Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '08

 
Kategori
Anılar
 

Şimdi o çocuklar 40 lı yaşlarını sürüyor

Şimdi o çocuklar 40 lı yaşlarını sürüyor
 

Atatürk


Anılarımda gezinmek artık beni yoruyor.
Düşünceler beynimin içinde öyle hızlı dolaşıyor ki zamanı yitirdiğimi sanıyorum...
Ve Atatürk'ü özlüyorum.
Bize bıraktığı mirası koruyamadığım için utanıyorum...
Değer bilmeyen elindeki değerleri koruyamayan insanlar olduğumuz için utanıyorum...
Birdenbire gelmedik bu günlere.

Önce erkek çocuklar için kamplar açıldı sayfiye yerlerinde. Etrafı tel örgülerle çevriliydi. Kimseyi yaklaştırmadılar ve bizler uzaktan seyrettik.

Matematik öğretmeni olmama karşın, dersler boş geçmesin diye branşımın dışında birçok derse girdim. Tarım, resim, elişi, tarih, edebiyat ve İngilizce gibi. Hem de hiçbir ücret almadan. Benim gibi diğer arkadaşlarım da öğrencilerimizin daha iyi yetişmeleri için hiçbir fedakârlıktan çekinmediler. Ve bizler bir birey, bir insan yetiştirme çabası içindeydik.

Tel örgünün dışına çıkan o çocuklar bize tepki göstermeye başladılar.

Geceleri evlerimiz taşlandı.

Yılmadık.

Bir gün edebiyat dersinde Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitleri şiirini inceliyoruz. Şiirin içinde vahiy sözcüğü geçiyor. Ben sordum öğrencilere “vahiy ne demek?” diye. Bir tanesi: “Vahiy tanrı tarafından peygamberlere verilen bir düşünce, emirdir.” Öğrencinin birisi hemen parmak kaldırdı. “Tanrı diyemez Allah diyecek” dedi. “Neden” diye sordum. “Ben bizim mahalledeki caminin imamına sordu. Tanrı denmezmiş Allah denirmiş” diye yanıt verdi. Diğer öğrenciler de tartışmaya katılınca ben de “Ben bunu öğreneceğim. Ondan sonra tartışırız” dedim. Zil çaldı öğretmenler odasına gittim. Öğretmenler odasında merkez camiinde vaiz olan bir din bilgisi öğretmeni, okula yeni atanan bir başka din bilgisi öğretmeni ve bir İngilizce öğretmeni oturuyordu. Hemen sordum; “Ben Tanrı sözcüğünü kullanabilir miyim? Derste vahiy sözcüğünü açıklarken bir tartışma çıktı. Öğrencinin birisi Tanrı sözcüğünü değil Allah sözcüğünün kullanılması gerektiğini, mahallesindeki caminin imamının öyle söylediğini söyledi. Sınıfta tartışmanın büyümemesi için onlara bunu soracağımı söyledim. Ama bence bu açıklamayı sizlerden birisi yaparsa daha iyi olur diye düşündüm.” Merkez cami vaizi olan arkadaş diğerine döndü; “O sınıfa sen giriyorsun değil mi? Bunu daha önce de konuşmuştuk. Tanrının birçok adı vardır. Bu adların hepsi de kullanılır. Neden çocukların kafasında kavram karmaşası yaratıyorsun? Şimdi ilk dersinde bunu düzeltmelisin ki, diğer öğretmen arkadaşlar böyle tartışmalarla zaman yitirmesin ve yanlış anlaşmalar olmasın.”

Bir daha o sınıfta öyle bir tartışma çıkmadı ama öğrencilerin de ikna olup olmadığını bilmiyorum.

Çünkü aynı sınıfın bir aralar Turizm dersine de girmişti. Bana öğrenciler türbe ve yatırları ile anlatılan mucizeleri anlatıyorlardı. Birçoğunda onları ikna etmekte zorlanıyordum. Hani imdiler Çanakkale Savaşını kazananların askerlerimiz değil de türbelerden bir toz bulutu gibi Çanakkale’ye giden yatırların olduğunu savlayanlar gibi.

Bir başka sınıfta Devrim Tarihi dersini veriyorum. Konu Kurtuluş Savaşının nedenleri. Öğrencinin bir yerinden fırladı; “Bırakın şu tek gözlü deccalı. Bıktım artık.” Dedi. Bu öğrencinin üç yıldır matematik derslerine giriyorum. Çok başarılı bir öğrenci. Bütün saçlarım dimdik olmuş, gözlerim yuvalarından fırlamış, dehşet içindeyim. İlk kez böyle bir tümce işitmişim. Sesimin çıktığı kadar haykırdım; “O tek gözlü deccal olmasaydı sen şimdi kimin çocuğu olurdun. Nerede nasıl yaşardın? Hiç düşündün mü?” Ve o çocuk Yıldız teknik Üniversitesine gitti makine mühendisi oldu. Daha sonra okula ziyarete geldiğinde, boğaz sırtlarına oturup da dua ile boğazdan geçen Rus gemilerini batıracağını iddia etti. Şimdi nerelerdedir bilmiyorum ama bu güne dek dua ile batan bir Rus gemisi duymadım.

Daha sonra bir başka okulda öğrencilere bir anket uyguluyorum. 15 yaşındaki öğrenciler; “Ölümden korkuyoruz.”, “Öldükten sonra cehenneme gideceğimiz düşünmek bizi dehşete düşürüyor.”, “Annemizin ve babamızın ölmesinden korkuyoruz.” , “Çok günah işlediğimi düşünüyorum. Bu günahlardan kurtulamayacağım cehenneme gideceğim.” Bunun gibi sadece ölümü düşündüren birçok sözcük. Bu çocuklar 15 yaşında ve bunlara karamsar olmalarını öğreten de bizleriz. Anket sonuçlarını bir psikoloji öğretmeni arkadaşa okuttum. Bana “Tüm okullarda öğrenciler böyle karamsar. Çok düşündürücü bir durum. Acaba 13 Eylülün getirdiği bir sonuç mu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Çözüm nedir karar vermek zor.”

Bunlar anılardan birkaçı. Bu duruma birdenbire gelmedik. Hani diyorlar ya “Adım adım” geldik. Ve adım adım gidiyoruz bir yerlere.

Oysa Aşık Veysel ne güzel söylemiş: “Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz gece/İki kapılı bir handa/Gidiyorum gündüz gece.”

İktidarlarını kendi mutlulukları üzerine kuran insanlar birçok olayı görmezden gelip sadece kendi bildiklerini uygulamakta direniyorlar.

Peki, ne zamana kadar?

 
Toplam blog
: 222
: 1359
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Matematik öğretmeniyim. Liselerde okutulan MEB Talim Terbiye Kurulundan onaylı matematik ders kit..