- Kategori
- Şiir
Şiir Kitabım
Şiir kitaplarını severim ama ince olanlarını. Antolojilerle aram pek iyi değildir. Kalındır antolojiler,oysa şiire incelik yakışır. Hem başkası ne bilir ki; benim canıma hangi şiirin iyi geldiğini, şiiri bu yüzden okurum ben. İçimi titretsin isterim, şair tam da benim hissettiklerimi sözcüklerin raksıyla dizelere dökmüş olsun.
Bir antolojiyi yastığınızın altına koyamazsınız, benim ne zaman şiir okuyacağım belli değil ki; şiirleri başucuma koymam ben yastık altına koyarım ince olmalı o yüzden.
Çantamda taşırım sonra günün kabalıklarını unutmayı kolaylaştırır, hafiftir çünkü.
El emeğidir, göz nurudur, şairin yüreğe ince ince sızan sevdaları, hüznü, umutlarıdır.
İnce şiir kitaplarından, ince bir antoloji hazırladım size. Seçtiğim her şaire tek şiir şansı verdim. Benim ki ince olmak derdinde… Çünkü yastık altında olmak gibi bir derdi var, çantada taşınma gibi, yüreğe sığma gibi, akılda kalma gibi…
Ben bilir miyim canınıza hangi şiirin iyi geleceğini peki? Biraz bencillik yaptım o ki; ben düşündüm ince bir antoloji yapmayı…
DİDEM MADAK
(1970-2011) Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İlk kitabı Grapon Kağıtları ile İnkılap Kitapevi Şiir Ödülü’nü aldı. Daha sonra ‘’Ah’’lar Ağacı ve Pul Biber Mahallesi isimli iki kitabı yayınlandı. 2008’de kızı Füsun dünyaya geldi. 41 yaşında kansere yenik düştü.
POLLYANNA’YA SON MEKTUP
Aşk mektupları elbette yakılmalı
Geçmiş en soylu yakacaktır.
Nabokov
Muhabbet kuşumuz öldü
Arkasında uçuşan tüyleriyle mavi bir sonbahar bırakarak
Biliyorsun ölüm, mavi boş bir kafestir kimi zaman
Acıyı hangi dile tercüme etsek şimdi yalan olur Pollyanna
Uyumadığım gecelerin sabahında
Gözaltlarımdan mor çocuklar doğardı
Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları
Fırtınada ters çevrilen şemsiyelere benzerdi
Duaya açılan avuçlarım
Avuçlarıma kar yağardı
Kimi zaman tipi….
Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım
Birkaç kış geçti Pollyanna
Ben hep mahzun kaldım.
Kocaman bir kardan adam yaptı içime bir çocuk şair
Tuhaf şarkılar mırıldanarak: Şiirime kenar süsü olsam ben
Bir kenar süsünün gülü olsam ben
Sarı deftere tuttuğum bir günlük
Aşk olsam ben…..
Sonra yazları
Yaseminlerle sarmaş dolaş bir balkonum oldu
Balkon yaseminlerle sevişirdi
Yaseminler yaseminlerle sevişirdi
Rüya hülyayla sevişirdi
Ben o beyaz kokan çadırın altında
Geceyle sevişirdim.
Bir davet gibi oturdum balkonda
Beyaz bir örtü gibi sarardım acılarımı başıma
Ben sevgilisi çile olan bir gelindim Pollyanna
Gel derdim gel,kim olursan ol yine gel….
Çiçekli bir düğün davetiyesi gibi otururdum balkonda
Yıldızlar ürkerdi, titrerdi davetimden
Ayın etrafında beyaz bir hale dönerdi.
Bileklerimi uzatırdım çıplak, beyaz ve ince
Işıktan bir kelepçe istedim yüz görümlüğü olarak Pollyanna.
Secde eden alnımı,
Şarap içen dudağımla öpmek istedim.
Dizlerimde ve dirseklerimde nasır tutan arayışımı
Beyaz bir merhemle ovmak istedim.
Beyaz bir günahtır aramak kimi zaman Pollyanna…
İtiraf etmek gerekirse
Domates-biber biçiminde tuzluklar aldım pazardan
Kalp şeklinde kültablaları
Kalbimde söndürülmüş birkaç sigaradan kalan kül
Yetmezdi yeniden doğmaya.
Orhan Gencebay dinledim itiraf etmek gerekirse
Bedelini ödedim ama Pollyanna
İtiraf artık tedavülden kalkmış bir kağıt para.
Hayatım bir mutsuzluk inşaatıydı Pollyanna
Çimento, demir, çamur…
Duvarlarımı şiir ve türkü söyleyerek sıvardım.
En üst kattan düşerdim her gün
Esmer bir işçi gibi dilini bilmediğim bir dünyaya
Hayatım bir mutluluk inşaatıydı Pollyanna
Sana ve mutluluğa yazılmış mektuplarıma
Cevap beklediğim zamanlarda.
Benim bir köyüm olmadı.
Hiçbir şehir karlı sokaklarıyla bana
Pazen gecelik giymiş bir anne gibi sarılmadı.
İstanbul’u evlat edinsem
Benimsemezdi nasıl olsa otuz yaşlarında bir anneyi
Yüzyıllarca yaşamış bir çocuk olarak
Mütemmim cüz olamadım hiçbir aşka Pollyanna
Bir kitaba bir cüz olamadım.
Yukarıdan aşağı, battal bir intiharı denedim.
Hiçbir bulmacayı tamamlayamadım.
Bir kediyi okşasam ellerim yumuşardı
Biri okşasam bir yumuşardı
Bire ‘’BİR’’ olamadım.
Fırfırlar olmalıydı oysa hayatımın kenarında Pollyanna
Kırmızı puanlı bir şiir olarak uyumalı, mor puanlı uyanmalıydım.
Pişman olmamalıydı orada olmalarından yeşil farbelalarım.
Bir çingenenin çıkardığı dil olmalıydı şiirlerim
Sana bu son mektubu,
Artık senden mektup beklemediğimi söylemek için yazıyorum Pollyanna
Son şiirini yazmaya cesaret edememiş bir şair olarak.
İLHAN GEÇER
(1917-2004) Yazar, şair, araştırmacı, eleştirmen, güfteci. Kabataş Erkek Lisesi mezunu. Ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümündeki öğrenimini yarıda bırakarak memuriyete atılır. Şiirleri birçok dergi ve gazete de yayınlanır. Eserleri; Büyüyen Eller, Belki,Bir Bulut Geçti,Yeşil Çağ,Hüzzam Beste,Özlem Rıhtımı,Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri
BAHARDA İNSANLAR
Bir yağmur sonrası serinliğinde
İnsanlar dökülmüş yollara
Bir sevinç içindeydiler
Yaşamaktan yana
En hür mevsiminde çocuk
En körpe ümide düşmüş ihtiyar
Sere serpe uzanmış
Çimenler üstüne yar
Gök alabildiğine mavi
Çiçekler içinde aydınlık dallar
Unutmuş üzüntüleri
Bir gülüş içinde insanlar
Delicesine esmiyor rüzgar
Ne düşmanlık var ne korku ne kin
Yürekler dolusu sevgi
Tarlalar boyunca ekin
TARIK ÖZCAN
1955 yılında doğdu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü bitirdi. Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Doçent kadrosuyla görev almaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanan şairin; şairler ve şiirler üzerine çok sayıda tetkik kitapları yer aldığı gibi kendi şiir kitapları da bulunmaktadır. Son şiir kitabı; Kör Düğüm Manas Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
ARİF
Evlerimiz yaşanmış bir yol hüznü,
İkiz bir kardeşti, düşle gerçek
Zaman anıları büyüttükçe
O yokuşta çok oynarız Arif.
Annen sevdalı bir gelincik
Babansa yol başlarında bezirgan.
Bin kırlangıç eskitirdi eviniz.
Benimse çocukluğum Emirgan.
Al bir gece tutkusu,
Düşler sarayına çekerdi bizi.
Gündüzümüz, Tebriz’i bir gül,
Gecemiz, mahur bir şarkıydı.
Aynalı ağaçtan ışık akınca,
Yeşil bir karınca yürür yüreğimde.
Yürürüm, yağmur gülüşlü yar,
Yıkık bir eyvandan el eyler.
Babam, yeraltında Promete.
Annem, gramafon iğnesi.
Bir iğde dalında yanıyor zaman.
Anılar, yalnızca bir ateştir.
SUDAN HAYALLER
Ne demeliyim ki kendimle ilgili; gündüz kendi adımla hekimlik yapıyorum, biyokimya da öğrenciyim, gece bir şeyler yazıyorum sebebini bilmeden, bir başka kimlikle, çünkü yazarken başka bir ben oluyorum. Sadece bir aydır yazıyorum ondan önce tek bir satırım yok, söyleyecek hiçbir şeyim yok muydu o vakte kadar? Ne oldu da kelimeler döküldü elimden kağıtlara bilmiyorum…
SENSİZLİK
Sensiz yaşamayı öğrenmek
Hep bildiğim bir şeydi sanki
Bildiklerim neydi ki zaten
Hayallerimin toplamının hiçbir gerçek etmeyeceği
Yine de hayal kurardım
Orda tazeydin sen
Pazar sabahları sepete bırakılan ekmek gibi
Öpüp üç kez başıma koymadan
Bakmazdım tadına
Çabuk bayatlardın düşlerimde
Atmaya kıyamazdım yine de
Azizdin benim için nimet gibi…