Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Şiir nedir neyi ifade eder?

Son dönemlerde Adıyamanlı bir çok kişinin şiir kitabı yayınlandı. Dikkat ederseniz ‘şair’in yerine kişinin’ ibaresini kullandım. Çünkü hiçbir edebi değeri olmayan sözcüklerin yan yana gelerek basılması onu şiir yapmadığı gibi, yazana da şair denilmeyi gerektirmiyor. Bu kadar şiire ilgi gösteren arkadaş, neden şiirin ne olduğuna ilgi göstermiyor? Bunun yanıtı sanırım şiiri bilmediğinden ve yazdıklarının şiir olduğunu düşündüğünden kaynaklanıyor. Bu yazıyı yazmaya iten nedenlerden biri bu, diğeri ise bir gazetede yazan Ramazan Alp’ ‘Şiir ve İdeoloji’ yazısı neden oldu. Alp, yazısında çok iddialı bir başlıkla başlamış ama başlığın altını dolduracak birikimden yoksun olduğu için, şiir ve ideoloji ilişkisini daha çok, sağ ve sol görüşten insanların şiire bakışını, şiirin ideoloji ile ilişkisi gibi sığ bir mantıkla algılayarak, çok iyi olabilecek bir yazıyı ne yazık ki, öldürmüş.

Peki nedir şiir? “Şiir düşünce ile duygunun, us ile düşün keşfettiği noktada vardır” diyor Salih Bolat. Zaten şiir, insanın coşkularıyla çevresi arasındaki çelişkinin; insanın doğayla mücadelesinin gerçek ve somut biçimini alan çelişkinin, bir yüzünün dile gelişinden başka bir şey olmadığına göre, onu yalnızca bilimin yasalarında, denklemlerinde aramak ne denli boş ise, yine onu ruhlar ve fanteziler dünyasında aramak da o denli boştur. Şiir ussaldır ve bir düşünce üretimidir. Aynı zamanda düşsel, duygusal ve kurgusaldır da.

Herkes hayatının belli dönemlerinde kelimeler bir araya getirmiş ve buna ‘şiir’ demiştir. Oysa yazılan bir şeye şiir denebilmesi için belli bazı şeylerin bir araya gelmesi gerekir. Yazılanın, belli bir derinliği, dile hakimiyeti, poetikası, okuyucuda yaratacağı farklı algılama zenginliği oluşturması gerekir. Bu işin imgesel ve dile hakimiyeti ile ilgili boyutudur. Tek başına bu iki olgu yeterli değildir. Şiir yazabilmek için: hukuk, felsefe, ekonomi, tarih, sosyoloji ve edebiyat bilimleri hakkında belli bir bilgi-birikim sahibi olması gerekir. Sözcükleri kullanırken, meydana gelecek anlamsal maddi hataları ve dönemsel yazılan dizeleri düz bir yola çıkaracak bu bilimlerin yeterli miktarda (en azından şiir için gerekli olduğu kadar) kavranılmış olması çok önemlidir. Şiir ‘Hayatın en kestirme yoldan anlatışı’ ise eğer, hayatı bu kadar az sözcüğe indirgeyebilmek istiyorsak, kullanacağımız sözcüklerin de o denli çarpıcı olması, okuyanı sarsması gerekir. Bu anlatılanlar, yazılan şeye şiir denebilmesi için olmazsa olmazlardan.

Bunun yanında çok tartışılan ve hala da gündem de olan iki konu var:

a- Şiir ne kadar politiktir?

b- Aşk şiirleri ne kadar şiirdir?

a)Şiir politik bir oluştur, bunun aksini hiç kimse iddia edemez. Fakat şiirin estetiğini bozan, kaba, ajitatif ve propagandaya yönelik şiirler, şiir sanatını daraltma görevi yapmaktan öteye bir işlevsellik taşımamaktadır. Şiir bir düşüncenin, bir ideolojinin propagandasını yapabilir. Ama bunu yaparken, şiir için saydığımız temel doğruları göz önünde bulundurması gerekir.

b)’aşk şiirleri’nin, şiir ile derinliğine bilgisi olmayan bazı çevrelerde küçümsendiği bilinen bir vakıa. Ancak bir yazımda da belirttiğim gibi “aşk muhaliftir” demiştim. Eğer aşk muhalifse, aşk şiirleri de muhaliftir ve politiktir de aynı zamanda. Ritsos’a en politik şiirleriniz hangileri diye sorulduğunda, verdiği cevabın da ‘aşk şiirlerim’ demesi boşuna değildir.

Son söz: şiir ile ilgilenmek isteyen arkadaşların, yazmaya başlamadan önce şiirin ne olduğunu anlamaları için yüzlerce kitap okumaları gerektiğini bilmeleri gerekir. Yani, bu arkadaşlar yayınlanmış o kitapları çıkarmasalardı da şiir bir şey kaybetmeyecekti. Demek ki yazılanın şiire bir şey katması önemli olan. Canım sıkılıyordu, oturdum ilham geldi, bende yazdım mantığını tartışmak bile düzeysizlik yaratır. Ve unutulmamalı ki şiir de ilham yoktur. Ayrıca yazarlık, edebiyat konusun da ahkam kesenlerin, edebiyat dergilerinde yemek tarifi olmayacağını bilmeleri, delilik ve soytarılık arasındaki ince çizginin de farkına varmaları gerekir. Bu çizgi aynı zamanda yazmadaki yetkinliğin de çizgisidir.


Not: Günışığı adlı edebiyat dergisinin Kasım-Aralık 2000, 7. sayısında yayınlanan yazımın güncelleştirilmiş halidir.

* * *

Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü almasını herkes bir şeye yoracak. Ne yazık ki, belki de bu ülkenin tarihinde birine verilmiş en önemli ödülü bile tuhaf egolarımıza feda edeceğiz. Şahsım adına bu ödülü Orhan Pamuk’un almasından onur duydum.

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..