Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '08

 
Kategori
Blog
 

Simyacı ile blog söyleşisi (1)

Simyacı ile blog söyleşisi (1)
 

Simyacı Ressam Bülent Göncü'nün bir resmi: Ruhların değişim dansı


- Siz ‘’Simyacı Ressam’’ olarak tanınıyorsunuz? Bu özellik sizinle neden bu kadar örtüştü?

- Evet, resim sanatında simya’yı temel aldım ve tanrı, doğa ve insan üçlemesi arasında evrenin varoluşundan beri tartışılan uyum sorunlarının çözümlenmesi sürecini resim diliyle ortaya koyuyorum.

- Simya’yı öncelikle açıklamak gerekir diye düşünüyorum.

- Simya en yalın tanımıyla bir sanat ve teknik olarak ifade edildiğinde amacının madde içindeki altını ortaya çıkarmak olduğunu söyleyebiliriz.

- Bu süreç nasıl gelişiyor?

- Simya’ya tarihsel süreçte baktığımızda simyacılar, en önemli şeyi aradılar. Bu ‘’Felsefe Taşı’’ idi. Bu taş maddeyi altına çevirecekti ve bundan elde edilen iksir ise insanı ölümsüzlüğe kavuşturacaktı.

- Neden buna ihtiyaç duyuyordu ki Simyacı?

- Simyacı’ya göre madde hastadır. Ancak bu madde iyileştiğinde altın ortaya çıkar.

- Siz hep söylersiniz. ‘’Benim işim insanın içindeki altını ortaya çıkarmaktır’’ diye. Bu nasıl gerçekleşiyor.

- Simya bir yönüyle bir dönüşüm, dönüştürme sanatıdır. Kirli ya da hasta olanı birçok süreçten geçirerek, mükemmel olana dönüştürmeyi amaçlar. Bakın, insan dünyaya geldiğindeki saflık ve arınmışlık dünyasını bu yaşam sürecinde hızla yitirmeye başlar ve çevresindeki dogmatik düşüncelerle ve tabularla bir süre sonunda kendi öz (çocuk) kimliğinden kopar. Ve sancılı bir süreç başlar insan için. Artık o kirlenmiş, hasta düşüncelere sahip bir maddeye dönüşmüştür.

- Yeniden öz’e dönmesi için ne yapması gerekir?

- Yeniden Öz’e doğru bir yolculuk yapması gerekiyor. Hatta cenin konumuna kadar gidebilmeli insan. Kirlenmesine ve hastalanmasına neden olan algılamalarını yeniden değiştirerek, içindeki gerçek altını bulması gerekir. O zaman tanrı, doğa ve insan üçlemesindeki birliği ve bütünlüğü hissedebilir ve yaşamı anlam kazanır.

- İnsanın bunu tek başına başarabilmesi için Simyacı olması gerekir. Simyacı olabilmek için üç şeye gereksinmesi vardır. Çok güçlü bir inanç, istikrarlı bir kararlılık ve kelimelerin gücüne sahip olabilmek.

- Peki, insan nasıl farkına varır kirlendiğinin ve hasta olduğunun.

- Yaşamı anlamını yitirmiştir. Yalnızlık duygusu içindedir. Her şeye ve herkese kuşku ile bakar. Tanrı’ya ve doğa’ya tepki duyar. Kendini ve başkalarını aşırı eleştirir. Tatmin olma duyguları zayıflamıştır. İşleri, çevresi, doğa ona sürekli karşı çıkmaktadır.

- Anladım. Peki bu aşamada ne hisseder insan.

- Önce çok kızar, öfkelenir. Sürekli başkalarını suçlar. Giderek yalnızlaşır. Haklıdır ama mutlu değildir. Farkındalık başlar bu süreçte, olaylar ardı ardına yaşanınca bir neden-sonuç ilişkisini sorgular. Mantık örgüsü içinde çözmeye çalıştığı halde daha yoğun bir şekilde sorun üretmeye başlar. Sorunlar, onu yüzleşmeye doğru hızla sürüklemeye iter.

- Yüzleşmek, insan için en zor sınav olsa gerek.

- Doğru. Ancak evrensel yasada; bilgi şöyle gelir. ‘’Siz bu dünyaya yüzleşmek için geldiniz. Seçtiklerinizle siz yüzleşeceksiniz. Ret ettiklerinizle de evren sizi yüzleştirecektir. Bu sınavı vermeden mutlu doğruya ulaşmak imkansızdır.

- Çok önemli bir noktaya işaret ettiniz.

- Evrenin yasası, bizim kendi düzenimiz için yaptığımız yasalardan çok daha mükemmeldir. İnsan, bu dünyada hep dünyevi yasalar çıkartmıştır. Ancak bu yasalara dahi uymak, kendilerine zor gelmektedir. Özellikle etki-tepki yasası işlemektedir bu dünyada.

- Nedir bu etki-tepki yasası?

- Tipik örnekleri çok sayıda var gazetelerde. Sevgi-Nefret, Namus-Cinayet, Türban-Laiklik, Fakir-Zengin ve çokca kavramsal etki-tepkiler dünyasında yaşıyoruz.

- Peki buna karşı evrensel yasa ne diyor?

- Evrensel yasa ‘’çeşitlilik, zenginliktir’’ diyor. Bir fil ile sivrisinek, farklı bir madde boyutunda olduğu kadar aynı ölçüde eşittir. Siz bir Fil ile Sivrisinek’e aynı şekilde bakarsanız, adil olursunuz. Sivrisinek için verdiğiniz her tepki, sivrisinek için size karşı bir tepki doğuracaktır.

- İlginç. Olaya bir başka açıdan bakarsak, herkes özgün ve özeldir evrene göre.

- Evet, bir okyanus içinde sınırlar yoktur. Okyanusta balina ve hamsi, bu sınırı olmayan okyanus içinde yaşarlar. Bu yaşam döngüsü içinde varlıklarını korkusuzca sürdürürler.

- Çok doğru. Oysa bizim sınırlarımız çok katı.

- Tabii sınırlar beynin içinde olduğundan dışarıda sınır varmış gibi hareket eder insan. Oysa biz boğazda denize girdiğimizde gerçekten okyanusun her yanına girmiş oluyoruz. Çünkü orada sınır yok, sınır bizim beynimizde.

- Başka ortak özellik nedir evrensel yasada bizlerin algılaması için.

- Herkesin eşit 24 saati vardır. Bu eşit ve adaletli bir zaman dilimidir. Ve zaman göreceli bir kavramdır. Mutsuz bir dakika ile mutlu bir saat arasında ne fark vardır.

- Birinden kaçmak, diğerinde hep kalmak istersiniz.

- Evet, kırmızı ışıkta bir dakika beklemek zor gelir insana ama sevgilisiyle saatlerce olmak keyif vericidir, bitmesini istemez.

- Sanırım bu uzun bir söyleşi olacak. Henüz resimle ilgili simyacı görüşlerinizi alamadım.

- Tabii. Resim tuale fırça ile boya sürmekten ibaret değildir. Simya, uzun bir süreçtir. Aslında Simyacı’nın gerçek amacı altını bulmak değil, bu süreçte evrenin ve insanın mükemmelliğini keşfetmek, ortaya çıkarmaktır.
DEVAM EDECEK...

 
Toplam blog
: 137
: 1054
Kayıt tarihi
: 05.01.07
 
 

1951 İstanbul doğumluyum. Bireysel ve Kurumsal Gelişim Danışmanlığı, Moda Tasarımı ve Marka Danışman..