Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '11

 
Kategori
Blog
 

Şıkşık eden nalça'dır, blog'u gösteren "tık" lardır!

Şıkşık eden nalça'dır, blog'u gösteren "tık" lardır!
 

Bir restoranda topluca hem kahve içtik, hem de kahveci güzeli Leyla'yı seçtik.


 Hiç kimseye bağlanmadan, bağımlı olmadan, serbest irademizle oluşturduğumuz::

“Milliyet Blog yazarları, bir arada toplandılar.

Kendi dallarındaki kalemşorlar, kalemdaşlar,

Yeniden, aynı hararetle tanıştılar.

Sanallıkları, yuttu eritti dalgalar,

Göründü içlerdeki pırlantalar.

Ankaralı Blogcular, “Önce içerden fethetmek” gerekir Ankara’nın kalesini,” dediler. Rüzgar gibi estiler. Öncü birliklerin Ak tolgalı Beylerbeyi, haykırdı: “İlerle!” Bu, ak tolgalı, ak saçlı Prens, blogların tanıdık ismi, İlyas Bayramdan başkası değildi. Nam-ı diğer “Blogların muhtarı!”

 

Fetih, kolay oldu. Güzeller güzeli Yağmur zamanı, önce yağmurunu yağdırdı. Ortalığı yumuşattı. Nezom’ da minyon edası ile, düşmanı kalbinden vurarak oracıkta hakladı.

 

Destur ya Mehteran. Çalsın Kösler, inlesin nağmeler diye diye, önce burçlar delindi. İki ileri bir geri yerine, Avrupa Birliğine inat, “dört ileri, bir geri” adımlarla düşman kalbine inildi.

 

Kafir ve kefereler, oldular heba.

Eylediler ceng-i safa

 

Kurban olam, vurulan o köslere,

Akşamına var büyük eğlence

 

Oh ne ala ne ala,

Suyundan da koy. Gitmesin yabana

Men Dakka dukka.

Olalım biz hara güra

Dürüyemin güğümlerini,

İster kalayla, ister kalaylama...

 

Yemekli toplantı, “Emek” semtinde, köklü bir bankanın lokalinde verildi. Temsil ettikleri sitenin bloggerleri, bir doktora verir gibi bir araya gelirlerken, bu yüzden gururluydular.

 

Birbirimizi tanımazken, kırmızı çizgilerimiz vardı. Üzerine gidildikçe, bu çizgiler morlaşıyordu. Şimdi, tanıdıkça, tanıştıkça kırmızı çizgiler, kırmızı halıya dönüşüyor, üzerinde yürünüp mesafe aldıkça da, renk, tatlı “lâl ' e” dönüşüyordu.

 

Sanal dostluklar, su yüzüne çıkınca “ballı” oluyor. İsmen, cismen tanıdıkça, tanıştıkça, dokundukça, kadehler boşaldıkça “Aaa, sahi, biz birbirimizi, ezelden tanıyormuşuz da haberimiz yokmuş. Aaa, sahi, biz bu kırıcı lafları hakikaten ettik mi “ deyip deyip, karşılıklı şaşkınlıkları oynuyorduk.

 

Kimine göre MB, yerde aranan, gökte bulunmayıp, aynı yerde bulunan parlak bir yıldızdı. Kimilerine göre gözlerin bebeği, kimilerine göre sevgili Necati Tüfekçinin dediği gibi. “Biz, onlar için sadece bir tık’ız…

 

Türkiye çapında büyük bir MB Sitesi sakinleriydik nihayetinde. Ama her birimiz, düşen kor kadar yakan, eklene eklene, çoğala çoğala yangın yerimizi yani etkimizi aşarak bir dünyayı tutuşturacak kadar çıramız vardı. Ve biz, bu dünyada onun mahsulleriydik. Ama biz, olmadan, onlar da olmazdı da. Onlara yörede, bu bereketli toprakların birer başaklarıydık. Bir ata sözümüz vardır: “ Kaz gelmeyen yerden, tavuk esirgenmez” diye. Biz, tavuk, mavuk, kovuk, yamuk istemiyoruz. Şöhret de istemiyoruz. Sadece “Hatırlanmak” sadece. Telgraf okunurkenki kopacak alkışlarla gururumuzu artıracaktık. O kadar!Beklentimiz buydu.

 

Güneyin acar delikanlısı, toplantının başında, alkışlarla süslenen bir mesaj verdi “ Yolda, aldım telefonu. Toplantımıza “Portakal Çiçeğinin” başarı dilekleri var “ diyerekten. Alkışlarla karşılandı, Ne kadar da mutlandık.

 

Organizatör Arif Öğütçü üzgün. Resmi bir kayaya toslayacağını hiç ümit etmemiş. Herkes üzülmemesini söyledi. Resmiyetle eğlence bağdaşmamış bu restoranda. Köklü bir bankanın lokali burası. Gelen yemek Müşterisi, kendisini banka memuru gibi sanıyor. Belli kurallara tabi. Sanki bankanın memurları oraya gelen. Ne münasebet. Paramla gelip eğleneceğim. O kadar!.

 

Oraya tek kişilik orkestra kurmuşlar. Akşam bir çıkıyor, sonuna kadar, kendi bildiğini okuyor. Nefes almadan oyun havalarıyle başlayıp, göbeek havaları ile bitiriyor. Bu arkadaş, her halde oranın ya personeli, ya emeklisi. İş vermişler eski bankacı diye düşündüler. Kendi kafasına göre, dekont kesiyor oturduğu gişeden. Bu kadar olmaz.

Gel de “ Ört ki, ölem” demeyin.

 

Ha, unutmadan söyleyeyim. Ankara’ya, imza günümü bırakıp, pat diye geldim İzmirden. İmza günümü İzmir’de değil, Ankara’da yaptım. Maksat arkadaşları tanımaktı. Gayet memnun oldum. Onları sevdim daha da.

Bir de, sürprizi severim. Yemeğin ortasında pat diye ortaya çıkmalıydım. Bu kafa ile facebook’ta yazdım. “Gideceğim, sürpriz olsun” demiştim. Ve de eklemiştim. Bu kararımı nasıl olsa, arkadaşlar nasıl olsa görmez, duymaz” diye. Aaaa, bir de baktım ki, hepsinin haberi var. Ben, Facebooktan hızlı davrandım diye düşünürken hem. Bir kızdım ki kendime. Deme gitsin. Bizim sürpriz uçtu gitti tabi.

 

Muhtarımız İlyas da, çıkışıyor bana: “Abi, herkesin dilinde artık. Ankara’ya gideceğini yazmışsın Facebook’a. Bana bir de: “Sus açık etme diye tembih ediyordun. Bu ne iş?!” diye.

 

Kısacası, kurtuluşu karşıdaki yeni açılan Cafe’de bulduk. Restoranı terk ettik acele. Orada, kahveler içilirken, birbirimizi tanıma semineri açtık oracıkta. Herkese söz verildi, karşılıklı konuştuk, ifade ettik söyleyeceklerimizi. Orda bir de “Kahveci güzeli” seçtik.

 

GECE’DEN NOTLAR: Hanımlar çok şık’tılar. Necati Tüfekçi’nin, tatlı bir delidolu yüz ifadesi vardı. Pirmete, mecburen yol kıyafeti ile Mersin’den gelmişti. İlk defa tanıştık. Uzun boylu ve yakışıklıydı. Çok dinler, öz söyler bir yapısı vardı. Müthiş kritikçiydi. Gözlemleri ise kuvvetliydi. Bloğa tekrar başlaması için kıskaca alındı. Portakal çiçeğinin mesajı, alkışlarla karşılandı ve “İyi yazardır” denildi. Salonun şef garsonlarından baş müzisyenine kadar hepsi, “memur” tipindeydiler. Blog toplantısında yemek bahaneydi. Maksat bir araya gelmekti. Salondan sıkıldı bizimkiler. Sokağa dar attılar kendilerini. Bir kafe’de konuşmalar devam etti. Şirket toplantısıydı sanki. Cidddiyetle blok meseleleri tartışıldı. Türkiye’de blog sitesi olanların, MB’a yetişemeyecekleri teyit edildi o akşam. Şirketler, o kafa ile böylesi bir araya, zaten gelemezlerdi.  

Ankara’yı, baştaki mizansen gibi fethetmeğe Ankara Kalesinden başladık. Esasında, biz, o günkü toplantıda, “Birbirimizi fethettik.” Tekrar teşekkürler Arif Öğütçü.

 

NOT: Sevgili Muharrem Doğandan’dan aldım. Aynen aşağıda:

Her ne kadar gündem "yerimiz dar" ile sınırlı olsa da sizlerle birlikte olmak adına çok mutlu oldum.

Şöyle olsa, böyle olsa ile eleştirilebilecek o kadar çok şey vardı ki; benden isteseniz, böylesini bile organize edebileceğime inanmıyorum.

Çok teşekkür ederim Arif Bey...

Çok teşekkür ederim yüreğini de alıp gelen dostlara...

 

Her şey içten bir merhaba ile başlar hayatta.

Sürmesi, iletişimlerimizin aramızdaki arkadaşlık bağlarını güçlendireceği ve dünyamızı zengileştireceğine olan inancımla sevgilerimi iletiyorum hepinize”

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..