Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '07

 
Kategori
Felsefe
 

Sindrella

Sindrella
 

“Çok eskiden ülkenin birinde Sindrella isimli talihsiz bir genç kız yaşıyordu. Annesi, bu kızı doğururken ölür. Annesi ölünce babası, başka bir kadınla evlenir” diye başlıyor masal. Bu masalı, ülkemizde filmi de yapıldığı ve çok kişi tarafından iyi bilindiği için çok ayrıntılı anlatmıyorum. Dünya sinema tarihinde onlarca Sindrella filmi çevrildi. Ama hiçbirinde gerçekler açıklanamadı. Bu masalda insana ilişkin çok önemli evrensel bir kural var.

İnsanları başta talihsiz olarak yargılamamak gerekiyor. Çünkü bir insanın talihli veya talihsiz olduğuna zaten dünyaya doğmadan önce karar verilmiştir. İnsanın şu anda bulunduğu durumunun içine bakıp da onu neye göre talihsiz diye nitelendirebiliriz? Neden talihsiz Sindrella? Bir kere burada bir insana ilkönce talihsiz kelimesinin nasıl yakıştırılabileceği konusunda düşünmek gerekiyor. Bir insan fakirse gerçekten talihsiz midir? Masaldaki ülkenin anlamı ise şudur; bu ülke denilen kavram bütünüyle yaşadığımız toplumu gösteriyor. Hangi toplumda yaşıyorsak ya da ailenizin içindeki, yani sizin için önemli olan kalabalığı anlatmak istiyor.

Sindrella’nın kardeşleri aynanın karşısında süslenmekten başka hiçbirşey yapmıyorlardı; Aynanın karşısı demek, burada çok önemli büyük bir işlem var. Bir insan aynanın karşısına baktığında kendisini fiziksel olarak düzeltmeye çalışır. Bir de kendi içindeki aynaya bakıp içini düzeltmesi gerekiyor. Burada ayna ile anlatılmak istenen bu işte. İşte Sindrella dışınla değil içinle uğraşan insanı, diğer üvey kız kardeşleri de fiziksel olarak dışınla uğraşanları simgeliyor. Asıl güzellik içimizdedir.

Bütün masalın kendisinden çıkarılabilecek ders şudur; İnsanın içindeki güzellik öylesine büyük bir enerjidir ki, birçok masalda bu anlatılmak istenir. İşte bu özellikteki bir insanın gerçek nur’unun ya da gerçek renklerinin parlamış olduğu zaman, bütün güzel şeyleri hayatına nasıl çekeceğini anlatıyor. Masalın özü budur.

Birgün evlerine saraydan bir davet gelir. Sarayda Kralın oğlunun şerefine bir davet verilecektir ve bu partiye evlilik çağındaki bütün genç kızlar davetlidir. Burada insanlar arasında bir şeçim yapılması olayından bahsediliyor, fakat buradaki olay fiziksel olarak bunu gösteriyor. Yoksa biz içimizde bir seçimi yapmamız gerekiyor. Yani insanları ayıklamamız gerektiğini öğretiyor. İşin bu kısmı çok önemlidir. İnsanları ayıklarsak içimizdeki gerçek pırıltıyı bulabiliriz. Masaldaki Prens te çevresindeki birçok insanı ayıklayarak gerçek pırıltıyı buluyor.

Sindrella elbiseleri olmadığı ve davete gidemediği için üzüntüsünden ağlıyordu. İyiliksever bir peri tesadüfen onu dinler. Aslında tesadüf olan hiçbirşey yoktur. Sadece onun içindeki ışık onun hayatına güzellikleri getiriyor. Bu bölümde de bu anlatılmak isteniyor. Bildiğiniz gibi masalın da özü bu. Burada peri denilen şey, insanın içindeki ışıktır. Peri de zaten bu ışıkla herşeyi yapabileceğini söylüyor.

İyilik perisi ona gülümser ve “ Seni, iyi kalpliliğine güzelliğine yaraşır hale getireceğim. Şimdi git bana bahçedeki en büyük balkabağını getir! der. Daha sonra kediye döner ve ondan kendisine yedi tane fare getirmesini ister. Sonra iyilik perisi sihirli değneğini havaya kaldırır ve bir işaretiyle balkabağı çok güzel bir at arabasına dönüşür. Ardından sihirli değneğini farelere doğru çevirir fareler o anda arabayı çeken arabacıya ve arabayı çeken beyaz atlara dönüşür. Sonra Sindrella’ya değneğini doğrultur ve bir anda üzerindeki eski elbisesi, her tarafı altın ve gümüş rengi işlemeler ve inci gibi değerli taşlarla süslü bir elbiseye bürünür. Kristal ayakkabısı da güzelliğini tamamlar. Burada farelerin at olmasıyla hayvanların da bir evrim geçirdiği anlatılıyor. Hayvanlar da evrim geçirerek, farklılıklara ve farklı hale getirilebilirler. Aslında balkabağı bile yaşayan yaşayandır. Aslında biz herşey, herşey ise bir’dir. İnsanlar keşke bunun farkına varabilseler. Madde cansız diye düşünmemek gerekir. Onlar da maddenin bir şeklidir. Sindrella’nın elbisesine dokununca değişebiliyor. Demek ki madde değişebilir diye düşünmeye başlıyoruz bu olayla birlikte. Ama aslında madde değişebilir diye bir konu yok. Biz insanlar öyle görüyoruz. Bütün maddeler aynı, onları biz şekillendiriyoruz. Sadece enerji var. Demek ki düşüncelerimizle de onları şekillendirebiliriz. Düşüncenin gücünün neler neler yapabileceği anlatılıyor bu masalda. Eğer herşeyi aynı görürseniz, o zaman kıskançlık ve diğer negatif durumlar ortada kalmaz. Bunun için herşeyle bir olmak gerekiyor.

Peri gülerek Sindrella’nın sırtını okşar: “Hadi artık sen de baloya katılabilirsin. Yalnız unutma. Gece yarısı büyü bozulur. Saat tam 12’de eski haline döneceksin. Bu nedenle saat 12’de balo salonundan ayrılmalısın.” Der. Burada gerçekleşen olay şudur. Size bir zaman dilimi verildiği zaman, eğer bu dünya ile ilgili bir zaman dilimiyse ki burada bir zaman yoktur. Ama dünyada yaşarken verilen zaman dilimine mutlaka uymamız gerekir. Bu bizlerin enerji alanımız için çok önemlidir. Bu zaman dediğimiz şey bizlere tanınan doğumdan ölüme kadar geçen zaman dilimidir. Bizler de dünyaya gelirken tıpkı Sindrella gibi bir sihiri gerçekleştirmek için dünyaya geliyoruz. Dünyada madde kısıtlamasının içindeyiz.

Sindrella balonun yapıldığı salona girdiğinde tüm büm başlar kapıya doğru çevrilir. Salondaki hemen herkes, kapıdan içeri giren genç ve güzel kızı adeta seyre dalar. O andan itibaren prensin ilgilendiği tek kız Sindrella olur. Buradaki olay tamamen onun içindeki pırıltının ve ışığın aynısıdır. Nasıl ki tesadüf diye birşey yoksa, işte masaldan geri kalan tüm güzellikler ve prens, Sindrella’nın içindeki ışığın katmanlarını gösteriyor. Bunu bir örnekle anlatacak olursak; evinize geldiniz ve bir düğmeye bastınız evin hertarafı aydınlanıyor, işte bunun gibi birşey. Yani içeri giriyorsun bir odanın ışığını yakıyorsun. Sonra bir odayı, sonra bir odayı, sonra da bir diğer odayı. İşte içimizdeki ışık ta böyle sadece düğmeye basmak yeterli. Prens ve diğerleri , bütün güzellikler içindeki düğmeye bastıgınız zaman art arda aydınlanmaya başlıyor. Böylece görmek istediğin herşeyi aydınlatıyorsun, ama öncelikle neyi görmek istediğine karar vermen gerekiyor.

Sindrella da Prensten hoşlanır. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar. Gece yarısı olmak üzereyken Sindrella’nın aklı başına geldi. Hemen toparlandı. Prensin kollarından kurtulup, kaçmaya başladı. “Dur güzel kız sen benim eşim sensin Prenses olacaksın” diye bağırdı Prens. Ama Sindrella duracak durumda değildi. Prensin bütün bu söylediklerini duymamazlıktan geldi. Çünkü saatin 12 olmasına on dakika vardı. Hızla merdivenlerden inerken ayakkabısının biri ayağından çıkıverdi, Sindrella’nın dönüp, ayakkabısını alacak kadar bile vakti yoktu. Arabasına binip hızla oradan uzaklaştı. Asıl sorun burada ayakkabı değildir. Eğer bir işlem yapıyorsak kurallara uymak zorundayız. Bu kuralların dışında birşey yapamayız. İşte insanlar da kurallara uyarlarsa, onlara çok güzellikler gelir. Sindrella kurallara uymadığını düşündüğü için korktu, korkuyu içimizde yerleştirdiğimiz anda enerjinizde bir kayıp olur. Masalın bu bölümünde anlatılmak istenen kurallara uyulmasıdır. Ayakkabı burada kuralı temsil ediyor. Sindrella kurala uymaktan kaçıyor, son anda yapması gerekeni anlıyor. Burada çok iyi bir niyet var. O yüzden kaçıyor, tek ki kurala uysun diye. Kurala uyabilmek için zamanın bitmesine on dakika kala hızla merdivenlerden inerek kaçıyor.

Prens yanında adamları olduğu halde ev ev dolaşarak ayakkabıyı genç kızlara giydirmeye başlar. En son Sindrella ayakkabıyı giyer ve ayakkabı rahatlıkla ayağına uyar. Burada enerjinin tekrar Sindrella’nın ayağına iyi niyetinin bir göstergesi olarak gelmesi anlatılıyor. İnsanlar hata yapabilirler ama niyetleri düzgün olduğu için hataları yok sayılır. O zaman, o kurala uyduğu için içindeki ışığı tekrar yakalayıp ayakkabı sahibini buluyor. Ayakkabı burada kuralı temsil ediyor. Dünyada insana yönelik evrensel yasalar vardır. Emanete hıyanet etmemek bu masaldaki evrensel kuraldır. Bu kural insanlara hatırlatılmak isteniyor bu masal ile birlikte. Sindrella’nın kendisine bir emanet veriliyor ve gece 12’ye kadar o emanet onun. Onu geri vermesi gerekiyor. Burada emanete konu olan şey ayakkabı değil, zaman’dır. Sindrella da kendisine emanet edilen zamanı son anda da olsa hatırlayıp, iyi niyetiyle ona hıyanet etmemek için geri vermek üzere koşturuyor. Sindrellanın iyi niyeti olduğu için de tekrar kendine bir şans tanınıp ayakkabıyla bulunması sağlanıyor.

Sindrella o günden sonra sarayda yaşamaya devam etti. Kısa sürede düğün dernek kuruldu. Sindrella ile Prens yaşamlarını birleştirdiler.

Masal bu mutlu son ile burada bitiyor. Sizler, bugüne kadar masalda anlatılan konuları hiç düsündünüz mü? Acaba bu dünyada bizlere tanınan zamanı iyi ve olumlu şeyler için kullanabiliyor muyuz? İçimizdeki kaç odanın lambasını yakarak kendimizi ve odadakileri aydınlatabildik? Yoksa siz, daha içinizdeki ışığı yakacak düğmenin yerini arayanlardan mısınız? Zamanı geri verirken ona yapışıp kalmaz ve daha yapacağım çok şeyler vardı deyip, size verilen emanete hıyanet etmeyi düşünmezsiniz değil mi?

Prenses’le Kurbağa masalında buluşuncaya kadar sevgiyle kalın.

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..