Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Şimdi sahilde olmak vardı

Şimdi sahilde olmak vardı
 

"Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım…"

Bir süre İstanbul’dan uzakta kalmış, şehrin hasretini yüreğinde hissetmiş insanların dudaklarından düşmeyecek bir şarkı…

Gerçi İstanbul’un içindeyken, gözümüze batan aksilikler, yanlışlıklar, düzensizlikler yüzünden sürekli onun için "artık yaşanmaz bir şehir oldu" deyip dururuz ya…

Yine de bir tatile, sıla ziyaretine gitiğimiz zaman, şöyle bir 10-15 gün uzak kaldık mı, özleyiveririz bu kenti…

Kavurucu sıcakların etkisinden hâlâ kurtulamadığımız şu Ağustos’un son günlerinde, "şimdi bir sahil kentinde olmak vardı" diye sızlandığım çok oluyor.

Deniz, kum, güneş, havuz, eğlence, gece hayatı, diskolar, barlar, yaz aşkları, birileri tarafından Ege ve Akdeniz boyunca her yerde, her akşam hakkıyla yaşanırken, biz de burada siyaset çarkının arasında ezilmemek için uğraşıp duruyoruz.

Siyasetten uzak bir gençlik veya nesil ortaya çıkardığı gerekçesiyle suçlanan 82 Anayasası’nın günahını alıyoruz çok zaman. Herkesin politikayla uğraşması memlekete ne kazandıracaktı ki…

Üstelik insanların politikadan anlaması başka, politikayla uğraşması başka, politikaya bulaşması başka, politikaya esir olması başka bir şey…

Renklerine gönül verdiğimiz bir takımı tutar gibi, eğrisine doğrusuna bakmadan bir siyasi partiye veya görüşe bağlı kalmanın, denize düşenin yılana sarıldığı gibi ona sarılmanın, karşı taraftakileri de başı gözü yarılacak taraftar, hatta hiç olmasalardı düşüncesiyle, yok edilmesi gereken bir haşere gibi görmenin, demokratik, özgürlükçü ve sosyal hayat açısından işe yarayan, mutluluk getiren bir siyaset anlayışı olduğunu sanmıyorum.

Ayrı ayrı saflarda yer tutmayı o kadar benimsemişiz ve buna o kadar alışmışız ki, bu körüklemeyi yapan herkesi de el üstünde tutuyoruz. Bizi birbirimize yaklaştıran, aklı başında, olabilir ve olması gereken şeyler söyleyenleri de duymazdan gelmeyi tercih ediyoruz.

"Demokratik olgunluğumuzu pekiştirdiğimizde, birbirimizden kuşku duymak yerine birbirimizi daha iyi anlamaya çalıştığımızda, düşüncelerimizin farklılığından kaynaklanan dinamizmi harekete geçirdiğimizde, ülkemizin bütün problemlerinin üstesinden gelmek, hiç de zor olmayacaktır."

Buna benzer cümleleri yazılarımda çok sık tekrarlıyorum. Ancak bu okuyanlara mutluluk vermiyor. Arayı açan, kızgınlığı körükleyen, sınırları zorlayan, aşağılayıcı, suçlayıcı, hakaret edici cümleler içeren yazılar, daha çok pirim yapıyor.

Bu sadece benim ve benim gibi düşünen blog yazarlarının şanssızlığı değil. İşte Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert’in yukarıdaki sözleri de ulusal basında, televizyonlarda hiç rağbet görmedi. Asker sözünün ilâhî emirlerden daha keskin kabul edildiği günümüzde, insanlar gururlarını okşamayan sözlere önem vermiyorlar.

Ne yazık ki kendilerinin gururlarını okşayan o sözler, öbür tarafta sayıca çok daha fazla kişinin onurunu incitiyor, onları yürekten yaralıyor. Acı olan şudur ki, zaten gururlarının okşanması, o incinen onurlar yüzündendir.

Anlayışsızlığın böylesini, peşin hükümlülüğün bu kadarını gördükçe, “şimdi yazlıkta olmak vardı” diye düşünüyorum.

Türkiye’de siyasetin şu veya bu tarzda şekillenmesinden endişe duyan kaç kişi vardır? Hangi yönetim gelirse gelsin, düzenleri, yaşam tarzları ve imkânları hiç değişmeyecek olan kesim için, hayat kendi seyrinde devam edip gitmektedir.

Bu durumu kendine dert edinenlerin de çoğunluğu, çıkarlarına yönelik bazı azalmalar olacağından dolayı homurdanmaktadırlar.

Geri kalan idealist azınlık, sırf inandığı ve savunduğu soyut bir düşüncenin peşinde, gereksiz bir eziyet çekmekten başka bir şey yapmamaktadır.

Kendi kendimizi tatminden öteye geçmeyen bu heyecanı olsun birbirimize çok görmesek olmaz mı?

Not : Görüntü, yeniresim.'den alınmıştır.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..