Şimdi hepimiz Abbas Güçlü olmalıyız .

Abbas yolcudur diyelim. Nereye? Tabii Silivri’ye.


Silivri eskiden kaymaklı yoğurdu ile meşhurdu.

Yoğurtçular, yoğurtlarını oradan alırlar, omuzlarındaki ağaç askıdan sallanan kefelerine koydukları yuvarlak tepsiler içerisinde satarlardı. Sokaklarda “Kaymaklı yoğurdum varrr.!” Diye bağırırlar ellerindeki küçük çanları da çalarlardı.. Ne günlerdi ama.

O satılan yoğurtların tadı bugün bile yok.


Kaymaklı yoğurtları ile tanınan Silivri bu gün zindanları ile tanınır halde. Silivrili vatandaşlarım adına çok üzülüyorum.


Basına düşen haberlerde bir TV programında başbakan Erdoğan YGS'de şifre skandalı ile ilgili yazı yazan başta Abbas Güçlü olmak üzere tüm gazetecileri (Çoğunu Silivri'ye kapattı ya!)açıkça tehdit ederek "Bedelini ağır ödeyecekler" demiş.


Allah kimseyi başbakanın gazabına uğratmasın. Başbakan Güçlü için;


"Mensubu olduğu yayın organının televizyonunda da köşesinde de sürekli bu işi takip etti. Maşeri vicdanda mahkûm olacaktır. Gelecekte de bedelini çok ağır ödeyecekler tabi" demiş.


(Eyvah bu sefer galiba çok kızmış bir de içerde zincire vurduracak gibi geliyor bana.)


Vay geldi Abbas Güçlü’nün başına desenize.


Abbas yolcudur diyelim. Nereye? Tabii Silivri’ye.


Acaba hangi suçtan girecek dersiniz?



Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Ergenekon, İrticayla Mücadele Eylem Planı, Kafes ve Poyrazköy.


Of ya! Saymakla bitmiyor. Hepsinde de aynı isimler.


Hepsi yasa dışı darbe girişimi, kaos planı ve hepsinde aynı isimler.


Beceriksiz adamlar yahu!


Sokaklarda taş atan, ortalığı yakıp yıkan çocuklar bile bunlardan beceriklilermiş meğer.


Baksanıza adamlar plan üstüne plan yapmışlar ama ne işse, bir şey yapamamışlar.


Evet, insanın böyle düşünesi geliyor. Ayrıca dünyanın 4. Avrupa'nın 2. büyük ordusu denilen ordumuzu bu kadar beceriksiz personelin yönetmesi de insanı hayretler içinde bırakıyor. Bu generallerin şeref madalyaları, üstün hizmet madalyaları var. Öyleyse bu madalyaları nasıl aldılar dersiniz? Havada, karada, denizde göz bebeğimiz olan komutanlar bunlar.


Neyse, allahtan bunların tümü iddialardan ve gizli tanıklardan yapılmış ihbarlar ile gündeme gelen, bir türlü hukukun işlemediği, dünyanın hayretle izlediği konuma gelmiş davalardan ibaret.


Dışarıdakiler, yani bizler onların ne yaptıklarını masum mu, suçlu mu olduklarını bilemiyoruz ama tuhaf olan onlarda bilmiyorlar neyle suçlandıklarını. Ortada gerçekler ve hayali suçlamalar yan yana. Tıpkı melekle şeytan gibi.


İşin garabeti de burada zaten.


Yalnız bir nokta var ki bu dava yavaş yavaş gün ışığına çıkıyor. Başbakan önce tehdit ediyor sonra da içeri tıkıyor.


Bunu da açık açık “BEDELİNİ ÖDEYECEKLER. ÖDEDİLER” diye söylüyor.


Engin Alan’ı ayağa kalkmadı diye, Tuncay Özkan’ı bir milyarı var dediği için,

Ahmet Şık’a basılmamış kitabında halkın bilmesini istemediği şeyler var diye sinirlenmiş ve doğru Silivri'ye yollamış.


İşte şimdilik kendi ağzından duyduklarımızla anlıyoruz.


Abbas Güçlü’ye ne için kızmış?


Vay sen nasıl olur da YGS ye burnunu sokup halkı uyandırırsın? Ortalığı karıştırırsın ha? Diye içerlemiş. Öfkesi ondanmış.


Bence sebep o değil. Esas sebep yayına hazırladığı ve sunuculuğunu üstlendiği tartışma program Genç Bakış’tır.


En iyi gençlik programı ödülünü almış, kaç kez yılın gazetecisi seçilmiş dürüst bir gazeteciye başka ne punt uydurulurdu ki.


O, Genç Bakış programının çok geç saatlerde yayınlanmasına rağmen milyonlarca gencin yanı sıra bizler de heyecanla zevkle izliyoruz.


Emin Çölaşan, Bekir Coşkun ve diğer değerli yazarlarımızdan sonra intikam tamtamlarının Abbas Güçlü’ye çalması çok üzücü ve esef verici bir haldir.


Başbakanın bu kadar sinirli olmaması, biraz sakinleşmesi için mutlaka bir müsekkin alması gerekir diye düşünüyorum.


İşte, şimdi hepimiz Abbas Güçlü olmalıyız ve onu asla yalnız bırakmamalıyız…

Bu ülkede onun gibiler az yetişiyor. Değerlerini bilmeliyiz.