Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Sinan'ın sokağı

Sinan'ın sokağı
 

rainman


Paltosuna ellerini sokmuş, çiseleyen yağmurdan mı bilinmez hafif sinmiş, düşünceli görünen adam ıslak sokağın ortasından yürüyordu. Sokak lambalarının güvensiz ışığı kaldırım taşlarında göz kırptıkça, yer hafiften dalgalanıyordu. Ayakları ışığın izlerinde, akan düşüncelerini takip etti.

“Daha fazla sürmemeli” Kafamda binlerce kez verilmiş kararlar nafile… her şeye rağmen burada bir hayat var. İnkardan geçen yollar kötü bir rehber elçiliğinde bilinmez sokaklarda dolaşıp hep aynı yere varıyor. Şimdi durduğum meydan gibi; ıssız, ıslak, Arnavut kaldırımı eski günlerin dokusunu taşıyor ve derin sessizliğiyle de korkutucu… Ben ne yapıyorum? Nereye gidiyorum? her şeyi bırakıp sonsuza kadar yürüyecek miyim? Bu her şeyden çok kendime ihanetim. Aklım ve kalbim bölünmüş durumda ve aralarında sağır sessizliğiyle kendi içinde huzurlu bir kara delik var. Suçluluk, panik, utanç, kural, korku… hiçbir şeyin bulunmadığı küçücük ama her şeyi yutabilecek kadar aç. Her şeyin üzerini silebildiğim yer. İşte sorun bu; içimde her şeyin üzerini çizebildiğim bir yeri buldum. Her şey; beni ben yaptığımı düşündüğüm tüm tanımlamalar. Bu kör odada olduğumda benden geriye ne kaldığını bilemiyorum. Kim olduğumu, doğru ve yanlışlarımı hatırlayamıyorum. Sanki bir yerlerde gizli bir çizgiyi geçtim ve boyut değişti. Eskiden varolan her bir şey yerli yerinde dursa da ve ben aynı oyunu ezberden tekrar etsem de her şey farklı artık. Üstelik tek bir adımla Deborah’ın dünyasına geçiyor ve bambaşka bir kişiyi, duyguyu, hayatı var / mış / gibi yaşıyorum. İki hayat arasında gidip gelen de, bu sınır bölgede duran da benim. Keşke herhangi birinde kalabilsem böylece diğerlerinin çekiştirmelerinin yükünü hissetmem.

Adımları onu arabasına getirdi. İtirazsız, itaatkar ve otomatik bir hareketle anahtarlarını çıkardı. Loş sokakta tam seçemese de dokunarak doğru tuşu buldu ve kapıyı açıp içeri girdi. Kapının kilidine bastı. Islak paltosunun ağırlığını, üşüyen ellerini hissetmek iyi geldi. İçeride öylece oturuyordu, ne ısınmaya nede paltosundan kurtulmaya çalıştı. Kitli kapı ona yetti. Yağmurun ve ışığın sokaktaki hareketlerini izledi, sessizliği dinledi ve araba camından kayan su damlacıklarını takip etti.

“İşte şimdi anın içindeyim. Üşüyor, dinliyor ve bakıyorum. Başka hiçbir şey düşünmeden deneyimliyorum bunları…

Tek başınayım ama o kadar da yalnız değilim. İşte bu duygu yeni sanırım. Yalnız olmaktan ürkmemek. Hemen arkasından ürkmemekten korkmak. Ne yapacağım şimdi duygusu. Bilemediğim alanda olmak, kontrol edememek veya daha da iyisi veya kötüsü /duruma göre değişir/ etmemek… Tıpkı ortağımın ayrılmak istediğini söylediği gün ki gibi hissediyorum. Gitmesini istemiyorum, gitmesinden korkuyorum. Her ikimizin de iyiliği için olsa bile “gitme” demek istiyorum. Yan yana durmaktan, aynı anda aynı yöne bakmaktan güç aldığımı daha derinden fark ediyorum ve “şimdi ne yapacağım” diyorum. Yaptığım hiçbir plana rasyonel olarak engel bir durum değilken yine de korkuya kapılıyorum. Farklı olan; buna izin vermem. Artık bunu deneyimlemeye açık olmam. Yakın ama uzak kadınlar, soluk bir resim gibi ailem, bir türlü tam tutunamadığım işim, değişen dostlarım… Hayat bana 30’umdan sonra yeni şeyler öğretiyor. Açmak ve kabul etmek mi yoksa nafile direnmek mi… Tek bir cevabın saklı olduğu sorular soruyorum. Bir korkuyor bir de cesaretle kendimi iteliyorum… Aklımın bir heyecanlı ve bir çökkün dehlizlerinde görünüp kayboluyorum…

 
Toplam blog
: 11
: 585
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

Felsefeyi bitirdim önce, Psikolojik Danışmanlık, aile terapisi, pozitif psikoterapi, TA ve hayatımı ..