çözümleme, yorumlama

“Kişi yaşadıklarını, gözlediklerini, düşündüklerini, düşlediklerini çeşitli yollarla dile getirmiştir. Şiir bu yolların başında geliyor. Bu denli önemli bir anlatım yolunu, türünü nasıl adlandırabiliriz?

Şiir, özü kısadan söylemek diye tanımlarsak hiç de yanlış olmaz. Şiirin tarihsel geçmişine baktığımızda kurallar içerdiğini görüyoruz. Uyak, ölçü, birim, biçim önemseniyordu. Bugün de önemseyenler yok değil. Ancak, günümüzde şiirin özgürlüğü seçtiğini, kuralları aştığını biliyoruz. 

Şiir, ozanın dili yoğun biçimde kullandığı, imgelerin soyut çağrışımlar, anlamlar, anlamsızlıklar, anımsatmalar oluşturduğu bir anlatım türüdür dersek daha önce yaptığımız tanıma ters düşmeyiz. Ozan, kendine özgü örgüsü içinde şiirini okura ulaştırır. Bu özgünlüğü kurabilen ozanlar bu yolda ustalaşabilirler.

Türkçe, uzun söze gerek duymayan bir şiir dilidir. Yani kısa anlatımı seçmesi onu dünyanın seçkin, varsıl dilleri arasına sokabilir. Bunu başarmanın yolu şiirimizi verimli, nitelikli kılmaktan geçiyor. Dilimiz gelişince şiirimiz, şiirimiz nitelik kazanınca dilimiz gelişecektir.

Yapısı, dokusu diğer düzyazı türlerinden ayrı olan şiir, Homeros’un ünlü destanı İlyada’da “kanatlı söz” diye tanımlanmaktadır. Bu tanımlama sözcüklerin ses ve anlam örgüsü yönünden oluşturduğu yapılanmayla ilgilidir. Osmanlı Tezkirecisi Latifi, “sözün ruhu” der şiir için. Ozanın söze kanat takması ya da sözün ruhuna ulaşması sözcüğe yeni anlamlar yüklenerek sağlanabilir ancak. Ozan şiirsel eyleminde kendine özgü bir dil yaratır.Bu gerçek şiiri şiir kılar.“Şiir öğretilebilir değil, öğrenilebilir bir iştir.” (M.H.Doğan,Papirüs,Haziran1999,sayı 28)

Düzyazıda yer alan anadüşünce kavramının yerini şiirde anaduygu almaktadır. Genellikle düşünceler düzyazı türleriyle, duygular ise şiirle işlenir.

satırbaşı

sesi kuşandı sözcükler
sonrasız

taşıyor günceli
satırbaşında çığlık

uyanış ağlamaklı
düş korkulu

gün bayram değil

türkay korkmaz


Bu örnek şiir, niteleyici sözcükleri sıralayarak oluşturulan betimleme dilinden uzak, şiirde eylem sözcükleri dışlanmadığından şiir devinim kazanmış, yaşantılara akabilmiştir. Şiir bilgi aktarmayı amaçlamadan ozanın yarattığı dille imgelerden, düşlerden, özlemlerden oluşan bir yaşantı birikimini sunuyor. Şiir duyumsatıp, anımsatıp sezdirirken giz taşıyor.

Bu şiir biçim ve içerik olarak diğer örneklerden ayrılıklar taşıyor. Dizelerin küçük harflerle başlaması, şiirin başlığı, ozanın adının dilbilgisel kurallara uyulmadan yazılması neden böyle diye sorulabilir.

Bu soruların yanıtı ne olabilir? Şiiri, yazın türleri içinde özgür, dilbilgisi kuralı tanımayan bir türdür diye tanımlayabiliriz. Ozan şiirini kendine özgü bir anlayışla, kurallarını kendi koyarak örmüş. İkiliklerle kurulan şiir tek dizeyle bitmektedir.Bu, ozanın şiir anlayışından kaynaklanıyor.

Alışılmış şiir anlayışının dışına çıkmış.Bu açıklamadan şiirin yerinde durmadan biçim ve içerik olarak değişiklere uğrar sonucunu çıkarabiliriz.

Her çağ kendi şiirini, her ozan kendi dilini yaratır.Şiir, her ozana, her okura göre biçimlenen; içerik kazanan bir türdür. Bu tanım da bu şiire uygun düşmektedir.

Şiir, içerik olarak hemen kendini ele vermiyor. Her okur, ayrı sesler, söylemler, duyumsamalar, anlamlar, anlamsızlıklar yakalayabilir. Ozan kadar okur da özgürdür. Ozan, şiirini kurarken nasıl özgürlüğüne düşkünse okura da aynı özgürlüğü tanıyor. Sözcüklerin çağrışımlar yaratacak biçimde imge olarak kullanılması anlamı, anlamsızlığı ya da duyumsananı arka planda veriyor. Bu da ozanın özgünlüğünden kaynaklanıyor.

musa çelebi

devlet solgundu
güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç
kökünden sarsılmış gibi

elmalar akikti, üzümler canfes
ve ölümü bir hasbahçe belleyip
musa çelebi

nicedir sırmalı bir düşü
yağlı bir kemend gibi
boynuna dolamış

devlet solgundu

ve halk, yakut bir atlas olarak
susuşu karakalem, gülüşü mirî
ve ansızın sedef bir orak
biçmiş gibi gülüşü, yahut ki
acının kol demiri
şrak, göğsüne vurulmuş

güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç kökünden sarsılmış gibi

Hilmi Yavuz

 

Musa Çelebi 1.Bayezit’in oğlu. Kardeşiyle 1402 Ankara Savaşı’na katılmış. Timur’a tutsak olmuş. Timur’un beğenisini kazanınca Bursa yöresine Emir olur. 1411’de
Rumeli’nde Osmanlının tek egemeni olur.Edirne’de tahta geçer.Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin Mahmut’u bilimsel unvan olan kazaskerlikle ödüllendirir.Kardeşi Mehmet Çelebi’yle savaşır yenilir,1413’te öldürülür.

Şiirde ozanın sözünü ettiği kişinin böyle bir geçmişi var. İşte bu yaşantının üzerine kurulan şiir duygularımızı devingen kılıyor. Öğretmeden, Musa Çelebi’nin geçmişini bildirmeden sözlere kanat takarak, sözleri kanatarak yaşanan acıları duyurur gibi yapıyor, sezdiriyor.

“devlet solgun” güçsüzlüğü değişmeceli anlatımla duyuruyor. “Solgun” canı kalmamış, pörsümüş anlamındayken, burada “güçsüz” anlamında kullanmış.


“yaprağın biri/ düşmüş”

dizeleri ile Musa Çelebi’yi mi duyuruyor?

“ağaç/ kökünden sarsılmış gibi”

dizelerinde bir kargaşanın olduğu görülüyor mu?


“elmalar akik,üzümler canfes” “akik: yüzük taşı, değişik renklerde, saydam parlak;


canfes: dayanılmaz güzellik”

“akik : renk, canfes:yumuşaklık”


anlamlarıyla ilgilidir.Bu iki sözcük benzetme ilgisiyle başka sözcüklerin yerine kullanılmıştır.Bu aktarma olayına eğretileme diyoruz.Böylece elmalar ve üzümler daha diri, daha canlı biçimde yansıtılmış. Görme, tatma, dokunma duyularına seslenme duyguları eyleme geçirmiş.


“halk, yakut bir atlas olarak” betimleme,

“susuşu karakalem, gülüşü mirî, sedef bir orak”

söz öbeklerinde de

“susuş, gülüş, sedef”

sözcüklerinde eğretileme yapılmaktadır.

 

Ozan değişmece, eğretileme, betimleme ile şiirinde anlatımı güçlü kılıyor.

Ayrıca,


“gülüş, susuş”


nesne gibi verilerek

somutlaştırma yapılmış.

Amaç görme duyusuna görev yaptırmak.


“ölümü bir has bahçe belleyip/ musa çelebi”


dizelerinde dram var.


Hemen arkasından kendini acıya götürecek dizeler baş gösteriyor:


“nicedir sırmalı bir düşü/ yağlı bir kemend gibi”


korkunçluğu benzetmeli anlatımlarla güçlü kılınmış.


“sedef bir orak biçmiş gibi gülüşü, yahut ki
acının kol demiri
şrak, göğsüne vurulmuş”


Burada benzetmeler anlatımı başka bir boyuta götürüyor. Şiirde sözü edilen kişinin dramı anlatılıyor.Böylece şiire az sözle çok anlamlılık kazandırılıyor.

Şiirde

“acının kol demiri”


sözü edilen kişinin göğsüne vuruluyor. Bu da
somutlaştırma örneğidir.


Ozan, dili günlük kullanım dışına
çıkarmıştır.Sözcüklerin ses değerlerini, sözcüklerin
yaratacağı resimleri yani imgeleri düşünüp kurarak
kullanmıştır.

Bu kullanım şiirde çığlıklar, sessiz haykırışlar, korkunçluklar, çağrışımlar duyuruyor. Bütün bunlardan sonra şiir nedir diye sorsam kaç tanım çıkar?

Şiir imgelerle düşünme sanatıdır. Şiir dil sanatıdır. Bu tanımlar bu şiire yakışmaktadır.

Tarih, bunu anlatmaya kalksa böyle mi anlatırdı. Bizlere bir şeyler öğretmeyi amaçlardı. Ama şiirin böyle bir sorumluluğu yok. O derin yaralar açarken bilgi vermiyor, ne anlattığını da bu şiirde herkes ayrı ayrı açıklayabilir.Çünkü bu şiir imgeler üzerinde boy veriyor. Ya işte bir musa çelebi varmış, işte bu kadar.


 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..