Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '15

 
Kategori
İlişkiler
 

Şimdi yavaşça elinizdeki kumandayı yere bırakın

Şimdi yavaşça elinizdeki kumandayı yere bırakın
 

Televizyonu hayatımdan çıkaralı uzun bir zaman oldu.
 
Sadece akşam haberlerini izliyorum o kadar. O da olan bitenden haberim olsun diye yoksa içimizi açacak haberler dinlediğimizden ya da bize bir şey kattığından değil.
Hem dünyaya hem de ülkeme bakıyor, daha beter geriliyor ve üzülüyorum.
Bazen ilk haberleri dinledikten sonra sonunu bile beklemeden kapatıyorum. Akşamlarımı daha çok müziğe, kitap okumaya ayırıyorum. Aile ya da arkadaşlarımla bir arada olarak ve eğer iyi bir film ya da oyun gelmişse sinema veya tiyatroya giderek değerlendiriyorum.
Bazen de gözlerimi kapatıp sadece kendimi dinleyerek...
 
Şimdi bu dediklerim ukala dümbeleklik gibi algılanmasın. 
Ben çok entelim, çok bilgiliyim vs.  değil...
" Böyle yapmayanlar  ayyy ne cahil, ne banaall "  tarzında birisi de değilim.
Sadece televizyonu hayatından çıkarmanın -hatta diğer teknolojik aletleri de - insana nasıl bir huzur, dinginlik ve aynı zamanda bir farkındalık yarattığını, bir bilinç açıklığı, rahatlama ve 
boşalma imkanı yarattığını anlatmaya çalışıyorum. 
 
En azından benim deneyimim bu yönde...
 
Kadınların dizi manyaklığına ve erkeklerin de futbol takıntılarına anlam veremiyorum gerçekten.
Tabii insan akşam eve geldiğinde stresini azaltacak, kendisini eğlendirecek bir şeyler izlemek isteyebilir. 
Ama bir ölçüsü olmalı değil mi? Kendine ait olmayan, başkalarının kurgu hayatlarında yaşamanın ne anlamı var?
 
Bunları gerçek gibi yaşayan, izledikleriyle uyuşan ciddi bir kesim var.
Falanca dizinin bilmem kaçıncı bölümünde ne olmuş? Ya da ilerleyen bölümlerde ne olacak? 
Bir sürü yalan, dolap, entrika...
 
Kadınlar aslında bu dizilerde olmak istedikleri insana ya da sahip olmak istedikleri yaşama mı özeniyorlar acaba? 
Yaşanamayan aşklar, yenilip de sindirilememiş laflar, içinde yaşanmak istenen güzel evler, giyilmek istenen güzel kıyafetler ekrandan izleyenin evine, ruhuna girerek bir nevi tatmin duygusu mu sağlıyor? 
Öyle bir raddeye gelenler var ki, dizi bitince bittiğiyle kalmıyor. Dizilerdeki hikayeler gerçek hayatlara etki ediyor. 
 
Erkeklerin durumu da ayrı bir patoloji...
Erkekler, bir de kadınların bu dizi takıntısına da burun kıvıran ve aşağılayan bir tavırla laf ederler hani...
" Yahu ne izliyorsunuz böyle saçma sapan dizileri...!!! " 
 
Eee, siz değil misiniz bir topun kaleden kaleye gidiş gelişini tam 90dk. boyunca gözünü ekrandan ayırmadan izleyen?
Hadi izlerken keyif veriyor, adrenalin ihtiyacını gideriyor anlarım. Sonrasındaki maç tekrarlarını, aynı pozisyonun yüzlerce kez ağır çekim halini izleten, bunların üzerine saatlerce yorum yapan programları izlemek niye? 
 
Pozisyon ofsayt mıydı, değil miydi?  Hakem kırmızı kartı göstermeli miydi, göstermemeli miydi?
Sanırsın ki, tekrar tekrar izlenip, yorum yapılınca oyuncu ofsayttan çıkacak ya da hakem kırmızı kartı tekrar cebine sokacak? 
 
Erkeklerin de spor, özellikle de futbol yoluyla tuttukları takım ve oyuncuları üzerinden kendilerine bir tatmin sağladıklarını düşünüyorum.
İhtiyaç duyduğu rekabeti , hırsı, güçlü olma ve güçlü hissetme isteğini, rakibi yenme arzusunu ve yaşamak istediği heyecanı bu yolla tatmin ediyor. 
Kadınların dizi izlerken akıttıkları gözyaşları ya da kahkahaları nasıl bir dışavurum ve tatmin sağlıyorsa, erkeklere de maç ya da yorum izletken bol bol küfretmek aynı tatmini sağlıyor.
 
Böyle geçen saatler boyunca herkes kendi alanında ama ekranda izlediği kendisinin içinde var olmadığı sunni bir ortamda " var" olup, gidip uykuya yatıyor. 
 
Başında da dediğim gibi, evet, hayat çok zor ve ağır. İnsan hafiflemek ve kendini mutlu etmek istiyor ama bu kendimizi bu kadar pasivize ederek olmamalı diyorum ben.
Hani insan kendini de yaşamalı, çevresini görmeli, başka tatlar ve heyecanlar yaratmalı.
Önüne konanı yemek yerine yeni keşifler, yeni tercihler yapmalı.
 
Başkalarının benzer kurgularında yalnızca izleyiciyiz ama tamamen gerçek ve biricik olan yaşamımızda başroldeyiz. 
Esas filmi ve heyecanı kaçırmayalım.
 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..