Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '11

 
Kategori
Anılar
 

Şimdi olmaz Bayramdan sonra…

Şimdi olmaz Bayramdan sonra…
 

İsmet Paşa ve eşi Mevhibe Hanım. Resim internetten alıntı


Ramazanı bir atlatalım bakarız.

Nesine?

Acil tehlikeli bir dönem mi ki atlatmaya çalışıyoruz?

Önümüzde ne duruyorsa elimizle öteye itiyoruz.

Erteliyoruz.

Ben ertelemiyorum; eylül ayının ortalarına kadar sürecek olan “İnşaat yasağının” sona ermesini bekliyorum. Köydeki evin eften püften camını çerçevesini onarmak için çünkü eli uzun yiğitlere ayıp oluyor.

Ayıp olan nedir?

“Hanım abla sen bizi ciddiye almıyorsun galiba bak böyle olmuyor ama bir üflüyoruz kendimizi içerde buluyoruz.

Zevkli olmuyor senin anlayacağın; yanımızda tekmil alet edevatımızı getiriyoruz. Aramızda iddiaya tutuşuyoruz; hangimizin eli daha çabuk; hangimiz demir parmaklıkları daha çabuk duvardan sökecek, panjurları yamultacak falan diye…

Hevesimiz kursağımızda kalıyor. Tırnak makası aletimiz olunca imajımız çiziliyor. Sen bizle dalganı mı geçiyorsun?”

Haşa! Öyle bir niyet gütmüyorum ama benim de elim kolum bağlı. Millet: Niyetli gündüzleri istirahate çekiliyor. Tadilat bahanesiyle sessizliği; uyuyan yaşamı rahatsız etmeye kimin hakkı olabilir?

Ayrıca bu işin cezası var durduk yere sabıkalı olmaya hiç niyetim yok.

Aldığım yanıt beni yaralıyor.

“Senin dediğin olsun be ablacım; bu zamanda zaten herkes kendini düşünüyor. Biz bekleriz lâkin senin ambarların tam takır kuru bakır kedi köpek mamasından ütülü çarşaflardan başka bir şeyin kalmamış.

Televizyonun Westell marka hemi de obez; gazete kuponlarını biriktirerek aldığın besbelli; jilet gibileri piyasada cirit atıyor.

Al tak duvarına; bizim için de taşıması kolay olsun.”

Birçok konularda olduğu gibi bu konuda da ihmalkârlık işte…

Karanlıkların gölge emekçileri gözlerimi açtı. Adamlar haklı.

İki adım ötede büyüğüm dayım: (Gel kızım iki laf edelim. Anlatmak istediklerim senin de bilmediğin çok şey var der durur) Yazları birkaç haftalığına köye uğrar çok birikimli adamdır.

Bir zamanlar anlattığı bir anısından sonra günlerce deneyler yapmama rağmen- soymak fiiline soyunmuş-başarılı olamamıştım.

İzmir Ticaret Odası: İsmet İnönü ve zevcesi Mevhibe Hanım’ın şerefine bir kutlama yemeği verir. Sıra meyve faslına gelince bir duraklama olur. Masada alımlı bir tabağın içinde sunulan bardacıklara dokunmazlar. Bir müddet sonra Mevhibe Hanım: Çatal bıçak isteğini sessizce dile getirmeyi başarır. Meyveleri dörde böler; yeşil elastik kabukları çatal bıçak yardımıyla soyduktan sonra Paşa’ya sunar.

Olayı dikkatle izleyen davetliler: Maharetli ellerin başarıyla sonuçlandırdığı gösteri sonrası “Bardacıklara -taze yemiş, incire-” Dokunmazlar hatta denemezler. Paşa ve zevcesi kendi usullerini denemekte bir sakınca görmezken; diğer konuklar alışageldikleri -elle kabuk soyarak yemek- yöntemi uygulamaktan çekinirler.

Herkes birbirinin gözünün içene bakar.

Sıra acı kahveye gelince masa toplanır. Bardacıklar çeker gider.

Denemeden bilinmiyor.

Ertelemek de çözüm getirmiyor. Bir Bayram bittiğinde diğeri kapıda bekliyor.

Bu akşam dayımlara uğrayacağım; hallerini hatırlarını soracağım.

Dağarcığında kim bilir; bilmediğim daha neler var; şansım varsa yorgun değilse belki anılarından bir kaçını benimle paylaşır.

Her zaman olduğu gibi yengem yine uyaracaktır.

“Aman Necdet; bırak şu eskimişleri; eski çamlar çoktan bardak oldu”

Diyecek. Ben de “Keşke bardak olabilselerdi; yana yana kül oluyorlar canım yengem” Diyeceğim.

Dayım da ikimize aldırmadan, anlatmaya devam edecek.

Umarım.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Doğum günün kutlu olsun “Nano Kız” Seni çok seviyoruz.

Alev Meisel/ İnternetli Köy

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..