Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '17

 
Kategori
Tarih
 

Silinemez; Dağlara Yazılıdır...

Silinemez; Dağlara Yazılıdır...
 

*Düşündü birdenbire kayalardaki adam

 kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri

 Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular?...

 ** "Hiç bir fotoğraf objektifi tarihe bu kadar canlı bir eser bırakmamıştır."

*** "Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı. Zaman zaman sahra dürbünüyle düşman cephesine bakıyordu. Yürüyerek o kayalık tepenin ucuna kadar geldi. Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı. Hemen objektifimi çevirdim. Adeta nefes almayacak bir sessizlik içinde deklanşöre bastım, resmi çektim. Saat 11.00 idi..." Bir andır, kısacık, donar kalır bir fotoğraf karesinde...

 Sabah esintisi yanık ot kokuları taşımaktadır. Duman kaplamıştır ovayı. Deniz uzaklardadır henüz, kokusu duyulmuyordur. Ama biliyorlardır yakın olduğunu dörtnalın yalınkılıç, terli atlı, yanık yüzlü süvarileri. Yorgun, ama umutludurlar.

 2 Eylül 1922 Uşak. Yıkılmamış ve yanmaktan kurtulmuş bir bağ evinin mütevazi bir odası. Çıplak tahta zeminde portatif bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle boynu büküktürler. Berberine traş olmaktadır Mustafa Kemal. Bir ara odayı işaret eder.

"A be... Bu bir başkumandan odasına yakışmaz."

"Meraklanmayın Paşam, halılarla düzgün bir hale getiririz." der Salih Bozok.

Biraz sonra yenik komutan, esir alınan Trikopis'i kabul edecektir. Etem Tem yaklaşır, izin ister. Çektiği fotoğrafları uzatır, saygıyla geriye çekilir. Uzanır alır fotoğrafları. Dikkatlice bakar, parmaklarını resimlerin üzerinde okşar gibi dolaştırır ve çeker.

"Çok güzel ." der.

Ülkenin kaderi ve geleceği üzerinde gezinen parmakları bir yeni geleceği şekillendirmektedir. Açık, uzanmış işaret parmağı Akdeniz'e dönük...

 Fethi Okyar, Temmuz ayında son kez barış görüşmeleri için Avrupa'ya gönderilir. Amaç daha fazla kan dökülmeden sorunu barışçıl yollarla sonuçlandırmaktır. İngiltere Fethi Bey'le bakan düzeyinde görüşmeyi kabul etmez. Girişim sonuçsuz kalır. Gelen telgraf uzun süredir en ince ayrıntısına kadar planlanan hazırlıkların yürürlüğe geçirilmesini işaret etmektedir.

"Ulusal amaçlarımızın sağlanması, ancak askeri faaliyetlerle kabil olabilecektir." Tarih 14 Ağustos 1922 dir.

 Mustafa Kemal 17/18 Ağustos gecesi Ankara'dan ayrılıp Konya'ya gider. Bunu bilen ancak bir iki kişi vardır. Oysa gazeteler 21 Ağustos'da Çankaya 'da bir balo yapılacağını yazmaktadır. Davetiyeler dağıtılmıştır ve davetliler hazırlık içindedir. Halbuki O, 20 Ağutos'da Akşehir'dedir... Bir futbol turnuvası bahanesiyle ordu komutanlarını orada toplayacaktır.

 Gündüzü sessiz ağaçlıklar altında, su başlarında toz kaldırıp görünmemek için geçiren asker, sıcaktan çatlayan ovada içindeki inancı kınındaki bir kılıç gibi bileyerek sessizliğe gömülür. Gebedir sessizlik. Ve korkunç... Ağustos böceklerinin sesinden başka bir ses işitilmez. Tekerlekleri sarılı, namluları suskun toplar bekler . Bekler atlar gölgeliklerde, Ve askerler, beklerler...Güneş ne zaman ki tepelerin ardına iner, gölgeler uzar, kavrulmuş buğdayı sırt torbalarından çıkarıp yiyen erler idareyle içtikleri su için mataralarına davranırlar. Gece iner, yıldızlar parlar bir bir... O zaman ağır ellerini toprağa dayayıp doğrulurlar. Anadolu doğrulur... Yüzlerini ufukta bir başka parlayan Çolpan'a çevirip, kınlarından sıyrılıp bir intikam kılıcı gibi gecenin içine dalarlar. Bir yürüyüştür başlar, uzanır sabaha. Kuvvetler Eskişehir'den Afyon Ovası'na bir gece yürüyüşü ile akmaktadırlar... Aynı zamanda Akşehir 'den Şuhut'a doğru kadınların başlarında olduğu, top mermisi yüklü kağnıların gıcırtıları yayılır. !919 da İnebolu'dan başlayıp Ilgaz'ı aşarak Anadolu'ya yayılan ve durmak bilmeyen bir zafer melodisinin nağmeleri gibidirler, dökülürler geceye...

 24 Ağustos'da karargah, Akşehir'den Şuhut'a; 25 Ağustos 1922 sabahı da taaruzun idare edileceği Kocatepe'nin güneybatısındaki çadırlı ordugaha taşınır. Bir ülkenin kaderinin yeniden yazılacağı bir andır. Yalnızca bir an... Kocatepe'nin yamaçlarında gecenin soğuttuğu topların namlularına günün ilk ışıkları düşer. Ve ilk ateş... 26 Ağustos sabah 4.30 dur. Düşman saflarına düşen ilk top mermileri yeniden yazılan bir tarihin ilk cümlelerini noktalar...

 Çiçek umut ve gelecek demektir. Üzerlerinde sabahın çiğleri domurlanmış, renk cümbüşü içindeki kır çiçekleri doğan güneşe dönerler yüzlerini. Sincanlı Ovası'na doğru yoğun dumanlar yükselmeye başlar. Taaruza kalkan asker bir Anadolu destanından çıkmış, bir yenisini yazmak için Allah Allah nidalarıyla süngü hücumuna geçmiştir. Bir ışık denizidir süngülerin parıltısında, gelir düşman saflarına vurur tüm aydınlığıyla. Alınlıkları ay yıldızlı serpuşlar kah siperlerin içinde bir uzanıp, bir geriye çekilen başlar üzerinde, kah koşarken bir al gelincik tarlası gibi dalgalanmaktadır. Güneş yükselir. Genç Anadolu Mehmet'lerinin alınlarıdır güneş... O zaman bu yiğit askerin yürek kabartan akını gözlerini yaşartır Mustafa Kemal'in. Tutamaz kendini, uçurumun başına kadar gelir, atlarcasına. Bağırır. Sesi esen rüzgara kapılıp yayılır ovaya.

"Neredesin Hacı Anesti, gel; gel de kurtar askerlerini..."

 Sincanlı Ovası'nın hafif dalgalı kıvrımları içinde, 1591 rakımlı Çiğiltepe gölgesini batıya düşürmüş, bir kilit taşı gibi yükselmektedir. 26 Ağustos yerini 27 Ağustos'a bırakır. Direnmektedir Çiğiltepe tüm saldırılara rağmen. Çalan telefona uzanır Miralay Reşat.

"Paşam yarım saat sonra tepe elimizde olacak!" Saat sabahın 10.00 dur...

 Saat 10.45 dir. Asker tepenin doruklarında göğüs göğüse süngü harbindedir. Bir andır! Kimi zaman bir koca ülkenin, kimi zaman bir insanın kaderini belirler. Tabancasını kılıfından çıkarır Miralay Reşat Bey. Dayar sağ şakağına çeker tetiği. Toprağa düşer yiğit başı. Sol kulağının arkasından çıkan merminin deliğinden sızan kanı düştüğü yerdeki papatyaları kızıla boyar... Çalan telefona yardımcısı cevap verir. Ve notunu iletir. 

"Paşam! Size verdiğim sözü yerine getiremedim. Askerlik şerefim lekelenmiştir. Bu lekeyle yaşayamam."

 Telefon Mustafa Kemal'in elinden düşer. Bir bulut gelip geçer mavi gözlerinden, bir hüzün bulutu... Aynı anda Miralay Reşatın tepeye dönük yüzündeki henüz feri sönmemiş gözlerine tepede dalgalanmakta olan albayrağın ay yıldızı...

**** " Yolunuz düşerse bir gün, Çiğiltepe'ye uğrayın. Kulağınızı esen rüzgara, arada bir kulağınıza çarpan çıtırtılara ve esinti halinde nereden geldiği pek belli olmayan, ne olduğunu bir türlü anlayamadığınız seslere, bazan bir sinek ya da arı vızıltısına, uzayıp giden zamanın ötesine verin. İnanın Reşat Bey'in sesini duyacaksınız..."

 Bazıları duymasa da, ve unutmayın silinemeyeceğini geçmişin. Çünkü dağlara yazılıdır...

 

Akın Yazıcı

12 Ağustos 1922/Erdek

* Nazım Hikmet, Kurtuşuş Savaşı Destanı

**Falih Rıfkı Atay; Bir 26 Ağustos Yıldönümü, 26 Ağustos 1928 Milliyet

*** Fikret Otyam, Etem Tem röportajı, 4 Aralık 1960 Ulus Gazetesi

**** Prof. Dr. Kemal Arı

Nutuk ve Kutsal İsyan "Hasan İzzettin Dinamo" kitaplarından  tarih sıralaması için yararlanılmıştır. Etem Tem'in Kocatepe ve harekat boyunca çektiği 11 rulo filmden elde kalan bir kaç resimdir. Gerisi İzmir'e girildiğinde tab için bırakılan bir Rum fotoğrafçının dükkanının çıkan büyük yangında yanmasıyla ne yazık ki yok olmuştur.

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..