Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '15

 
Kategori
Şiir
 

Şiir

Şiir
 

TESUD SÖYLEŞİ İMZA


Kişi yaşadıklarını, gözlediklerini, düşündüklerini, düşlediklerini çeşitli yollarla dile getirmiştir. Şiir bu yolların başında geliyor. 
 
Şiir, özü kısadan söylemek diye tanımlarsak hiç de yanlış olmaz. 
 
Şiir, ozanın dili yoğun biçimde kullandığı, imgelerin soyut çağrışımlar, anlamlar, anlamsızlıklar, anımsatmalar oluşturduğu bir anlatım türüdür dersek daha önce yaptığımız tanıma ters düşmeyiz. 
 
Ozan, kendine özgü örgüsü içinde şiirini okura ulaştırır. Bu özgünlüğü kurabilen ozanlar bu yolda ustalaşabilirler.
 
Türkçe, uzun söze gerek duymayan bir şiir dilidir. Yani kısa anlatımı seçmesi onu dünyanın seçkin, varsıl dilleri arasına sokabilir.
 
Yapısı, dokusu diğer düzyazı türlerinden ayrı olan şiir, Homeros’un ünlü destanı İlyada’da “kanatlı söz” diye tanımlanmaktadır. Bu tanımlama sözcüklerin ses ve anlam örgüsü yönünden oluşturduğu yapılanmayla ilgilidir. 
 
Osmanlı Tezkirecisi Latifi, “sözün ruhu” der şiir için. Ozanın söze kanat takması ya da sözün ruhuna ulaşması sözcüğe yeni anlamlar yüklenerek sağlanabilir ancak. Ozan şiirsel eyleminde kendine özgü bir dil yaratır.Bu gerçek, şiiri şiir kılar. Ayrıca, “Şiir öğretilebilir değil; öğrenilebilir bir iştir.” (M.H.Doğan)
 
Sözcük, sözcük öbeklerinin yan yana gelişiyle oluşan örgüye biçim, bu biçimin taşıdığı duygu, düşünce, duyumsatma ya da hiçbiri öz (içerik)  olarak adlandırılır. 
 
Bu özelliklerden yola çıkılarak şiir değişik ayrımlamalara, kümelendirmelere konu olmuştur.Bunları, olağanüstü kişi ve olayları anlatan epik, coşku, esin dolu olan lirik, öğretme amacı güden didaktik, kırsal yaşamı anlatan pastoral, insan yaşamını eyleme dönüştürerek veren dramatik olarak adlandırabiliriz.
 
 
satırbaşı*
 
sesi kuşandı sözcükler
sonrasız
 
taşıyor günceli
satırbaşında çığlık
 
uyanış ağlamaklı
düş korkulu
 
gün bayram değil
 
türkay korkmaz
 
 
* zaman kanatlı sözler, eğitim-sanat yayınları
 
 
AÇIKLAMALAR
 
 
Bu örnek şiir, niteleyici sözcükleri sıralayarak oluşturulan betimleme dilinden uzak, şiirde eylem sözcükleri dışlanmadığından şiir devinim kazanmış, yaşantılara akabilmiştir. Şiir, bilgi aktarmayı amaçlamadan ozanın yarattığı dille imgelerden, düşlerden, özlemlerden oluşan bir yaşantı birikimini sunuyor. Şiir duyumsatıp, anımsatıp  sezdirirken giz taşıyor.
 
Bu şiir, biçim ve içerik olarak diğer örneklerden ayrılıklar taşıyor. Dizelerin küçük harflerle başlaması, şiirinin başlığı, ozanın adının dilbilgisel kurallara uyulmadan yazılması neden böyle diye sorulabilir. 
 
Bu soruların yanıtı ne olabilir? Şiiri yazın türleri içinde özgür, dilbilgisi kuralı tanımayan bir türdür diye tanımlayabiliriz. Ozan şiirini kendine özgü bir anlayışla, kurallarını kendi koyarak örmüş. İkiliklerle kurulan şiir tek dizeyle bitmektedir. Bu, ozanın şiir anlayışından kaynaklanıyor. Alışılmış şiir anlayışının dışına çıkmış. 
 
Bu açıklamadan şiir, yerinde durmadan biçim ve içerik olarak değişiklere uğrar sonucunu çıkarabiliriz. Her çağ kendi şiirini, her ozan kendi dilini yaratır. Şiir, her ozana, her okura göre biçimlenen; içerik kazanan bir türdür.
 
Şiir, içerik olarak hemen kendini ele vermiyor. Her okur ayrı sesler, söylemler, duyumsamalar, anlamlar, anlamsızlıklar yakalayabilir. 
 
Ozan kadar okur da özgürdür. Ozan şiirini kurarken nasıl özgürlüğüne düşkünse okura da aynı özgürlüğü tanıyor. 
 
Sözcüklerin çağrışımlar yaratacak biçimde imgeli olarak kullanılması anlamı, anlamsızlığı ya da duyumsananı arka planda veriyor. Bu da ozanın özgünlüğünden kaynaklanıyor.
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..