Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '09

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Sıla bir 'düş'tür artık

Sıla bir 'düş'tür artık
 


Doğup büyüdüğü yerden bir kez kopunca gerçekte yurtsuz hale geliyor insan. Bir defa gidince ne doğduğun yerde kalabiliyorsun ne de yaşadığın yerde… Sanki varlığın sonsuza dek ikiye bölünüp iki ayrı yerde yaşamaya başlıyor. Her memleket ziyaretinde aynı duygu karmaşasını yaşarım. Ben burada yaşıyorum ama geçmişim orada, en yakınlarım orada… Babamın, dedelerimin ve toprağa karışmış bütün yakınlarımın mezarları orada... Çocukluğum orada, aşina olduğum sokaklar orada. Okullarım, öğretmenlerim ve okul arkadaşlarımın çoğu orada... Ben orada değilim; ama burada da değilim, bir başka yerde de... Her yerde yabancıyım.

Memleketindeki her şeyi şimdiki yaşadığın yere alıp getirmen mümkün değil. Hadi aileni, kardeşlerini getirdin öteki sevdiklerini nasıl getireceksin? Hadi onlar da bir şekilde geldi, geçmişini nasıl getireceksin? Çocukluğunu, çocukluk aşklarını, büyüdüğün sokakları, bütün donanımı basit bir salıncak, bir tahterevalli, birkaç kırık dökük banktan ibaret o tozlu parkları nasıl getireceksin?

Bu hal, sen bu dünyadan göçüp gidinceye kadar bitmeyecek ebedi bir ruh bölünmesi... Bir yanın sıla, bir yanın gurbet. Üstelik neresi sıla, hangisi gurbet o bile belli değil. İşte memlekete gidiş-dönüşlerde hep bu bölünmeyi hissederim. Nereye dönüyorum? Dönmek istediğim asıl yer neresi? Ziyaret için memlekete gidişim mi dönüşün bir parçası, oradan yaşadığım yere gelişim mi dönüş?

Bir dönüş hayalim hep vardır. Bir gün her şey yoluna girecek, istediğim yerde yaşama şansına sahip olacağım ve o zaman memleketime döneceğim diye düşünürüm. Ama bu vadesi olmayan bir düştür. Ne zaman? Kaç yaşında? Hangi koşullar oluştuğunda? Belki de hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim bir tasarı; beni korkutan da bu... Bir yanda memleketin insanı sarıp sarmalayan şefkati, öte yanda İstanbul’un insanın kanına işleyip kendine bağımlı hale getiren cazibesi, kültürel ve ekonomik olanakları söz konusu; birinden vazgeçip ötekini seçmek kolay değil.

Bu bir tek benim yaşadığım bir sorun değil elbette... Ulaşımın çok kolaylaştığı günümüz dünyasında insanlar sürekli göç halinde. Çalışmaya, okumaya, tatile, yeni yerler görmeye gidiyor. Yaşadığı yerden sıkıldığı için, iklimin ya da toplumsal konforun daha uygun olduğu yerlerde yaşayabilmek için kitleler halinde ya da tek tek ata topraklarından kalkıp başka bir yere göçüyor. Savaşlar, iç savaşlar, soykırımlar, etnik temizlik uygulamaları, küresel iklim değişiklikleri ya da sürgün politikaları nedeniyle milyonlarca insan oradan oraya sürükleniyor. İçinde büyük acılar, özlemler, düş kırıklıkları, çaresizlik ve nefret birikimiyle…

Şöyle bir düşünürsek hem tüm dünyada hem de Türkiye’de nüfusun büyük bir çoğunluğu doğup büyüdüğü yerde yaşamıyor. Elli-altmış yıl önce nüfusun büyük bir bölümü köylerde yaşarken bugün bu oran tersine dönmüş durumda. Bir anlamda zaten çoğumuz göçmeniz. Yanı sıra bir kentten bir başka kente, bir başka ülkeye göç olgusu var. Yani benim İstanbul’dan memlekete, memleketten İstanbul’a gidiş - dönüşlerimde yaşadığım duygusal karmaşalar, sıla özlemi, nereye ait olduğunu anlayamama halleri çoğumuzun başında. Bir anlamda artık hepimiz gurbetteyiz. Öyle ki, hızlı ve aşırı göç nedeniyle kentlerin nüfus yapısının değişmesi, şehrinden hiç ayrılmamış, ömrünü doğduğu evde geçirmiş olanların bile kendini gurbette hissetmesine yol açıyor. Bir anda komşularının değişmesi, hiç tanımadığı kişilerle, kültürlerle bir arada yaşamak zorunda kalma durumu kendi gurbete gitmese bile gurbetin kendisine gelmesi gibi tuhaf bir hali beraberinde getiriyor.

Ben de çoğu zamandır iki, hatta çok taraflı bir gurbetteyim. Bir köyde doğmuştum. Ben beş yaşındayken kente göçtük. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği kentten askerlik sonrası üniversite eğitimi için ayrıldım. On sekiz yıldır İstanbul’da, aynı mahallede yaşıyorum. Değişim öyle hızlı ki, benim bir misafir olarak yerleştiğim mahallede bile eski komşularımın yerini yenileri aldı da ben oranın eski yerlilerinden biri gibi kaldım. Antep’e, baba evine gittiğim zaman da komşularımızın hemen hepsinin değiştiğini, onların yerine uzak memleketlerden hiç tanımadığım insanların gelip yerleştiğini görüyorum. Yani artık orada da gurbetteyim.

Galiba artık “sıla” diye bir yer yok; her yer gurbet; herkes gurbette; nereye dönsen gurbet; İstanbul herkesin gurbeti; bütün dünya kocaman bir gurbet. Sıla, içimizde, hiçbir zaman ulaşılamayacak, geri dönülemeyecek bir yerlerde...

Sıla bir “düş”tür artık, düşünde çocukluğunu görmek gibi bir şey...


........

Yaklaşık iki yıl önce yayımlanmış bir yazım. İstek üzerine güncelleyip yeniden yayımladım.

Resim: CÇ

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..