Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kağıt Gemilerin Kaptanı

http://blog.milliyet.com.tr/hayrettinturan

31 Aralık '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Şiir hayatın neresinde

Şiir hayatın neresinde
 

Kağıt Gemilerin Kaptanı


Şiire ve Hayata Dair

Şiir; gücün sesle vücut bulan biçimidir. Şiir, dilin sınırlı alanını, bir sözcükler deryasına dönüştüren bir dil kaşifidir. Şiir bir rüyadır ve herkes aynı rüyayı farklı yorumlayabilir.

Şiir, duyguları en iyi ifade eden ve yürekten taşan dupduru bir nehirdir.

Şiirin Dialektiği

Binlerce yıldır derdimiz anlamak ve anlatmaksa, şiire mutlak kulak vermeliyiz. Geçmiş medeniyetleri nasıl destanlarından ve yazıtlarından biliyor ve tanımışsak, birbirimizi ve kendimizi de duyabilmenin en kestirme ve doğru yoludur şiir. Bugün insanlık, derin bir yalnızlığın içinde kaybolmuşsa, bunu nedeni duygularını yitirmesi yada gizlemek zorunda bırakılmasıdır. Kaybolduğumuz bu bataklıktan elimizden
tutup, bizleri birbirimizin yüreklerine yani kurtuluşumuza taşıyacak olan da yine şiirin önderliğidir.

Dikkat ederseniz, kaybolduğumuz bu dönemle, şiirin arka planlara itildiği dönem aynı dönemdir.

Şiir, bilinçaltını dölleyen bir arıdır ve herkes bu arının vızıltılarından kendi payına farklı çiçek tozlarını alacak ve uzak bir anıyı yeniden çoğaltacaktır. Yani dil; sınırlı olmasına rağmen düşünce sınırsızdır. Bu yüzden şirin imgesel anlamda kaşifliğinin sorumluluğu büyüktür ve insan var oldukça, kendini ifade edebilmek adına şiire ihtiyaç duyacaktır.

Şiir bir kaynak, tarihsel bir dokümandır. Arkeolojik bir çanak gibi ait olduğu dönemin tüm tematik ve kültürel özelliklerini yansıtır. Gizleyemez ve buna gerek duymaz. Sevgili İlhan Berk Ustaya bir kez daha katılmadan edemiyorum; “şair her sabah bu bok yığını dünyaya, bir anlam verebilmek için uyanır ve onun için bakar baktığı her şeye”…sözlerinde..

Bir gün makinalar çok güzel besteler üretebilir, .heykeller yapabilir, olağan üstü resimler çizebilir.

Bu mekanik ve ruhsuz ürünler, günümüz insanına, yani; bilinmeyen kişilerce iplere çekilmiş, bir kukla dışında asla kendisi olamayan, buna fırsat verilmeyen, kendine yabancı, işine yabancı, başkası için üretmek zorunda olduğundan, ürettiğine yabancı ve dünyayı dev bir elma, dev bir fırsat, koca bir meme gibi görmeye şartlandırılmış, tüketim toplumunun zavallı bir bireyi olarak, sadece haz ve us arasındaki çelişkide sıkıştırılmış, her ilişkinin bir alışveriş, bir takas olması gerekliliğine inandırılmış günümüz insanına, tüketimi her geçen saniye artan uyuşturucu maddelerle kendini uyutma, kendini unutma dışında, intihara meyilli bir çıldırma noktasında gezinen ve kaçış bulamadığından, başka çare göremeyen, yaşamını dilediğince yönlendirmeye imkanı bir türlü yetmeyen, hayal kırıklıklarıyla boğulmuş, Tanrıda bulamadıklarını, Tanrılaştırdığı sevgili ya da nesnelerde de bulamamış ama bu uğurda tüm yaşam enerjisini yitirmiş, yenilmiş; sevgi, saygı, şefkat, onur, medeni cesaret, ve dürüstlük gibi insanın ayakta kalmasını sağlayacak, onun bugün en çok gereksinim duyduğu bu değerlerin, büyük bir hızla felce uğradığını çaresizce izleyen, kurduğu her ilişkide kendini sürgün gören günümüz insanına bu mekanik ürünler (ki zaman zaman örneklerine de rastlamaktayız) yeterli de gelebilir.

Ancak tam da bu aşamada, insanın o onarılması mümkün görünmeyen iç yalnızlığına bi nebze merhem olabilecek, onu bu nevrotik saplantıdan bi denli kurtarabilecek en masum, yan etkisiz ve belki de en güçlü ilaç şiirdir ki; onu hiçbir zaman bir makinenin yazabilmesi, yaratabilmesi mümkün olmayacaktır. Şiir insan içindir ve insan işidir. Bu gerçek asla değişmeyecektir.

Yaşamın derinliğine ve kendi içinize yapacağınız serüven dolu bir yolculuktur şiir. Günümüz insanı, teknolojik alandaki zaferleri ile her gün yeni bir duvarı yıkarken, daha fazlasını insanlığın etrafınca çepeçevre örmektedir. Bir gün ya yıktığının ya ördüğünün yada her ikisinin de enkazı altında kalacaktır. Bu enkazın altından şarkısını söyleyecek tek çocuk ise şiir olacaktır.

İnsan deniz kuşları gibidir; hep kendini ufka çeken denizin peşi sıra uçar. Kendi güzel kıyılarını gerilerde bırakarak. Yorulduğunda konarak dinlenebileceği bir kaya parçası yada açık denizde bir geminin direğidir. Yapayalnız o iğreti sığınağa minnettardır. Artık geriye dönmek, gökteki yıldızları saymak kadar zordur ve buna gücü de kalmamıştır. Bir gün anlayacaktır ki; kendini hülyalara sürükleyen denizin, onu yutmak için sabırsızlanan bir canavar olduğunu. Orta yaşa gelmiş bir insanın hayatla yüzleşmesidir bu.

Şimdi şarkılar, şiirler o iğreti sığınaklardır. İnsanlar her gün kurulu bir saat gibi mekanik yaşamaya alıştırılmışlardır. Aynı saatte uyanıp, aynı saatte işte olur ve aynı saatte işten çıkıp, aynı saatte sevişirler. Keşfedecek hiçbir şey yoktur onlar için, tüketmenin dışında hiçbir şey. Zaten keşif denen şeyi birileri onlar adına yapıyor ve satıyordur. İşte bu dejenerasyonun içinde boğulan bir kısmı için yalnızlığın tek ilacı sanat olmuştur. Bu yüzden sanat tarihinde yer almış insanlar, en yalnız olanlardır. Çünkü sanat, yalnızlıkla beslenen en bencil sevgilidir.

Yani ben, tüketim toplumunun sonucu olan mutsuz bireyin bir örneğini oluşturarak, silik bir hayatın içinde yaşamaktansa, kendi seçtiğim bir yaşamın içinde tüm görkemimle yok oluşu tercih ederim. Bu ancak, görkemli yok oluşunun tarifsiz hazzını taşıyan o büyük şiirini arayan şairin yolculuğu olabilir...

Kağıt Gemilerin Kaptanı

 
Toplam blog
: 98
: 638
Kayıt tarihi
: 21.08.07
 
 

Zonguldak'ın Ereğli İlçesinde, 1971 Yılının soğuk bir Şubat Gecesi doğdu. İlk ve orta öğrenimini ..