Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Şiir ve Sinemanın farkı

Şiir ve Sinemanın farkı
 

Sinema dili; Yaşamdan kesitlerin arka arkaya sıralanmasıdır... O kesitler öyle anlardır ki işlenen konunun can alıcı noktalarını öne çıkarır... Anlatılmak istenilen eylemin/düşüncenin ve o eylemin/düşüncenin içindeki kişilerin yaşamları, zaman içindeki sıralaması öyle yapılır ki, izleyen kişi senaristin duygularını anlayabilir... Filmin bütünündeki zamanda, anlatılan eylemin/düşüncenin bütünü, diğer yaşanılanlardan ayıklanır... Gelişim sağlanır, bağlanır ya da iyice dağıtılır eylem sonuçta... Fakat önemli olan olayın tüm yönleri ile ortaya konulabilmesidir... Eksik bir şey kalırsa olay asla sonuçlanmaz, yanlış sonuçlanır ve senaristle alay edilir. Tüm başarı, olayın doğru ortaya konulabilmesine bağlıdır... Tüm düşünceler ve nedenleri arka arkaya konabilirse ve diğer yanıltıcı bilgiler doğru şekilde ayıklanırsa/incelenirse, o arka arkaya gelen yaşamdan kesitler sinema dilinin başarısıdır... Politik filmde, macera ya da komedi filmlerinde bu söylediklerim değişmez... Seyirci senaristin istediği yönde düşünmeye başlar.. Karşı çıkmasa da senaristin nasıl düşündüğünü anlayabilir... Bazen de senaristin masal dünyasındaki masal kahramanlarından biriyle bütünleşip, olayın içinde masalı yaşar... Bilemedin kötülerle düşüncede kavgaya tutuşur…

Seyirci yani halk, içinde yaşadığı Dünyayı niye her olayda ve her kişide ortak değerlendiremez? Oysa her şey gözünün önündedir... Niye herkes ortada olan olaylara aynı sinema filmindeki gibi ortak tepki vermez? Oysa yaşananları kesitler halinde ve zaman diliminde arka arkaya koymak çok zor değildir... Niye herkes gözünün önünde yaşananları aynı sinemada olduğu gibi ortak duygularla seyretmez, tepki vermez?

Galiba Senaristlere muhtaç olmuş bir insanlık var karşımızda... Bırakın muhtaçlığı eroin bağımlısı gibi olmuş... Onları fellik fellik arıyor, onlara yalvarıyor, bana bütünü gösterin diye ayaklarına kapanıyor... Çağımıza ilerde Senaryo çağı diyecekler bundan eminim artık... Sinema dili seyirciyi yakalamaktır kısaca... Sakın yanlış anlamayın, sinema uyuşturucu filan demiyorum ben... Ancak seyirciye pek düşünme gereği, fırsatı bırakmaz diyorum... Yani başarılı olanının amacı budur...

Oysa şiir dili yoktur... Şiir dili olsa olsa seyircinin/okuyucunun yazarı yakalamasıdır... Tabi insan elinde olanla yakalar karşısındakini... Ya duyguları ile yada şiir sayılan ses uyumları ile...

Okunacaksa, her gün tek bir şiir okunmalı bence... Şiir arka arkaya tüketilecek bir şey değil... Şiir bence, şiir yazanı kendi içinde aramaktır... Ya da şiir yazanın içine girme isteğidir, ona ulaşma isteğidir... Ulaşıncaya kadar çırpınmaktır...

Önümüzde oynanan senaryolara ortak tepkiyi, şiirlere ulaştığımız gün vereceğiz... Şiiri içimizde ararsak, şiir yazanın gerçek duygularına ulaşırsak ve ondaki düşünce kristalini emebilirsek, sanırım epey yol almış olacağız... Senaryolaştırılan yaşamlarımızdaki figüranlığa bir son verebiliriz işte o zaman...

Siz sanıyor musunuz her santiminiz ve her nefesiniz senaryolaştırılmıyor? Sahnede olduğumuzdan, spot ışıkları gözümüzü körelttiğinden ortak tepkilerimiz yok bizim... Bak şimdiden duyuyorum bazılarının itiraz eden sesini... Oysa o elindeki teksti okuyor bana ileri zekalı... Şiir nemidir? Sizin ölçünüzdür, şiir zevkiniz.. Ama şiir denilen her şey şiirdir..

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..