Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '07

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Şikayet, sorunlara çözüm getirmiyor

Şikayet, sorunlara çözüm getirmiyor
 

Mevcut durumunuzdan veya şartlardan memnun değilseniz, sürekli şikâyet etmek hem sizin yıpranmanıza hem de çevrenizdekilerin zamanla sizden bıkmasına yol açar.

Diyelim ki işinizden memnun değilsiniz. Sürekli şikâyet ediyor, yakınlarınızı, ailenizi bu konuda sürekli meşgul ediyorsunuz. Sonuç ne olacak? Zannetmeyin ki şikâyetlerinizi ve sıkıntılarınızı sürekli anlattığınız kişiler birer gül bahçesinde yaşıyor... Her insanın olduğu gibi onların da kendilerine göre sıkıntıları var. Bir süre sonra karşınızdakiler de sıkılacak ve üstelik sorununuza çözüm bulamamış olarak ortada kalacaksınız. Ancak, bu demek değildir ki yakın bir dostunuzla, sırdaşınızla ya da bir yakınınızla dertleşmeyin, sohbet etmeyin. Aksine, insanların dostlarıyla, yakınlarıyla sevinçleri kadar sıkıntılarını da paylaşması çok önemli ve hatta gereklidir. Bizim burada söylemek istediğimiz, sürekli aynı şikâyeti dile getirip bir papağan gibi tekrar etmenin herhangi bir faydası olmayacağıdır.

Bir örnek hikâye:

Can: Merhaba Eren!

Eren: Merhaba gözüm, nasılsın?

Can: İyiyim de, ne bileyim canım sıkılıp duruyor.

Eren: Hayırdır? Gel şu köşede bir çay içelim; hem de dertleşmiş oluruz.

Köşedeki çay bahçesinde uygun bir yere otururlar.

Eren: Anlat bakalım, nedir canını sıkan?

Can: Sevmiyorum işimi; bıktım artık... Asık asık suratlar, verimsiz işler, müdüre bir türlü yaranamama, az kazanç, az sosyal imkân...

Eren: Üzme canını dostum. Kim işinden tam memnun ki? Hiç olmazsa evine ekmek getirebileceğin bir kapı var. Haline şükret!

Can: Öyle! Öyle de ne bileyim, sevmiyorum işte. Başka bir iş bulsam hiç durmam. Veda bile etmeden ayrılırım o kurumdan.

Eren: Öyle deme be dostum. Düşünsene! Bu işsizlikte bir de bu işini kaybetsen ne yaparsın? Çoluk çocuk ne olur?

Can: Doğru söylüyorsun ama olmuyor işte... Tamam, eve ekmek getiriyorum, işsiz kalsam çoluk çocuk mahvolur. Ama bunun bedeli de mutsuz bir iş hayatı mı yaşamak? Yok, mu bunun başka bir çözümü? Of!

Eren: Tamam kardeşim. Kendini harap etmene gerek yok! Şimdi istersen keselim bu sıkıcı muhabbeti... Gel bak, akşam olmuş, şu anda işte değilsin. Hava bak ne güzel. Gel şöyle bir şehir turu yapalım, bakalım neler göreceğiz...

Can: Ne olacak ki? Yine mağazalara bakacağız, yine almak isteyip de alamadığımız şeyler olacak, benim de canım iyice sıkılacak...

Eren: Olur mu gözüm? Herkesin alabileceği bir şeyler vardır. Biz de alabileceklerimize bakarız. Mesela var mısın şöyle birer külah karışık dondurma almaya ve yürüyüş yapmaya? İnan bana, bu anı bile yaşayamayan sürüyle insan var dünyada...

Can: Ne kadar iyimsersin...

Eren: Öyle olmak zorundayız, dostum. Şimdi ben de senin gibi olumsuz olsaydım, kim kime moral verecekti? Hadi kalk bakalım, dondurma yemeye.

Eren: Nasıl? Güzelmiş değil mi, dondurma?

Can: Gerçekten güzelmiş; teşekkür ederim.

Can: ...

Eren: Hayırdır dostum? Niye uzaklara dalıverdin öyle?

Can: Ne bileyim... Yarın yine erken kalkacağım ve o ruhu karartan, asık suratlı insanların bulunduğu, o sevmediğim işe gideceğim.

Eren: Yapma yahu kardeşim! Sen şu anın keyfine bak! Ne yapacaksın yarınki işi? Yarın ola hayrola!

Can: Yok, yok... Benim işi değiştirmem gerek. Canım çok sıkkın.

Eren: A… Saat bayağı ilerlemiş; çocuklar evde bekler. Hadi dostum, kafana takma bunları... Bakarsın ileride başka fırsatlar çıkar, bir şeyler olur işte, kısmetse... Gün doğmadan neler doğar. Sen şimdi yarını düşünme, git evine ve eşinle ve çocuklarınla güzel bir akşam geçir. Yarın için enerji topla ve yüksek bir moralle işine git. Göreceksin günün çok daha farklı geçecek.

Can: Sanmıyorum. Dondurma için teşekkürler. Haydi, iyi akşamlar.

Eren: İyi akşamlar dostum...

Görüldüğü gibi Can, çok olumsuz biri ve hep aynı şikâyetlerde bulunuyor. Dondurma yedikten sonra bile dönüyor aynı konuya... Ama sorununa çare bulmuş değil. Eren ise daha sabırlı ve kanaatkâr... Hayata daha olumlu bakmaya çalışan ve küçük şeylerle de mutlu olunabileceğine inanan biri. Bu arada bir sır verelim: Eren de maddi bakımdan Can’dan çok üstün değil ve işinden de tam olarak memnun değil. Ama olumlu olmaya çalışıyor; elindeki imkânlarla bir şeyler yapmaya çalışıyor ve hikâyenin sonunda, dikkat ederseniz, artık o da bıkıyor ve arkadaşına, onu kırmadan veda ediyor.

Hikâyeden de anlaşılacağı gibi, şikâyetler sorunlara çözüm getirmiyor.

İş yerinde bir arkadaşımız vardı. Ekonomik bakımdan, ülkenin gidişatı bakımından, işyerindeki şartlar bakımından, havadan, sudan, her şeyden şikâyet ederdi. Biz de ona uyar, her şeyden şikâyet ederdik. Ancak, akşam olunca hiç de rahatlamazdık. Gün boyu yaptığımız ve söylendiğimiz şikâyetler bizde daha fazla bir gerilime neden olurdu. Akşamları kendimi birkaç yaş daha ihtiyarlamış hissederdim.

O halde ne yapmalı? Bir söz vardır: "Karanlığa küfredeceğine bir ışık ta sen yak!" Şikâyet ederek bir yere varamayız. Bunun yerine şikâyetlerimize neden olan sorunları teşhis edip, çeşitli çözümler ortaya koymalı ve bu çözümlerden ilk etapta uygulayabileceklerimizi ilk hedeflerimiz arasına alıp hemen faaliyete geçmeliyiz. Bu reçete 2 x 2 = 4 gibi kesin sonuç verecek diye bir iddiamız yok. Ancak, ortaya koyduğumuz çözümlerin bize ait olan sorunları çözme olasılığı vardır. Şikâyet edip oturmanın ise bir çözüm olasılığı yoktur ya da çok azdır.

 
Toplam blog
: 63
: 1536
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

1968 yılında Üsküdar'da doğdum.İlk-Orta öğrenimimi Almanya'nın Hof/Saale kentinde tamamladım.Lise ve..