Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

Silahlar Toplatılmalı

Silahlar Toplatılmalı
 

Bitlis 2000


21 Temmuz 2009 günü bütün gazetelerde Elazığ Valiliği kaynak gösterilerek aşağıdaki haber yayınlanmıştır:

''Elazığ'ın Baskil İlçesi'ne bağlı Karaili Köyü'nün Babilez Mezrası'nda bu sabah akli dengesi bozuk olduğu ileri sürülen Haşim Yüksel ve oğullarının silahlı saldırısında.. ilk belirlemelere göre, 6 (altı) kişinin yaşamını yitirdiği, 7 (yedi) kişinin ise yaralandığı belirtildi...''

Ayrıca bir muhabirin belirtildiğine göre ise:

''... Babilez Mezrası'ndaki katliamla ilgili soruşturma devam ederken, olaydan sonra kaçan baba ve oğullarının yakalanmasına çalışılıyor. Katliamın faiili oldukları ileri sürülen eşi geçen yıl ölen Haşim Yükselen ve oğullarının köy kahvesinde “Bizi kimse sevmiyor. Herkesi vuracağız” dedikleri ileri sürüldü.''


Ülkemizde yaşanmakta olan bu ve benzeri olaylar günden güne artıyor.
Olaylar karşısında ise: Korkunç, demekten başka birşey yapamıyoruz.
Anlaşılan o ki en küçük bir sorunu büyüten bir kişilik yapımız oluşmaya başladı.
Bu yapı oldum olası var ise de giderek kişilikler daha bir can alıcı olmaya başladı, demek de mümkün.
Bir kaç yüz yıllık(?) ''Bir pire yüzünden yorgan yakmak'' deyimimiz de sanırım kişiliğimizdeki bu açmazını açıklıyor.
Köylüsünden kentlisine, okumuşundan aladelisine kadar yeknesaklık arzeden bu ''CANA KASTETMEK'' eylemi kişilik dışında başka hangi itici nedenlerden dolayı giderek yaygınlık göstermeye başladı?

Bu gibi olayların nerelerde olduğu ya da sebeplerinin irdelenmesi konunun uzmanlarının işi olsa gerek!
Demokratik hukuk devletlerinde ise derinlemesine araştırmalar yapılarak kamuoyunun bilgilendirilmesi de gelişmelerin bir başka yönü.

Bunca kötü örneğe rağmen anlayışsızlığın, vurdumduymazlığın ve güvenlik güçlerinin sürekli olarak önesürülen caydırıcılık gibi etkilerinin de artık ''nazar-ı dikkate alınmadığı'' bir kendi başınalık yaşamakta olduğumuz açık.

Görülen o ki benlikleri bozulmuş nice sorunlu kişiler ile deliler de silahlar da SERBEST DOLAŞIM HAKKI yaşıyorlar ülkemizde!

Demokrasi bu mudur?

Her hangi bir durum karşısında ''sorunlarını tatlı tatlı konuşarak çözebilecek'' ç o ğ u kişinin; her nasılsa şu ya da bu nedenle yanında taşımakta olduğu SİLAHA SARILDIĞI bilinen bir gerçek.

Anlaşılan o ki S İ L A H bazı kişiliklere C E S A R E T veriyor!

Haklı ya da haksın; kendisini sözle, fikirle ifade edemeyen kişiler(!) bir anda yanlarında bulunan(!) bir silaha sarılarak karşısındaki kişileri ''vurarak öldürmek'' gibi bir eylem gerçekleştiriyor. Binlerce yıldan bu yana bu konuyu hukuk: ''Teammüden adam öldürmek'' olarak nitelemiş. Bu nedenle hukukta bile bile, göz göre göre, bir anlık öfke ile, kendinden geçerek karşıdaki ''bir insanı ortadan kaldırmak çabası'' en ağır suçlardan biri.

Ateşli silahların gizli ya da açık bir biçimde giderek yaygınlaşması; ne yazık ki bu gibi acı olayların ülkemizde de yaşanmasına yol açıyor. Bence tabancalar, pompalı tüfekler ile daha bilmem ne belâlar İLKEL TOPLULUKLARIN ELLERİNDEKİ KARGILAR ya da KILIÇLAR gibi taşınmamalıdır! Bana göre güvenlik görevlileri dışındaki h i ç b i r kişi SİLAH taşımamalıdır. Belirli bir büyüklük dışındaki BIÇAK da taşınmamalıdır.

''Açıkta satılan'' bıçakların ne kadar öldürücü olduğu iki yıl önce DÜZİÇİ Cuma Pazarı'nda çok acı bir biçimde yaşanmıştı! Altı gün önce İzmit yakınlarında meydana gelen ''bile bile adam öldürmek'' girişiminde TABANCA adlı iğrenç makinanın oynadığı rolü hepimiz biliyoruz. Üzücü olayda ağır yaralanan Dr. Berk TOPUZ'a acil şifalar dilerim!

Yaşanan bu gibi olayların da acıların da müsebbibi bu gibi yasaları ve yönetmelikleri çıkartan; gelecekteki sancıları kestiremeyen bir avuç yetkilidir.

Kimdir bunlar?

Ortaya çıkarak millete h e s a p vermek zorundadırlar! Silah Ruhsatı almak hiç de zor değil; bir kaç formalite. Bu furya özellikle 1990'lardan sonra gizli ya da açık bazı yaklaşımlar sonucu aldı başını gidiyor. 70'lik anasına silah ruhsatı alanları bile gördüm Ankara'da.

İşte daha önceki yıllarda da ülkemizin pek çok yerinde, trafikte bile yaşanan acı olayları gördük, duyduk!
Çoğu gözü kara, ruhsal sorunları da olan kişilerin ellerinde bellerinde, arabalarında bir kaç silah olduğunu hepimiz biliyoruz.
Pek çok sahte, oyuncak silah yanında ''zor alım'' adı altında da sivillere r e s m e n yüzbinlerce silah satıldığı; bu işin ticari bir sektör oluşturduğunu bilmeyen de yok sanırım.

Trafik kazalarında olduğu gibi, araç satışlarını durdurmak gibi bir yola gidilemiyor ise ruhsatlı ya da ruhsatsız silahlardan çıkan CAN ALICI MERMİLER yüzünden öldürülen binlerce vatandaşımız için de ne yazık ki gizli ve açık silah ticareti yasaklanamıyor!

Ancak olayların giderek çoğalması karşısında diyebiliriz ki OLAY'ın ticari, siyasi, hukuki, ahlaki ve ruhsal boyutları da giderek artmaktadır. Bana göre İnsan Haklarını da titizlikle uygulayan demokratik ülkelerde silah S İ L A H yalnızca GÜVENLİK GÜÇLERİ'nin sınırlı sayıdaki yetkililerine verilmelidir. Kaldı ki bizde olduğu gibi ne polis ne de jandarma mesaisi bittikten sonra BEYLİK (!)TABANCASI ile evinin yolunu tutmamalıdır.

Nice masum yurttaşımızın evdeki en küçük bir tartışmadan dolayı eşini, konu komşusunu hatta çocuklarını bile ACIMASIZCA vurduğunu bilmiyor muyuz? Kırsal alanlarda, kentlerde, düğünlerde bu biçimde ölenlerin sayısını ve öykülerini DEVLET bilmiyor mu?

Tek kelime ile: BİLİYOR!

Neden bu gibi olayları önlemek için zecri tedbirler alınmıyor? Yanıbaşımızdaki tehlikeli kişiler için neden gerekli eğitim ve ruhsal tedavi yolları aranmıyor? Sorunsuz bir toplum düşünmek imkansız. Ancak bir ya da bir kaç sorunu olan kişiler için de ''hak arama'' kapıları ne kadar açıktır? Yapılan bazı saldırgan davranışların cezaları anlatılarak da suç işleme eğilimleri bastırılamaz mı?Ayrıca toplumumuza olması gereken hukuk bilgisi yeterince verilebiliyor mu? Özellikle ilköğretimde ve lise eğitiminde ''hukuka giriş'' adlı bir ders neden yok? Hani HUKUK DEVLETİ idik?

Bu tür saldırgan düşünceleri ve davranışları önleyebilmek için kimsenin elinden silahları çekilip alınmıyor!
Demek ki herkes birbirinden çekinsin; kimse kimseye insanca bir uyarıda bulunmasın isteniyor.

Bana göre bu gibi olayların meydana gelmiş olduğu yerlerdeki evler didik didik aranarak her türlü ateşli silahlar ile bütün kesici ve yaralayıcı aletler toplatılmalı. Çünkü bir süre sonra olayların yakın çevreye sıçramayacağını kimse söyleyemez! Bir de bilinen bir gerçek var ki: Adalet yerini bulmuyor! Verilmekte olan cezalar da kimsenin yüreğini soğutmuyor!

Çağdaşlaşmanın getirdiği nimetler yanında bu gibi yanlış gelişmelerin de olması bize h i ç yakışmıyor. ''Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir'' anlayışından ne yazık ki silahların ruhsat verilerek, bollaştırılması sürecinde 1985'ten bu yana ''ateşli silahlarla cana kast eylemleri'' giderek artmaktadır. Atalarımızın ilginç sözlerinden biri gerçekten nice anlamları saklıyor: İmanın da paranın da kimde olduğu belli olmaz!

Sanırım artık : Silahın da paranın da kimde olduğu belli olmaz, diye zorlama bir söz doğmaya başlayacak ortalıkta!

SUÇLU AYAĞA KALSIN, desek kimse tınmaz!


''Tavşana kaç tazıya da yakala''
diyen bir devlet ve siyaset anlayışımız var! TERÖR BELÂSI da özgürce pazarlanmakta olan Batı menşeli silahlar yüzünden bitmek bilmiyor işte! Eline silah tutuşturulmadıktan sonra kim TERÖRİSTLİK yapabilir? ''Sözün bittiği yerde'' kimilerince ''silaha sarılmak'' a c i z l i k değil de nedir?

DADALOĞLU'nun yaklaşık 450 yıl önce demiş olduğu:
''Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır!'' sözü bugün bile bazı gerçekleri açıklamaya yetiyor! Sorun da burada!

Nice acı olayda da gördük ki ülkemizde hiç kimsenin ne düğünde ne dernekte, ne yolda ne de yolakta korkusunca dolaşmaya cesareti var artık!

1988'in haziran ayında Şanlıurfa'nın TEKTEK DAĞLARI 'ndaki bir düğüne TMMOB Güney Doğu Anadolu Bölgesi Başkanı Makina Müh. Samet ATABAY ile Şanlıurfa Ziraat Odası Başk. İsmail DEMİRKOL birlikte bir akşam üstü gitmiştik. Toprak damlı evlerden oluşan en çok yüz hanelik bir köydü. Davul ile zurna çalıyordu dışarıda. Düğün sahiplerince gelenlere karşı gösterdikleri konukseverlik her trülü övgüye değerdi. Kadınlı erkekli en az ikiyüz kişi kolkola DAPÇA adlı halayı çekmiştik... Suriye sınırına çok yakın bir yerde katılmış olduğum bu köy düğününde hiç silah sıkılmadan yapılan o güzel kutlamayı hiç unutamam.

Osmaniye ile Kahramanmaraş'ta geçen çocukluk ve gençlik yıllarımdaki düğünlerde davul zurna, saz, kaval ve özellikle Maraş'ta ''belediye bandosu'' ile yapılan birbirinden güzel müzikleri unutmak da mümkün değil. Maraş'taki o düğünlerde, 1960'larda bir tek silah sıkılmazdı!

OSMANİYE, Düziçi, Karacaören, Gökçayır, Karkın ve Karaçarlı'daki düğünlerde tek tük dolma tüfek sıkılır, pek az da tabanca patlatılırdı. Ancak 1970'lerle birlikte bu tür ateşli silahlardaki artış özellikle kırsal kesimlerdeki düğünlerde daha iyi gözlenebiliyordu. Ne yazık ki bugün DÜĞÜN adlı o güzel geleneğimiz sayıları giderek artan silahların şakırtısı altında kutlanıyor çoğu yerde.

Düşünsenize; halay çekiyorsunuz, halk ozanını dinliyorsunuz, bir kadın gelin övme söylemeye kaptırmış kendisini, gelin ile damat kan ter içinde, arkadaşınızla konuşuyorsunuz, bir yandan da o iğrenç silah sesleri geliyor!
Sanırım geleneklerin sulandırılması, silah seslerinin üstünlük sağlaması, çevreye korku salabilmesi de böylece yaygınlaşıyor.

Davul zurananın, sazın kemanın klarnetin sesini ortadan kaldırmaya kimsenin gücü yetemeyecek olsa da ben o güzel seslerin silah sesleri arasında etkisini yitireceğine inanıyorum.

Bütün düğünlerimizde olduğu gibi bütün alanlarda da silahların gölgesinden uzakta olduğumuzu bilerek yaşamak gerekir. Bileğine güvenen, çenesine güvenen çıkar ortya konuşur, tartışır. Birisine SİLAH DAYAMAKLA ortaya konulmak istenilen davranışların ise ne kadar acı sonuçlar doğurduğunu biliyoruz.

Bence aladeli olanları, anormal olanları, tinercileri, dilencileri, uçuk kaçık davranışlar içinde bulunanlar ile askerde çatışmaya girip çıkmış olanları bir an önce toplamak; psikolojik ve psikiyatrik koruma altına almak gerekmektedir. Bu tür yaptırımlar bir anlamda ''aklen ruhen ve davranış bakımlarından'' özürlü olanlara da saygı göstermek gerektiğinden dolayı uygulanmalıdır.

Özellikle esintisine kapılıp gitmekte olduğumuz KÜRESELLEŞME SÜRECİ boyunca İŞSİZLER ORDUSU ile GENÇLİK KESİMİ için gerekli olan (!) maddi ve manevi tedbirler alınmaz ise zaman zaman kıpırtılarını görmekte olduğumuz daha nice acı olaylarla karşılaşmamız önlenemez.


Ömer F. YILMAZ Toplum Bilimci

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..