Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '15

 
Kategori
Öykü
 

Şimdi ne olacak?

Şimdi ne olacak?
 

"Gözlerin içi parlıyor "dedi adam "Ay gibi parlaksın ışık saçıyorsun".  "Çok mutluyum" dedi kadın "evlendiğimize inanamıyorum, sanki her şey bir rüyaymışta birazdan uyanacakmışım gibi"."Rüya değil dedi adam inan artık...
 
Karanlık, ürkütücü dar sokaklarda nefes nefese koşturuyordu. Bu bir şeylerden kaçıştı. Kulaklarındaki tek ses kalbinin atışıydı, korkuyordu, panik halinde koşturuyor koşturuyordu. Ve işte yine yol bitmiş, kör bir sokakta onu kovalayan şey, her neyse önüne kocaman bir duvar örmüştü. Burası çıkmaz sokaktı ve işte yine oradaydı. Sonra birden bire kendini yine o gökdelenin tepesinde buldu ve bedenini karanlık boşluğa umarsızca bıraktı. Aşağı doğru hızla düşüyor düşüyordu..Tam yere çakıldığı an vücudundaki bütün kemikleri kırılmış gibi acıyla sıçrayarak, o lanet olası kabustan uyandı.
 
Yine olmuştu, ne zaman umutsuzluğa kapılsa, ruhunun derinliklerindeki o karanlık dehlizlerde kaybolup, kendi kabuğuna çekilse bu rüyayla uyanırdı. Artık dipsiz karanlık bir kuyuda gibi hissediyordu...Onu oradan çekip çıkaracak bir el gerekiyordu. Ve o gitmeyi seçmişti onun o sevecen sevgi dolu kalbinden çıkıp gitmeyi yeğlemişti.
 
Büyüdü gözleri kadının kocaman oldu, göz pınarlarında bekleyen damla ha düştü ha düşecek. Güçlü olmalıydı, sabretmeliydi en azından o kapıyı ardına bakmadan çekip çıkana kadar kırpmamalıydı gözünü! Yağmurlu bir havada buğulanan bir gözlük camının ardından bakıyor gibiydi.Birazdan sağanak başlayacak, artık önünü göremeyecek bir çatı altına ya da bir duvar dibine sığınacaktı! Boğazı düğümlendi bir şeyler söylemek istedi " olmuyor artık yapamıyorum" diyen adama sessizce olduğu yerden kıpırdaman bakarken sesi kısıldı, boğazındaki kocaman yumruyu yutkundu "Şimdi ne olacak" diye sordu kendi kendine " Şimdi ne olacak ?" Karşısında konuşan adamın yüzüne bakıyor, ama artık onu duymuyordu.
 
Dağılan oyuncakları toparladı önce ama dağılan hayatını nasıl toparlayacaktı? Bir an durup düşündü! Uykuya dalmış olan kıvırcık sarı saçlı küçük kızı uyuduğu yerden kucaklayıp yatağına götürürken, babasının ona son aldığı oyuncak takıldı gözüne, gözünden iki damla daha yaş süzülürken ilk alıp geldiğinde küçük kızının heyecanı geldi aklına. Mutlulardı hem de çok mutlulardı, ne olmuştu ki "Acaba onu çok mu ihmal ettim" diye geçirdi içinden.
 
O adama ne olmuştu? Onun karanlık dünyasına Güneş gibi doğan, onu o zamana kadar gördüğü bütün kötü rüyalardan uyandıran, gelişiyle bütün karanlıkları aydınlatan adama ne olmuştu? Ne kadarda acımasızdı kapıyı ardına bile bakmadan çekip çıkarken. Sanki kalbini bir operasyonla aldırmış, hissizleşmiş, taş gibi kaskatı olmuştu.Hani boş bir odada bağırırsınız da, sesiniz boş duvarlara çarpıp gerisin geri döner, kendi sesinizle baş başa kalırsınız ya, öyle olmuştu, sesi adama bir türlü ulaşmıyor ona çarpıp geri dönüyor ve her defasında canı yanıyor, daha çok yanıyordu..Her gün biraz daha çok biraz daha çok...
 
Uykular delik deşik günler boş ve lezzetsiz, öyle dipsiz bir kuyunun içindeydi. İçinde bir yeri çok acıyor, sanki bir bıçak kalbine defalarca saplanıyor saplanıyordu. Hani en keskin bıçağınızla bir şeyler doğrarken elinize bir an sürtersiniz de canınız olabildiğince acır, o acıyla irkilirsiniz, sonra ne yapacağınızı bilemez de acıyı dindirmek için parmağınızı emersiniz acınız geçene kadar. Hani bir yerlere çivi çakarken tam da parmağınızın üstüne hızlıca o kör olası çekiçle vurursunuz ya...Ya da ayak serçe parmağınızı hızlıca kapının kenarına yanlışlıkla çarpar, deli gibi kıvranıp uğunursunuz da ilk başta verdiği acı..O ne müthiş bir acıdır!!! Ya da tam doğrulacakken pencerenin açık bulunan kanadına kafanızı hızla çarpar da, kafanız neredeyse delinmişcesine bir acıyla kıvranırsınız, bir süre tutarsınız da elinizi çekemezsiniz, ve bir süre bastırırsınız acıyan yerinize o ilk dakikalarda. İşte böyle bir şeydi içinde kanayan acı. Ama değil dakikalarca, günlerce aylarca aynı acıyla kıvrandı durdu kadın.
 
Nedendi? Bir anlam veremiyordu, sanki o tanıdığı bildiği, yüreği her kanadığında gölgesine sığındığı, göğsünde dinlenirken ruhunu okşayıp saran o sıcacık sevgi dolu adam gitmiş yerine bir başkası gelmişti. Şimdi bu yeni hayatıyla değişen kendini kör bir kuyunun dibindeymiş gibi hissettiren yaşama alışmak istemiyordu. Kendi kendine sorduğu cevapsız sorular aklını mantığını beynini zorluyor bu yeni hayata bir türlü adapte olamıyordu. Neden böylesi bir durumda, tam da ona ihtiyaç duyduğu tamamen kimsesiz kaldığı bir zamanda, neden gitmeyi tercih etmişti? Daha bir yıl önce annesini de kaybettikten sonra o değil miydi "Artık senin annen de, baban da, kardeşinde, hısım akraban da benim, ben senin her şeyinim" dememiş miydi? Şimdi neden onu cevaplanamaz sorularla baş başa bırakıyordu? Nedeeennnnnn?
 
Bir türlü o bildiği adama ulaşamıyordu.. Adam çoğu zaman yazdığı mesajları görüyor, ya cevap vermiyor, ya da kısa ve sert cümlelerle geçiştiriyor sorular yine cevapsız kalıyordu. Yine gece oluyor ardından yine sabah. Küçük kızı da okula gönderdikten sonra yapayalnız kalıyor saatlerce ağlıyor  ağlıyordu. Resimler, anılar, hepsi param parça her şey yarım her şey eksikti. Başkası mı var? diye düşündü ama düşüncesi bile midesini bulandırmaya yetti. Koştu lâvaboya hızla.. Biraz sonra kanepeye uzandığında yine aynı düşüncelerde savruldu durdu.. Acaba Ona da "Canım " diyor mu? Ona da sımsıkı sarılıp kokusunu içine çekiyor mu? Oooooffffff  "Belki de" dedi "benim acılarımdan, üzüntülerimden bunaldı, çok sıktım onu yeterince ilgi gösteremedim" diye düşündü "biraz uzak kalsın kafasını toplayınca dönecektir gidemez ki bizden, gitmemeli" diye düşündü...
 
Uzun bir aradan sonra bir umut ışığı doğdu "bu akşam eve geliyorum konuşalım" demişti adam telefonda. Heyecandan kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu kadının, ne yapacağını bilemedi bütün gün. Şöyle bir kendine çeki düzen verdi "kuaföre gitmeliyim" dedi aynaya bakarken, solmuş benzini görünce ürktü."Aman Allah'ım beni böyle görmemeli biraz bakıma ihtiyacım var" diye söylendi kendi kendine. Gün geçmek bilmiyordu, eve geldiğinden beri özenli bir masa hazırlamak için uğraştı durdu, akşam yemeği için her şey kusursuz olmalıydı, işler bitip rahatlayınca eşinin o çok sevdiği kırmızı elbisesini giyindi. Aynada kendini seyrederken aklına dün gece gördüğü rüya takıldı.
 
Yine karanlık sokaklarda koşturuyor sadece kalp atışının sesini duyuyordu ve ardından iki el sileh sesi duyuldu biri ona arkasından ateş etmiş sırtından vurulmuştu. Kürek kemiklerinin arasına isabet eden merminin ağrısını bedeninde hissederek acıyla uyanmıştı...Bir an durdu düşündü, niye böyle bir rüya görmüştü ki bu rüya diğerinden farklıydı."Amaaannnnn şimdi bunu düşünmenin sırası değil her şey çok güzel olacak " diye söylendi kendi kendine . Yüzündeki allığı tazeledi tekrar rujunu sürdü kirpiklerini kıvırdı kaşlarını taradı. Yüzüne her zaman ki o gül yüzünü aydınlatan gülümsemesini yerleştirdi.Artık hazırdı saat tam yediyi gösterirken zil çaldı.
 
Kapıyı açtığında boynuna sarılmak kucağına atlamak istiyordu, ilk evlendikleri yıllarda böyle yapmaz mıydı? Akşam olup işten eve döndüğünde onu sokaktan girinceye kadar pencerede bekler, zili çalınca kapıda karşılar, "hoş geldin canııımmmm" deyip sevgiyle boynuna sarılır kucağına atlardı. Ama sabretmeliydi eski günler geride kalmıştı, nezaketle kapıyı açıp karşıladı, ceketini alıp astı. Adam kapı açılıp da içeri girdikten sonra akşam yemeği için özenle hazırlanmış masayı gördüğünde dondu adeta. Kadın onu gözlemlemekte, ne tepki vereceğini beklerken "canım" demesini bekledi "harika bir masa hazırlamışsın, seni üzdüğüm için çok özür dilerim, biraz kafamı toparlamam gerekti"...Ama adam sus pus olmuş, kısa süren sessizlikten sonra gözlerini kadından kaçırarak "eee söyleyeceklerim var söyleyip hemen gideceğim kalacak değilim" dedi.
 
"Bak ben çok düşündüm, artık olmuyor, yapamıyorum! "
 
Kadın ona boş gözlerle bakıyordu, sessiz.!!!
 
"Olmuyor, karı kocadan çok baba kız ya da abi kardeş gibi olduk, bitmek bilmeyen sorunların dertlerin sana olan yaklaşımımla sana artık eşim mişsin gibi değilde abin ya da babanmış hissi duyuyorum sanki, artık arzu yok! Sana sarıldığımda daha çok acı ve üzüntü hissediyorum"
 
Kadın şaşkın, kadın bomboş, kadın donmuş, kadın bitmiş, sözü de bitmiş kendisi de karşısında duran adam neler söylüyordu böyle...Ne söylediğinin farkında mıydı???
 
" Gelecek ay boşanma davamız var, celp eline ulaşır bu gün yarın, şaşırma diye geldim." 
 
Dedi ve arkasına bakmadan çıkıp gitti...
 
Rüyasını düşündü, sırtında kürek kemiklerinin arasına giren merminin ağrısını şimdi tam kalbinin ortasında hissediyordu....
 
"Gözlerinin içi parlıyor" demişti adam "Ay gibi parlaksın ışık saçıyorsun"."Çok mutluyum" demişti kadın "Evlendiğimize inanamıyorum."
 
 
 
Toplam blog
: 42
: 1010
Kayıt tarihi
: 04.03.15
 
 

Kimi susar, kimi çok konuşur, kimileri de yazar... Yazan olmayı, sevincimi, öfkemi, kavgamı, üzün..