Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '11

 
Kategori
Futbol
 

Şike bülbülüm şike

Şike bülbülüm şike
 

Yavaş yavaş medyanın gündeminden düşüyor şike. Arada bir saman alevi gibi bir ışık parlayıp sonra sessizce sönmeye yüz tutuyor. Ancak bugüne kadar gelinen sürecin son aşaması oldukça ilginç gelişti.

Bir takım "yandaş"ların kamuoyuna dikte etmeye çalıştığı "Fenerbahçe üzerine oyun oynanıyor; Fenerbahçe kullanılıyor" fikrinin bir tezahürü ve başka kulüplerin de bu pisliğin içine çekilmeye çalışılmasıyla en son Galatasaray'ın da adı karıştırıldı. Şu bir gerçek ki; ben bu işte Galatasaray'dan hiç şüphe duymadım. Çünkü sözü edilen süreçte hem Denizlispor zaten kendisi için oynamak zorundaydı hem de Galatasaray "Parasız şampiyonluk" gerçeğini UEFA kupasından sonra Türkiye şampiyonluğu ile de bir kez daha zihinlere kazımıştı. Kendi oyuncusuna verecek parası olmayan kulübün teşvik primi verdiğinden söz etmek ne kadar akıl işidir okuyucunun takdirine kalmış!

Yine "suçu suç ile savunma mantığı"nın bir ürünü olarak sürekli Ankaragücü Galatasaray maçının üstünde durulması da akılla izah edilemeyecek bir durum. Çünkü olayın kahramanlarından kurumsal olarak Ankaragücü'nün o dönemki karnesi pek de iyi değil. O sezonda Galatasaray maçından yanlış hatırlamıyorsam sadece 2-3 hafta önce 6 (veya 4) gol yemişler bu 1. Galatasaray maçında Beşiktaşlılıkları ile bilinen ve birisi hala bazı dönemlerde Beşiktaş adına çalışan Sinan Engin; diğeri de yine yanlış hatırlamıyorsam Ziya Doğan olmak üzere o maçta oynamamışlar! Bunlardan birisi sakatmış gerçekten; diğeri de söylentiye göre "bahane sakatlığından" oynayamamış. Bu 2. Ayrıca kaleci Zalad o maçta ilk devrede 5 gol birden yiyince oyundan çıkmak istediğini söylemiş ve yerini yedek kaleciye bırakmış. Kalan 3 golü o kaleci yemiş. Ve zalad'ın ifadesi şu: Galatasaray o maçta bize top bile göstermedi ki! Bu da 3.

Bu Ankaragücü olayına fazla dalmak istemiyorum; çünkü artık bu konuda nerdeyse "inananlar-inanmayanlar" bölünmesi tamamen gerçekleşmiş. Bu yüzden ne o maçta şike olduğunu söylesem "inanmayanlar" inanacak; ne de şike yok desem "inananlar" inanmayacak! Ancak özde şu var: "Ben bardağı kırdım ama ablam da geçen ay tabak kırmıştı! Ona niye kızmadın da bana kızıyosun" gibi bir savunma sistemi hukuk dünyasında oldukça komik kalacaktır.

Galatasaray'ın bu soruşturmaya dahil edilmeye çalışılması sırasında gözden kaçan "belki de özellikle gözden kaçması istenen" iki önemli konu var. Birincisi bu belgenin ortaya çıkış şekli!

İsminin önündeki sıfatlar "gazeteci, spor yazarı, genel yayın yönetmeni" olan Tahir Kum; meşhur mektubu emniyete verdiğini söylüyor. Ve yine kendi ifadesinde özetle; kendisine elinde Fenerbahçe-Denizli maçında şike olup olmadığıyla ilgili belge bulunup bulunmadığı sorulmuş. Çünkü bu çokça dillendiriliyormuş. Kendisi de böyle bir belge olmadığını; ama söz konusu mektubun fotokopisinin bulunduğunu söylemiş! Yani inanırsak eğer "Galatasaray şike yaptı diyemem; ama bunu size vereyim siz inceleyin" demiş.

Yukarıda yazdığım sıfatlara sahip bir gazetecinin böyle bir belgeye sahip olduktan sonra yapması gerekenler nelerdir? Tabiki belgeyi en kısa zamanda ilgili yerlere ulaştırıp yasal işlem başlatılması için önayak olmak! Ancak bu arkadaşımız bunu yapmamış! Sebep ne acaba? "Kara gün dostu" diyemi sakladı belgeyi? "Birgün birilerini kurtarmak hatta daha da kötüsü birilerini batırmak için mi?" sakladı? Ya da bu belge eline nasıl geçti; kimler getirdi ve zamanı gelince kullanması için kendisine teslim etti? Bütün bu nedenlerin cevaplarının dışında; önündeki sıfatlardan vazgeçtim; sporun ve özellikle futbolun içindeki bir insan olarak böyle bir şeyi içine nasıl sindirebildi? Söz konusu belgeyle Galatasaray'ın şike yaptığı kanıtlansa belki bir kesimin gözünde kahraman olacak ve bu "neden"leri sormak kimsenin aklına gelmeyecekti. Biliyorum yine bu soruları kimse sormayacak. Çünkü olay belli: Kamuoyu tepkisini hafifletmek için Fenerbahçe yalnız bırakılmayıp, Galatasaray da işin içine çekilmek istendi. Ve bu da sadece Sayın Tahir Kum'un katkılarıyla olmadı ne yazık ki. Futbolun başı; TFF başkanı da bu oyuna bilerek ya da bilmeyerek alet oldu; sahnedeki figüran rolünü kimseye kaptırmadı.

Evet; ikinci önemli konu TFF başkanının ne yazık ki "taraflı" duruşudur. Fenerbahçe hakkında kendilerine klasörler dolusu belge gösterilmişken "yargı kararını beklemekten" söz eden ve bu tavrı nedeniyle neredeyse "kutsal" ilan edilen başkan; Galatasaray söz konusu olunca hiçbir belge görmeden, taaa yurtdışından açıklama yapıp "Gerekirse kupasını geri alırız" diyor. Tam bunu derken pot kırdığını anlayıp "bu aynı zamanda diğer kulüpler için de geçerli" diye kırdığı potu düzeltmeye çalışıyor. Ancak haber manşetlere onun istediği gibi çıkmıyor. Medya bu potun farkında ama onlar için esas olan satmak! Dolayısıyla manşetler de "Galatasaray'ın Kupası Alınabilir" şeklinde oluyor.

Tamam başkan göreve yeni gelmiştir; tecrübesizdir falan filan. Ancak pireye deve; deveye pire muamelesi yapmak hiçbir acemiliğin kitabında yoktur. Sayın başkan göreve geldiğinden ve şike soruşturmaları başladığı günden beri 1 kez olsun Fenerbahçe ya da başka bir kulübün kupasıyla ilgili tek bir kelime etmemiş; ancak söz konusu Galatasaray olunca hemen "dilinin bağı" çözülüyor. Farkında değil ama; en iyi yardımcı erkek oyuncu olmaya aday.

Galatasaray bu olayın içine çekilsin ya da çekilmesin; şike yapmış olsun ya da olmasın; bu işin en önemli ve en doğru hareketini Galatasaray yönetimi yapmıştır! Yargıyı, polisi, kurumları etkilemeye çalışmamış, taraftarını gaza getirmemiş; sakin bir biçimde ortalığı ayağa kaldırmadan gerekeni yapmış ve bir anlamda "suçluysam tiz kellem vurula" diyerek boynunu uzatmıştır. Ki ben bu kadar koyu Galatasaraylılığımla; ispatlanırsa en ağır cezayı almasından yanayım Galatasaray'ın!

Umarım birileri Galatasaray yönetiminin gösterdiği bu olgun davranıştan ders alır! 

 
Toplam blog
: 93
: 585
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

Elektronik ve haberleşme mühendisiyim. Galatasaray taraftarı; evli; 1 erkek çocuk babasıyım. ..