Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Silahlı siyaset ya da içimizdeki (SS)

Silahlı siyaset ya da içimizdeki (SS)
 

Emniyet Genel Müdürlüğü'nce ele geçirilen terör silahlarından bir bölümü (sanal ortamdan alınmıştır)


Eğri oturup doğru konuşalım: Silahlı Siyaset (SS) uzunca bir süre sonunda kamuoyunda kendisine oldukça geniş bir yer açtı. Maddi ve manevi alanlarda tahminlerin de üstünde pek çok mevzi kazandığı söylenebilir. Bu konuda 'suçlular ayağa kalksın!' diye haykırsak bile, gelinen bu aşamada bunun bir fayda sağlamayacağı çok açık.

1979’dan bu yana insan öldürmeye yönelik pek çok eylemlere girişen ve 1979’dan bu yana köylerde ve şehirlerde hiç bir ayrım yapmadan en az ( otuz beş bin 35.000) kişinin ölümüne yol açan terör örgütü 1990’larda kavuştuğu siyasi kimliği ile de varlığını güçlendirir. Böylece ayrılıkçı terör sorunu yıllar içerisinde Kürt Sorunu olarak gündemimizden çıkmamaya başladı.

İçişleri Bakanlığı’nca adı BTÖ olarak kısaltılmış olan ‘parti’ sıfatlı silahlı ve uluslararası nitelikli örgütün siyasi kanadını bugün BDP temsil etmektedir. Devletin ve STK’nın bütün çabalarına rağmen BTÖ ile Türkiye Kürtleri birbirlerinden kesin kes ayrılabilmiş değildir. HADEP ile DTP gibi BDP de BTÖ için ‘terör örgütü’ diyememekte ve örgütün hiç bir silahlı kıyıcı eylemini de lanetlememektedir.

Eğer kimi yörelerde gerekli eğitim kültür tedbirleri alınmaz ve mülkiyet sorunları da görmezden gelinerek köklü çözümler hayata geçirilemez ise (SS) daha bir yayılacaktır. Ülkemizdeki kitlelere yönelik olarak harekete geçen terörü önlemek konusunda 'dost ve müttefik' oldukları sık sık vurgulanılan ülkeler ile uluslararası kuruluşlardan Türkiye Cumhuriyeti'ne gerekli desteğin verilmediği de ortada.

Tarih bilgisi bugünleri de aydınlatmaktadır

Kökeni Osmanlı Devleti’nin paylaşılma yıllarına dayanan özerk ya da muhtar bir Kürdistan isteği 30 Aralık 1918’de kurulan ve iç destekli olduğu kadar dış destekli olduğu da yazılan Kürdistan Teali Cemiyeti ile gün yüzüne çıkar. Gerçekte Osmanlı Devleti’nin parçalanmasındaki aşamalardan biri olan 13 Temmuz 1878 günü imzalanan Berlin Anlaşması Türkiye Ermenileri kadar Türkiye Kürtlerini de ‘özerk’ olma yolunda değişik işbirlikleri ve silaha sarılmak konularında uyandırmış olduğu için Ermeni milliyetçiliği kadar Kürt milliyetçiliğini de uyandırmıştır. 

Adı ne olursa olsun, olmaz olsun (SS) eylemleri

Belirli alanlarda kendisine yer tutan (SS) ulaşılan son seçim sonuçlarına göre, sanki bütün Türkiye Kürtlerinin tek temsilcisi kendileri imişcesine; her şeyi kendi emellerine doğru değiştirmek için kimi örneklerde görüldüğü gibi açık ya da kapalı her türlü yola başvuracaktır. Bu yaklaşımların Türkiye olarak bizi maddi ve manevi yönlerden nasıl zorlamakta olduğunu görüyoruz.

 Ne kadar acıdır ki (SS) siyasi bir başarı elde etmek için dün olduğu gibi bugün de en umulmadık yerlerde sinsice adam öldürerek kendi yolunda ilerlemeyi sürdürmektedir. Bu çirkin gelişmelere bağlı olarak daha dün kendilerine bazı yönlerden hak veren kimi yazarlar da ‘artık bu kadar da olmaz’, ‘bu bir alçaklıktır’, ‘kıyımlardan siyaset sorumludur’ diyerek ülkemizde gündemden düşmeyen Kürt siyasi hareketini sorgulamaya başlamışlardır. Onlara karşı bir bütün olarak siyaset de adalet de gerekli cevabı verememektedir bana göre.

Dokunulmazlık ‘kanunönünde eşitlik’ ilkesine de sağlıklı düşünceye de aykırıdır

Öncelikle TBMM’nde milletvekilliği yemini çerçevesinde bile olsa hiç bir sorgulama yapılmamasını hayretle kaşılıyorum. Öte yandan hiç kimse için uygun görmediğim kendinden menkul ve demokrasi adlı sarmalın kanunlar önünde eşitlik ilkesine de aykırı bulduğum ‘dokunulmazlık’ zırhı kimileri için bazı taşkınlıkları yapmak ve ağzına geleni söylemek biçiminde uygulanmaktadır. Söz konusu suistimaller, taşkınlıklar, karşısındaki kişilere ve dolayısıyla bütün millete meydan okumak sanırım ‘dokunulmazlık’ adlı ayrıcalığın artık son yıllarını yaşamakta olduğunu göstermektedir.

Ayrılıkçı siyaset kendisine her yolu mübah görüyor

Kişiler de siyasi oluşumlar da ‘ayrılıkçılık’ gibi bir eğilime kapılabilir. Kendi ayrılıkçılık eğilimlerini çok güzel bir biçimde nice düşünceler ile nice belgelere dayandırabilirler. Düşünce özgürlüğü ya da kültür ve uygarlık ölçülerimize göre bu konuda hoşgörülü olmak ve gerekiyor ise en uygun cevapları vermek durumundayız. Ancak bu yaklaşımlar tek tek ya da topluca ‘insan öldürmek’ biçimine dönüşüyor (ki birileri de çıkıp gerektiği gibi sizinle tartışamıyor) ise bir saldırı durumunda misli ile karşılık görebilecekleri gibi düşünce olarak öne sürdükleri dayanakların da birer hayal olarak nitelendirilmesi tartışma götürmez..

Ne yazık ki bizdeki Kürtçü siyaset düşünce alanında gerçek değerine kavuşmadan önce kendisini ‘silahlı’ dayatmalar biçiminde gerçekleştirmek istemektedir. Bu süreçte neden, niçin, nasıl, ne zaman türünden sorgulamalar yapmak yerine Silahlı Siyaset’in kıyımları ve hezeyanları ile yıllarımız geçip gitmektedir.

Bence (SS) siyasi dayatmaları geri kalmışlığın en önemli göstergelerinden biri olsa gerek. Açıkça görülmüştür ki bu tür siyaset (!) için ya gerekli silah desteği yasal olmayan yollar ile sağlanır ya da dağlarda, mağaralarda atölyeler kurulur. Son aylarda ortaya çıkan bazı tutuklamalar göre ‘şehir yapılanması’ yolu ile geniş toplumu içinden çökertmek için kimi üyelerine ‘büyük birer bomba’ olarak eğitmeye başladıklarını da anlamış olduk.

Gelişmeler karşısında tarih bilgileri ile sorgulamak

Bu tür kana susamışlık dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nin içten çürümeye başladığı dönemlerde de yaygınlık göstermiştir: Celâli Başkaldırıları, Lord Byron, Balkan Komitacıları ile  (Arap Lavrens) takma adlı Sir Thomas Edvard Lawrence en çarpıcı örnekler olarak belleklerimize kazınmıştır.

Bu siyaset türü örneklerinden de anlaşılacağı gibi (SS) saldırıları ya bin bir türlü ihmali içeren sözün bittiği durumlarda ya da söz dağarcığında hiçbir tutarlı düşüncenin bulunmadığı durumlarda ortaya çıkar: Fikir yok. Vardı da bitti. Belge de yok ortada onlara göre: Medler, Hititler, Hurriler, Urartular, Karduklar, İbraniler, Persler yakmışlar bütün gerçek (!) belgeleri. Doğu ile Batı arasında kalakalmış olan Kommageneliler de yazmamışlar kimi gerçekleri (!) kıskançlıklarından. Tarih de yalan dolan (!) olduğuna göre (SS) her şeyi yok ederek özlenen siyaseti kuracaktır, denilmek istenmektedir.

Kendilerince ‘özerk bir Kürdistan’ için yedeklerindeki terör örgütü ile birlikte olanca güçleri ile nasıl çalıştıkları (!) hiç kimsenin gözünden kaçmıyor. Son bir kaç yıl içerisinde, daha önceki yıllarda alçakça planlamalar sonucu gerçekleştirilen kıyımlar yetmemiş gibi, yoğunlaşan ağır silahlı pusulu insan kıyımları ile kimi sivil itaatsizlik çıkışları geniş toplumu germeye başlamıştır.

Bu sinsi eylem biçimine ya pabuç bırakılır ya da bırakılmaz. Eğer kara para içerikli karanlık ilişkiler ile desteklenen (SS) eylemcileri şımartılırlar ise vay onların içinde yuvalandıkları toplumlara. Bu öyle bir eylem biçimidir ki bir imparatorluğu, bir ulusu, bir coğrafyayı parçalamakla kalmaz; aileleri, arkadaşlıkları, kırk yıllık dostlukları da dağıtır. İsraf artar, bunalım yaygınlaşır, ekonomi çöker; kişilikler de bozuldukça bozulur. Çok zor da olsa, siyasete düşen görev bu tür sinsi gidişin önünü kapamak ve çalışarak üretmek zorunda olan topluma huzurun kapılarını açmaktır.

Osmanlı Devleti dönemindeki ayrılıkçı sorunlar İslam Kardeşliği ile çözülemedi

Osmanlı Devleti yanlış yönetimler sonucu olarak içinde doğup gelişen ayrılıkçılık sorunlarını Batı örneklerindeki özlere de bağlı olarak gibi çözemediği için olsa gerek kimi savaşlar ile iç isyanlar yanında içinden çözülerek parçalandı. Greklerden sonra ilk başkaldırıların Boşnak, Arnavut ve Arap toplumlarından kaynaklandığını biliyoruz.

Büyük bir bölümü Osmanlı egemenliğinde bulunan petrol kaynaklarına ulaşmak ve İslam Birliğini parçalamak için Batılı yayılmacı güçlerin çok yönlü propaganda ve silah destekleri nedeni ile ne yazık ki İslam Kardeşliği kuvveden fiile çıkartılamamıştır. Ayrıca yüz yılların ihmali olarak ortaya çıkan teknik geri kalmışlık ile örgün eğitimin yaygınlaştırılamamış olması ve mali güçlükler yüzünden Batlılılarca bütün cephelerde başlatılan savaşlar da kaybedilmiştir.

Bu süreçte Batı’nın Hasta Adamı Osmanlı Devleti’nde  İslam Kardeşiliği de gerektiği gibi dillendirilemedi. Osmanlı’nın son yüz elli yıllık çözülme döneminde özellikle Grek, Boşnak, Arnavut , Arap, Ermeni ve Yahudi unsurlarının Batı’nın maddi ve manevi desteklerde bulunarak baştan çıkartması (iğva) ile parçalandığını biliyoruz. Bugünkü Türk toplumu da iç ve dış gelişmeler doğrultusunda belirli biçimlerde zorlanmaya başlanıyor artık. Umarım kişilikli siyaset yapanlar var olduğu sürece, dışı kalaylı o sinsi Silahlı Siyaset (SS) eylemleri kendi içinde eriyecek; çürüyerek yok olacaktır.

Son gelişmelere göre giriştiği can alıcı sinsi pusu eylemlerinde kendi rekorunu kıran (SS) Hükümet  ile birlikte bütün toplumun ‘artık yeter’, ‘artık bıçak kemiğe dayandı’, ‘sen temizlemezsen ben temizlerim’, ‘şu terörü el birliği ile temizleyelim’ istekleri ağırlık kazanmaya başlamıştır. Ne yazık ki Silvan, Hakkari, Çukurca, Ankara, Antalya, Bitlis, Bingöl ve Osmaniye terör saldırıları ile tırmanan güvensizlik ortamı eğer ‘zecri tedbirler’ alınmaz ise toplum huzurunu iyice bozacaktır.

BTÖ ile Müslüman Kürtlerin ayrılıkçı tutumları nasıl önlenebilir?

Geniş toplum ile hiç bir ortak değer üzerinde anlaşmayı öngörmeyen ayrılıkçı bozguncular; ülkemizdeki çarpık demokrasinin düzeltilmesinden değil var olan toplum düzeninin bozulmasından ve kardeş kanı dökülmesinin devamından yanadır. Bu yüzden yürülülteki kanunlar kadar kamu vicdanı bakımından da yer yer hak ettikleri cezayı görmektedirler.

İslam Kardeşliği’nin de unutulduğu bu süreçte Silahlı Siyaset erbabı Müslüman Kürtlerin inançlarına rağmen; silahlı eylemler dışında kalmaktan yana ağırlık koyan din adamlarına karşı yapılan kıyımlar yanında bir Cuma namazında ayrı baş çekmeleri ve Zerdüştlük’ten sıyrılarak Hristiyanlık özlemi içinde bulunduklarının da ortaya çıkması Türkiye Kürtleri üzerinde oynan oyunların nelere gebe olduğunun en açık göstergeleri değil mi?

Bugün için çözülmesi gereken en önemli konu, bana göre günden güne yaygınlaşmakta olan ‘etnik’ ya da Kürtçü milliyetçilik kapsamında gelişen ve en küçük bir kıvılcımda ortalığı kasıp kavurabilecek olan ‘ayrılıkçılık propagandalarının’ önlenmesidir. Bu konuda, çok geç de olsa Hükümet’in bazı tedbirler almaya başladığını anlıyoruz. Bugün 'içine sürüklenilen durum' çerçevesinde Türkiye'de kör topal uygulanan İnsan Hakları ile grniş toplumda genellikle hiç bir etnik kökenli kişiye ayrılık gayrılık güdülmemesi BTÖ ile siyasi uzantılarının önündeki en büyük engel değil midir?

İslam Kardeşliği artık unutuldu gitti diyebilir miyiz?

Ülkemizdeki gelişmelere baktığımızda hiç kimse; ben siyaset üstüyüm, her türlü sorunu Hükümet çözmelidir, diyemez. İçinde nice oyunların ve Batı’nın da bulunduğu bir girdaba doğru sürüklendiğimiz şu günlerde herkes elini taşın altına doğru uzatmak zorundadır. İslami özler taşıyan kamu vicdanı kadar kurulu düzenin yarım yamalak ortaya koyduğu katılımcı demokrasi de bunu istiyor.

KUR’AN’a göre: Müslümanlar ancak kardeştir.(Hucurat Suresi 10. Ayet). Eğer bu İslam Kardeşliği geçtiğimiz otuz yılda da görüldüğü gibi daha da zorlanacak olur ise  ortaya çıkmakta olan ‘kardeşin kardeşe kırdırılması’ oyununa hiç kimse seyirci kalmak istemeyecek; ilgili odaklar her ne pahasına olur ise olsun dağıtılacaktır. Bu konuda Kardeşlik Projesi ile yola çıkan Hükümet de Silahlı Siyaset’e dayananların ‘ayrımcılık’ ve Silahlı Örgüt’ün de ‘sinsice adam öldürmek’ yolu ile nasıl bir Türkiye’ye doğru sürüklenildiğini görmeye başlamıştır.

Bu konuda özellikle Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez: İman kardeşliği kan kardeşliğinin daima önünde olmuştur, diye açıklamalarda bulunmuş olsa bile bu konudaki çoğu değerlendirmeler gibi onun bu alandaki önemli tespitleri de siyasetin gölgesinde kalmıştır. Oysa bir bütün olarak Batı karşısında maddi ve manevi sorunlarımız için tutunmamız gereken tek umut geçtiğimiz çağlardaki umutsuzluk yıllarımızda bile pek çok faydasını gördüğümüz İslam Kardeşliği’dir bana göre. Bilindiği gibi Batı kendisini hedef alan bütün terör saldırılarını güçlü bir işbirliği ile çözmüştür.

Bu bağlamda bakalım çağlar öncesinden Dadaloğlu ne diyor, durmadan dönen devran üstüne:

Yaz bahar ayları geldi yetişti

Akdeniz’in kabarması yel’inen

Eğer ârif isen kurtar kendini

Bu zamanda pek uğraşma el’inen

Ben Dadaloğlu’yum kaynadı  yürek

Beş gün ağlayak da ya bir gün gülek

Kafa tuttum şimdi on kardeş gerek

Sürgün etsek şu beyleri mal’inen.

Esinlenilen kaynaklar:

Samuel Noah Kramer: Tarih Sumer'de Başlar, TTK Ankara 1998

Doç. Dr. Bayram Kodaman'ın: 2. Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, Ankara 1980 adlı eseri ile Selçuk Üniversitesi’nce yayınlanan Abdülhamid ve Kürtler –Ermeniler adlı incelemesine bakılabilir (http://sablon.sdu.edu.tr/dergi/sosbilder/dosyalar/21/21_7.pdf).

Ali Bayramoğlu: Sorumlu: Kürt Siyasi hareketi (http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=28233&y=AliBayramoglu)

Rasim Özdenören: Kalleşlik ve pusu kurmak niçin alçaklıktır? (http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=29489&y=RasimOzdenoren)

Prof. Dr. Mehmet Görmez Siirt Cuma Hutbesi: (http://www.siirtmuftulugu.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=315:dyanet-ler-bakani-goermez-srtte-cuma-huetbes-okudu&catid=1:son-haberler)

Aydın Çakırtaş: Terör Örgütü, Kürt Sorunu ve İslam Kardeşliği (http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-teror-orgutu,-kurt-sorunu-ve-islam-kardesligi-7183.htm)

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..