Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '12

 
Kategori
Eğitim
 

Silgi çok mu şart

Yanlışın içinde doğruyu, sonun olanın içinde ebediliği yaşamaya çalışmak sanırım insaoğlunun doğasında var. Asla olamayacağımızı bildiğimiz halde kusursuzluğu yakalmaya çalışırız. Hayatımızdan silemeyeceğimizi bildiğimiz halde hatalarımızı örtmeye çalışırız. Halbuki mevcut durumu olduğu gibi kabul etsek hem daha mutlu yaşayacağız, hem de çevremizi daha mutlu edeceğiz. Şu ana kadar yazdığım cümleleri alt alta koyup toplasak çıkan sonuca bir isim koyacak olsak tabi ki kendisiyle barışık olmak diyeceğiz. Peki biz neden kendisiyle barışık bir toplum değiliz ya da neden kendisiyle barışık insanlar yetiştiremiyoruz?

Bu soruyu bir psikoloğa sorsanız size bilmem neler neler anlatır. Bir sosyoloğa sorsanız size bilmem neler neler anlatır. Aynı şeyi bir felsefeciye, bir hekime bir hukukçuya yada aklınıza gelebilecek her türden meslek grubuna sorsanız size kendi bakış açılarına göre bir açıklamada bulunurlar. Uzun zamandır eğitim camiasında insan yetiştirmeye çalışan biri olarak banada sorulsa tabiki bende bir şeyler anlatabilirim. Benim anlatabileceklerim ne bilinç altıyla ilgili, ne sosyal rol ile ne cinsiyetle ilgili ne de eğitimle. Ben olayın ilk başladığı yeri biliyorum sadece. Yani bizim kendimizle barışık olmamıza engel olan olaylar dizisininnasıl başladığını anlatmak istiyorum.

Her insan evladı yaklaşık yedi yaş civarında okulla tanışır. (Okul öncesini unutmadım sadece anlatmaya erken başlama için atladım.) Anne ya da baba kırtasiyeye girer defter, kalem, kalemtraş, kaplama için cilt ve silgi alır. Aslında hepsini neden aldığını bilen evebeynler silgiyi neden aldığını bilmezler. Sadece kendi büyüklerinden gördüğü bir olguyu devam ettirir. Çok mu lazım? Ya da eğitim için çok mu gerekli bir kaç santimlik lastiğimsi şey? Bunu kimse düşünmez. Alınmalıdır. Neden mi çünkü hep alınmıştır.

Gelin olayın birde şu tarafından bakalım. Siz bir silgi alarak o minicik yavruya ne diyorsunuz? Evladım sen bir sürü hata yapacaksın. Kesinlikle yanlışlar yapacaksın. Neden bu peşin kabulleniş. Tamam tabi ki yapılacakta çocuğun gözüne sokmanın ne gereği var. Ya da ona baştan kabullendirmenin. Daha kötüsü ben senin defterine yazdığın yanlışı istemiyorum.O hataları görmek istemiyorum. Onları yok et, düzelt. Okula yeni başlamış daha kalemini doğru düzgün tutamayan, binbir türlü tedirginlikle korka korka çizgi çizmeye çalışan o yavruya bu travmayı neden yaşatırız." Yanlış oldu sil." Çirkin oldu sil." "Eğir oldu sil."  Neden o yavrunun hatasını kabullenmiyoruz? Çocuğumuzun bir kelimeyi yanlış teleffuz etmesine bir şey demiyoruz. Bir işi becerememesine bir şey demiyoruz ama defterine çizdiği eğri çizgiye tahammülümüz yok.

Birinci sınıftan itibaren silgi denen aletle çocuk defeterindeki hataları değil, kendine olan güvenini sile sile büyüyor.Aslında güvensizlikle beraber çocuğa sürekli olarak şu mesajda verilmekte " Sana aferin diyebilmem için hatasız olman lazım. Seni takdir etmem için yanlışının olmaması lazım" Peki koca koca insanlar hatasız bir yaşantının mümkün olduğunu bilmiyo rmuyuz? Tabi ki  biliyoruz. O zaman neden çocuğa bu kötülüğü yapıyoruz.

Birinci sınıfta başlayan bu sanal mükemmeliğin dokuz sene sonra geldiği hali anlatarak bitireyim yazıyı. Her sene okula başlayınca 9. sınıf öğrencileri ile aramızda geçen konuşmalar hiç şaşmadan şöyle cereyan etmekte.

-- Çocukla dersimde ve sınavlarımda silgi kullanmanızı istemiyorum.

-- Ama hocam olur mu?

-- Neden olmasın çocuklar?

-- Ya yanlış yaparsak ?

-- Bırakın orda dursun yanına doğrusunu yazın.

-- Olur mu hocam?

-- Neden olmasın ben sizi yanlışlarınızla da seviyorum.

Yaklaşık otuz saniyelik şok ve birbirleriyle istişare ettikten sonra ( özellikle kızlar )

-- Ama hocam defterimiz çirkin görünür.

-- Çocuklar geçen seneki defterleriniz nerede?

-- ........................?????

-- Gördüğünüz gibi defter çok saklanan bir şey değil bu nedenle nasıl göründüğü önemli değil.

Son hamle gelir çocuklardan

-- Ama hocam biz böyle alıştık yıllardır.

-- Çocuklar hayatınız boyunca yaptığınız hiç bir hatayı yaşamınızdan silemeden yaşıyorsanız bırakın defterinizdeki de dursun yazılı kağıdındaki de. Yanlış yapmak dünyanın sonu değil ki düzeltmekte dünyanın başı olsun.

Tabi bunları konuşmak onları hemen ikna etmiyor.Mezun oluncaya kadar da zaman zaman mücadelemiz sürüyor.Ta ki üniversitede okurken mesajları yada mailleri geliyor bazan. "Hocam sağolun silgi kullanmadan yazmak güzelmiş.

Eğer insan isek  hatamızla doğrumuzla insanız. 

 
Toplam blog
: 15
: 440
Kayıt tarihi
: 10.08.12
 
 

Üniversiteden biyolog olarak mezun oldum. Bir abimizin çayını içemeye gitmek öğretmen olmama sebe..