Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '16

 
Kategori
Sinema
 

Sinema 14 Kasım 1914 Türk Sineması'nın doğuşu

Sinema 14 Kasım 1914 Türk Sineması'nın doğuşu
 

SİNEMA BENİM TUTKUM


Türkiye’de nasıl olmuştur? Türkiye’de ilk film gösterimi:
 
Bertrand adlı bir Fransız’ın II. Abdülhamit zamanında, 1896’da, Saray’da yaptığı gösterimler ile başlamış.
 
Sinema bir tutkudur, aşktır bana göre vazgeçilmezdir. Ben sinemaya âşık olduğumda çocuktum. Babamın memuriyetinden dolayı birçok şehirde bulunduk. Babam ve annem sinemayı çok severlerdi. Biz ailecek sanıyorum haftada bir gün sinemaya giderdik. Bu çok özel bir gün olurdu bizim için. Sinemanın o büyülü havası beni her zaman çok etkilemiştir. Düşünün gidersiniz. Film başlamak üzeredir dışarıda bekliyorsunuz, gongun sesi duyulur. İçeriye girersiniz. Çoğu zaman karanlıktır girişiniz. Yer göstericiye biletinizi verirsiniz. O hemen bulur. Elindeki lamba ile yerlerinizi gösterir. Yerinize geçtiğinizde çok mutlusunuzdur. Gelecek haftanın fragmanını (parça)izlerken daha bu filmi izlemeden bir sonraki geleceğiniz filmi hayal edersiniz. Mutlaka gelmelisiniz baksanıza ne kadar güzel. Sonra koltuğunuza iyice bir yerleşirsiniz.
 
Film başlar.
 
Sinemadan çıktıktan sonra eve gelene kadar aile arasında film tartışılırdı bizde…
 
Babam oyuncular hakkında konuşurdu, annem konusundan söz ederdi. Bense hayal ederdim.
 
Sinemanın içinde olmalıyım derdim. Bir şekilde ben sinemanın içinde olmalıydım. Önceleri
oyuncu olmalıyım’ı hayal ettim sonraları ise o filmleri yazmayı…
 
Nasibimde yazmak varmış.
 
Yedinci sanat; İtalyan asıllı Fransız eleştirmeni Canudo'nun güzel sanatların geleneksel altı dalına kattığı sinema sanatını anlatmak için kullandığı deyim;Sinema sanatı. Sanat dallarında en geç keşfedilen bir değer buna karşılık en çok ilgi gören bir alan.
 
Görsel, hareketli, sesli ve renkli...
 
Direk gözlerinize, ruhunuza benliğinize hitap ediyor. Üstelik siz hiçbir şey yapmadan sizleri alıyor başka diyarlara götürüyor. Televizyondan önce en büyük şehir eğlencesiymiş.
 
Televizyon bir süre sinemayı geri planda bırakmış.
 
Dışarı çıkmıyorsunuz, evinizdesiniz rahatınız yerinde ve sinema karşınızda. Bu bir süre sürmüş. Çünkü sinemanın bir edası var, bir şekli var, bir heyecanı var. ‘Sinemaya gidiyorum’ demek bile bir farklı duygu. Sinemadan çıktıktan sonra o film hakkında konuşmak, tartışmak ilk fırsatta yakınlarınızla, arkadaşlarınızla filmden söz edip paylaşmak keyfi var.
 
Bir süre sonra insanlar sinema salonlarına tekrar gitmeye başlamışlar.
 
Sinemayı birazda nasılları ile inceleyelim. Nasıl olmuş, Türkiye’ye ne zaman ve kimler tarafından getirilmiş?
 
Hollywood endüstrisi sinemayı ticari araç olarak eğlence piyasasına sürmüş.
 
Amerikan Rüyasıdır sinema…
 
Türkiye’de nasıl olmuştur? Türkiye’de ilk film gösterimi:
 
Bertrand adlı bir Fransız’ın II. Abdülhamit zamanında, 1896’da, Saray’da yaptığı gösterimler ile başlamış.
 
Daha sonraları Fransız firması Pathe’nin temsilcisi Romanya uyruklu Sigmund Weinberg’in yardımlarıyla Beyoğlu yakınlarında halka film gösterilmiş.
 
Bu filmler genellikle kısa metrajlı belge ve güldürü filmleriymiş.
 
Weinberg, halkın sinemaya gösterdiği ilgiden dolayı, 1908’de, Türkiye’deki ilk sinema olan Pathe Sineması’nı yaptırmış.
 
Saray'da sinema
 
Yıldız Sarayı'nın salonuna bir perde geren Bertrand, başta Padişah olmak üzere tüm saray erkânına ilk sinema gösterisini sunmuş.
 
İlk sinema salonu
 
İstanbul halkı ilk yerleşik sinema salonuna 1908 yılında yine Sigmund Weinberg'in sayesinde sahip olmuş. Tepebaşı Sergi Sarayı'nın bulunduğu yerde Darülbedayi’in (Şehir Tiyatrosu) Komedi Bölümü'nde ilk yerleşik sinema salonunu hizmete açtı. Elektrik olmadığı için petrol lambasından kötü kokular geliyormuş...
 
Sinemada ilk Türkler
 
İşadamı Cevat Boyer ve Murat Bey Şehzadebaşı'nda Milli Sinemayı savaş yıllarında açmışlar.
 
Şakirve Kemal Seden, Ali Efendi ve Fuat Uzkınay tarafından Sirkeci'de Ali Efendi Sineması açılmış.
 
14 Kasım 1914... Türk Sinemasının Doğuşu
 
Türk sinemasının doğum günü, ülkenin 1. Dünya Savaşı'nın karmaşasıyla boğuştuğu döneme rastlıyor.
 
Çekilen ilk film, Osmanlı'nın 93 Harbi'nde Ruslara karşı yenilgisinin acı bir hatırası olan Ayastefanos'daki (Yeşilköy) Rus Abidesi'nin yıkılışını belgeleyen film olmuş.
 
İlk konulu film
 
Türk sinemasının ilk konulu uzun metrajlı filmi 1916 tarihli Himmet Ağa'nın İzdivacı olmuş. Arşak Benliyan Opereti oyuncularının rol aldığı bu film biraz da talihsiz bir 'ilk' film olmuş. Çekimleri savaş yıllarında başlayan film, oyuncuları askere alınınca yarım kalmış. Himmet Ağa'nın İzdivacı'nı iki yıl sonra Fuat Uzkınay tamamlamış. Çekimine 1917 yılında başlanan Pençe, Himmet Ağa'nın İzdivacı'ndan biraz daha şanslıymış. O dönemde 20'li yaşlarda bir genç olan Sedat Simavi, bir başka anlamda da ilk olan Pençe filmini çekmiş. Memed Rauf'un bir oyunundan uyarlanmış. (Birçok yerde yazan yazılar böyle anlatıyor)
 
Sinema bu gün hayatımızın vazgeçilmezleri arasındadır. Şimdi birçok şekilde evimizde de sinema keyfi yapabiliyoruz. Tabi sinema salonuna gittiğiniz hazzı almıyorsunuz ama film izliyorsunuz. Şu anda öyle bir haldeyiz ki, bırakın film izleyip izlemediğinizi sezona girmiş son filmleri izlediğimizi konuşuyoruz. Kaçırmış olmaktan endişe ediyoruz.
 
Tabi öyle yapacağız. Düşünün film süresince siz – siz değilsiniz ki.
 
Ya yakışıklı erkek, ya da o dünyalar güzeli genç kız.
 
Ya bir kral veya bir kraliçe…
 
Bazen bir bilim adamı, bazen dünyaca ünlü bir atlet…
 
Görmediğiniz her yerdesiniz
 
Değişik kültürleri izliyorsunuz üstelik bire bir. Evlerine, sofralarına hatta yatak odalarına giriyorsunuz. Onların günlük konuşmalarına, tartışmalarına şahit oluyorsunuz.
 
Tarihi filmler izlerken o zamanları hayal ediyorsunuz.
 
Giysilerini izliyorsunuz, vücut dillerini takip ediyorsunuz.
 
 İyi bir izleyici iseniz oyuncunun her hareketinin nedenini takdir ya da tenkit ediyorsunuz… 
 
Savaşları izliyorsunuz korkarak, içiniz acıyarak neden veya niye-leri düşünerek.
 
Sanatın tüm dallarını film konuları içinde görebiliyorsunuz.
 
Bir tiyatrocunun hayatını izlediğinizde tiyatroyu, piyanistin hayatını izlediğinizde piyanistin neler yaptığını nasıl yaşadığını görüyor ve öğreniyorsunuz.
 
Dünya penceresinden pencereyi aralayıp içine dalıyorsunuz daha ne olsun!
 
Sinema benim tutkum.
 
Ben mutlaka her gün bir film izlerim.
 
Her hafta sinemaya gitmeye gayret ederim. Sizler gibi benimde dünyaya açılan pencerem Sinema…
 
 
 
Nazan Şara Şatana
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....