Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '10

 
Kategori
Anılar
 

Silinip Gider mi?

Silinip Gider mi?
 

Pelin ve Ayhan birbirlerini severek evlenen ve su gibi hızla geçip giden günlere rağmen birbirlerine olan aşkı hiç kaybetmeyen bir çiftti. Hayat onlara hiçbir zaman oyun oynamamış ve tüm istediklerini elde etmişlerdi. Zenginlikleri hem maddi hem de maneviydi, çünkü Allah onlara dört tane de birbirinden sevecen, akıllı ve olgun çocuklar vermişti. Ne yazık ki, zamanla Pelin ve Ayhan da insanoğlunun zayıf yönlerinden etkilenmiş ve gözlerini daha fazlasına dikmişlerdi. Her şeyin daha fazlasını istediler. Evlerinin, arabalarının, paralarının en fazlasının onlara ait olma isteği yetmemiş ve bunu diğer insanlara da büyük bir zevkle anlatmaya başlamışlardı. Evlerine ne zaman misafir çağırsalar mutlaka yeni aldıkları bir şeyin reklamını yapmak için konuşulan konular üzerinde oynama yaparlardı. Elde ettikleri yeni şeyleri ballandıra ballandıra anlatmadan da misafirlerinin gitmesine asla izin vermezlerdi. Bu sonradan görmelikten çocukları da nasiplerini alıyordu. Ne zaman karne günü gelse, çocuklarıyla hemen hemen aynı yaşlarda çocuklara sahip olan aile dostlarını çağırıp konuyu karnelere getirip yine çocuklarını övmeye başlarlardı. Bu durum yıllar boyunca böyle devam etti. En büyük çocuk 17 yaşına geldiğinde ise artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ergenliğin verdiği asilikle, evin en büyük kızı Nazan, her gün ayrı bir problemle evi kasırıp kavururdu. İstediği hiç bir şey bitmez, her zaman en iyisini, en güzelini isterdi. Ailesini göre göre onlardan daha fazla doyumsuzluğa sahip olan Nazan, kimse tarafından durdurulamıyordu. Ailesi, arkadaşlarıyla yemeğe çıktıklarında artık Nazan’ı yanlarına almıyorlardı. Böylece kimse onu göremez ve onurlarına leke gelmezdi. Pelin, kızının bu huysuzluklarına dayanamayınca, onu evlendirme kararı almıştı. Nazan’ın feryatlarını dinlemeyen anne, ilk çıkan kısmete, kızını vermeyi aklına koymuştu. Kısmetin gelmesi haftaları bulmamıştı. Onlar da zengin ve çevresinde sayılan bir aileydi. Anne Pelin Hanım, Ayhan Bey’i de kendi yanına çekerek kızlarını ilk istemeye gelenlere vermişlerdi. O günden sonra Nazan daha da huysuz oldu. Kendisine olan saygısını kaybetti, hayalleri yıkıldı. Hayatı birden bire annesinin de çektirdiği işkencelerle beraber dayanılmaz bir hale geldi. Ve o akşam Nazan hayatının geri kalanıyla ilgili kararını verdi... Gece 11 de odalarına çekilen Pelin ve Ayhan, günün yorgunluğunu atmak için rahat yataklarına uzanıp uyumaya başladılar. Fazla zaman geçmeden çalan telefonuna homurdanarak uyanan Ayhan, telaşla yataktan fırlayıp üstünü giyinmeye başladı. Ne olduğunu anlayamayan Pelin, yorgun gözlerini araladı ve eşine baktı. Neler olduğunu anlamaya çalışan Pelin, kocasını bir anda soru yağmuruna tutmaya başladı. Ardı ardına sorulan sorulara dayanamayıp sinirlenen Ayhan; - Kardeşimi sorguya karakola almışlar, hemen onun yanına gitmeliyim; dedikten sonra bir hışımla odadan çıktı. Arkasından bakakalan Pelin, hemen yataktan çıktı. Bir yandan kocasına ‘Beni bekle, bende geliyorum’, diye bağırırken, diğer yandan da üstünü giyinmeye çalışıyordu. Tam evden çıkacaklarken, Pelin en küçük oğlu Hüseyin’in gece uyanabilme ihtimaline karşın hemen odasına koştu ve uyuyan oğlunu kucağına alıp apartmanın merdivenlerinden inmeye başladı. Sesleri duyan Nazan salonun camından aşağıya bakıp annesi ve babasının gidişlerini bir süre sessizce seyretti. Sonra emin adımlarla banyoya yöneldi. Banyo dolabının kapağını açtı. Gözlerini hafifçe kısarak, ilaçların üstlerindeki isimlere göz gezdirdi. İçlerinden bir kaç tanesini alıp salona geri döndü. Koltuğa oturdu ve aldığı ilaçları teker teker yutmaya başladı. Evin ikinci çocuğu Nazar’ın ağır uykusu, gördüğü kabusla sona erdi. Vücudu ter içinde kalmıştı ve hala tir tir titriyordu. Etrafına baktı ama ablasını yatağında göremedi. Yatağından kalktı ve terliklerini giyerek salona geçti. Ablasının salonda koltuğun üstünde yattığını görünce önce garipsedi, sonra televizyon izlerken uyuyakaldığını düşünüp mutfağa su içmeye gitti. Gördüğü kabusun etkisinden kurtulamayınca ablasını uyandırmaya karar verdi. Salona geri gitti. Ablasının yattığı koltuğun yanına çömelip onu uyandırmaya çalıştı; ama ablası uyanmadı. Daha güçlü itmeye başladı, çünkü nefes almadığını hissetti. Boş ilaç paketlerini farkettiğinde bağırmaya başladı çaresizce. Bir yandan ablasına bağırırken diğer yandan annesinin ve babasının bir an önce yanlarına gelmesini bekliyordu. Evin üçüncü çocuğu olan Erdem gözlerini ovuşturarak salona girdikten ev şiddetli bir şekilde sarsılmaya başladı. Pelin ve Ayhan karakoldan yorgun argın dönmüştü. Ayhan arabasını park etmeye çalışırken, Hüseyin arabadan indi ve apartmanın kapısına doğru koşmaya başladı. Pelin de arabadan inip çantasının derinliklerine gömülen ev anahtarını bulmaya çalışıyordu. Ayhan arabayı park edip arabadan indi. Pelin evin anahtarını bulup eline aldı. Hüseyin’de apartmanın kapısının önüne gelip anne ve babasını beklemeye başladı. O sırada her yer sallanmaya başladı. Pelin ve Ayhan’ın gözleri birbirine kenetlendi. Yüreklerini korku ateşi sararken donmuş gözlerini gelen sese çevirmeye cesaret edemediler. Hüseyin’e bakmak için kafasını çeviren Pelin, derin bir çığlıkla ileriye atıldı. Hüseyin’in minik bedenini betonların arasından çıkartarak doğruca Ayhan’ın yanına geldi. Kendine gelmeye çalışan Ayhan arabanın kilidini açıp arabaya bindi ve yaşlı gözlerle son sürat hastanenin yolunu tuttu. Hastaneye vardıklarında, her yer çoktan birbirine girmişti. Pelin ve Ayhan ağlayarak Hüseyin için doktor bulmaya çalışıyorlardı. O sırada bir hemşire gelip ‘Hemen ameliyathaneyi hazırlayın’ dedi ve Hüseyin’i sedyeyle birlikte oradan götürdü. Pelin ve Ayhan birkaç dakika içinde sakinleştiklerinde akıllarına diğer çocukları geldi. Her taraf yerle bir olmuş ve trafik hareket edemez hale gelmişti. Pelin ve Ayhan arabadan atlayıp koşarak evlerine doğru ilerlediler. Apartmanın önüne geldiklerinde ikisi de oldukları yerde yere yığıldılar. Bir kaç kişi yanlarına gelip apartmandan kurtulan kimsenin olmadığını söylediler. Parça parça olan yüreklerini o anda tek bir umut ayakta tutuyordu, o da o sırada ameliyatta olan Hüseyin’di. Pelin hastaneye geri dönemedi, evlatlarının bedenlerini koca beton yığınlarının arasında bir başlarına bırakamadığı için, Ayhan hastaneye tek başına gitti. Onu kendine getirebilecek tek şey geriye kalan oğlunun iyi olmasıydı. Saatlerce ameliyathanenin kapısında bekledi. Ayhan orada, Pelin beton yığınlarının üstünde hıçkıra hıçkıra ağlarken ikisinin de tek umudu doktorun ağzından çıkacak olumlu bir kelimeydi. Eğer bu bir hikaye olsaydı, Hüseyin’in yaşadığını söylerdim size. Gerçek hayatta ise bu mucizeler çok yaşanmadı depremde. Evet, Hüseyin’in ameliyatı başarılı geçmedi ve orada minicik kalbi durdu. Ne Pelin ne de Ayhan bunların üstesinden gelebildi. Zamanla umutlarını yeni bir çocuğa bağladılar. Ama Pelin 3 kere düşük yaptı ve daha sonra rahminde ur tespit edildi. Yıllar süren tedaviler ve ameliyatlardan sonra doktor onlara yeniden çocuk yapabilecekleri müjdesini verdi. Şimdi bir çocukları var ve adı Hüseyin. Ne Pelin ne de Ayhan unuttu diğer çocuklarını. Nazan’ın intihar ederek ölüşü Pelin’in içini ne kadar dağlayıp acısını ne kadar daha arttırsa da, Allah’a olan inancini kaybetmedi ve yaptığı hataları bir daha yapmamak için kendi kendisine söz verdi.
 
Toplam blog
: 7
: 1897
Kayıt tarihi
: 14.06.10
 
 

International Business and Trade mezunuyum. Provinciale Hogeschool Limburg-Belcika'da Pazarlama a..