Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Şiirsel Bir AŞK Öyküsü

Şiirsel Bir AŞK Öyküsü
 

Mahallemize yeni taşınmışlardı. Benden en az on yaş küçük bir kızdı ama yürek yakmayı, erkeklerin kalplerini hoplatmayı iyi biliyordu. Aramızda yaş farkı olduğu halde, gönlüme ferman dinletememiş, tutulmuştum bu komşu kızına. O da sanki bu tutkunluğumu anlamış da, beni kendisine daha tutkun etmek istercesine, kendisine çok yakışan renkli, desenli giysiler giyiyor, güzelliğine güzellik katıyordu. Ona açılmak, aşkımı açıklamak istiyordum ama ya beni reddederse, maksadımı yanlış anlayıp babasına şikâyet ederse ya da herkesin içinde azarlarsa diye düşünüyordum. Mahallede dürüst, namuslu bir genç olarak tanınıyordum. Bu durumda kimsenin yüzüne bakamaz, rezil olurdum, yeri dibine girmem gerekirdi o zaman. Kendisine derdimi anlatamazsam da deli olurum. Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal vardı. İki cami arasında beynamaz kalmıştım yani...

Cesaretimi kıran bir başka şey de, laf atan, peşine takılan birkaç genci azarlayıp yanından kovması, çekip gitmezlerse polis çağıracağını söylemesiydi. Düşlerimde kendimi polislerin arasında eli kelepçeli olarak görüyor, korkuyla uyanıyordum.

Bir süre sonra artık dayanamadım. Ne olursa olsun deyip önüne geçtim, “Size bir şey söyleyebilir miyim?” diye sordum. Ya ne dediğimi anlayamadı ya da anladı da, işine gelmediği için, “Ne diyeceksiniz ki?” diye bağırdı. Böyle bir şey beklemediğim için şaşırdım, bocaladım, söylemek istediklerimin hiçbirini söyleyemedim. O,bir şey yokmuş gibi, kalbime basarcasına yürüdü gitti. Aylar ayları kovaladı, içimdeki duygular azalmadı, arttı, yavruladı.

Baktım bu böyle olmayacak, kendisine mektup yazmaya karar verdim. Verdim ama yaza boza, geceler boyu düşünerek, yazdıklarımın orasını çizip burasını düzelterek, bir sayfalık mektubu bir ayda zor bitirebildim. Bitirdim ama gel de ver şimdi. Ya almazsa, ya kızarsa ya alay edip gülerse derken bir ay daha geçti. Derken beklediğim an geldi. Merdivende karşılaştık. Hafifçe gülümsemesinden cesaret alarak mektubumu ceketinin cebine koyuverdim. Duygularımı belirttikten sonra şöyle bir şiir yazmıştım:

“Irmak olup akıyorsun

Gönlüme gül takıyorsun

Gülümün dalında

Bülbül gibi şakıyorsun

Kırmızılar giyince

Ateşe dönüyorsun

Alevlerinle yakıyorsun

Beyazlara bürününce

Sanki melek oluyorsun

Ne de güzel bakıyorsun

Bakışların mektup yazıyor

Mektupta imza yerine

Tatlı tatlı gülüyorsun”

Bu şiirin altına da aşağıdaki dizeleri ekledim:

“Sensin düşündüğüm her gece

Sensin kalbimdeki tek ece

Aşkınla yanıp kül olmadan

Ne olur bul bu derdime çare

Aradan bir iki gün geçti. Balkonda oturuyor, merak ve heyecanla gelecek yanıtı bekliyordum. Birden önüme dörde katlanmış bir kâğıt düştü. Baktım, ondan geliyor. İçimden dualar okuyarak kâğıdı açtım, şu dizelerle karşılaştım:

“Kaz besledim kümeste

Bak gidiyor aheste

Kuş kafesten uçmadan

Beni babamdan iste.”

Mani biçimindeki bu dizeler bana yol gösteriyordu. Kümesteki kaz olmamak için ahesteliği bıraktım, kuş kafesten kaçmasın diye hemen onu babasından istedim. Kalenin içten fethedildiğini gören, anlayan baba güçlük çıkarmadı. Evlendik ve yaktığımız ateşi şimdiye dek hiç söndürmedik, yuvamızı soğuk rüzgârlara teslim etmedik.

Erhan Tığlı

 
Toplam blog
: 776
: 600
Kayıt tarihi
: 13.10.06
 
 

Emekli edebiyat öğretmeniyim. Yazı ve şiirlerim çeşitli gazete ve dergilerde çıkmaktadır. 20 kita..