Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '07

 
Kategori
Sinema
 

Sinema'da yaz aşkları [1]

Sinema'da yaz aşkları [1]
 

Aşkın yaz hali: Yaz aşkları...

Aşkın mevsimi var mıdır? Yoksa zaten aşk kendine, yalnız iki tarafın yaşadığı bir mevsim mi yaratır? Doğanın ve insanın içindeki duyguların ilkbaharla, Kuzey yarımkürenin bu tarafında, Nisan’la beraber uyanmaya başlaması, aşkın da eşiğini oluşturur. Papatyalar ve gelincikler nasıl tarlalarda boyunlarını güneşe kaldırırsa, hava nasıl güneşle ve çiçek tozlarıyla aydınlanırsa, insanın içini kıpır kıpır eden duygular da uyanmaya başlar. Yaz, o parlayışların zirveye ulaştığı mevsimdir. Aşklar, yazın bir başka kaynar. Yaz ayları, yeni tanışmaların, taze duyguların yaşandığı aylardır. Ergenlik çağındaki gençlerin, çaylak ilk aşk duyguları, plajların sıcak kumları arasında gelişir ve denizin içine yuvarlanır.Uzun bir gün bölüşülür, ilk hoşlanmalar yakamoz, deniz sesi ve diskolardan yükselen müzikle karışarak, kendi müziğinde oluşur. Tenha saatlerde sessiz ve uzun öpüşülür.Kaçamakların, gizli aşkların da mevsimidir aşk. Bazen tek başına gidilen bir tatil köyünde, bazen ufak bir sözcüğün çarpışmasında ani bir tanışmayla. Eşini ve varsa çocuğunu tatile yollayıp, yazın ve bekarlığın keyfinin çıkaran kaçamaklar da vardır. Bunlara yaz bekarları, yaşadığı aşkara da yaz aşkları denir. Belki bir kaç gün, belki bir kaç haftalık, heyecanlar ve yeni hazlarla örülü, başka bir zaman dilimini yaşar yaz bekarları. Çapkınlığı ve yaz bekarlığını yapan çoğu zaman erkekler olduğu için, genellikle kadınların önce aşk heyecanıyla alevlenir, ardından da düş kırıklığıyla söner. Ne var ki yaşamın atlasındaki tüm insani alanlar gibi Hollywood için de bu ölümsüz yaş aşkları en önemli kaynaklardan biridir...

Sinema tarihindeki en güzel yaz aşkları, beyazperdede yaşanmış en ateşli öpüşmeler, yakamoz ve dolunay eşliğinde kumsallarda geçen aşk sahneleri, ay ışığında yapışık vücutlarla yapılan danslar, bir yandan Hollywood’u zengin ederken, bazı “yaramaz” fantezilerin ve birçok hayalin, değişmez kahramanlarını da beraberinde getirecektir. Kim bilir kaç erkek, 1955 yapımı Billy Wilder’in “Yaz Bekarı” filmini izledikten sonra, eşini ve çocuklarını yazlığa yollayan ve üst kat komşusu Marilyn Monroe’yla beraberlik yaşayan Tom Ewell’in yerinde olmak istememiştir...

Marilyn, herkesin aklında Hollywood’un en çekici ikonu beliren bir aktris olsa da, filmde yalnız ve küçük bir kız gibidir. Filmde Marilyn, eşini ve oğlunu yaz için tatile yollamış bir adamın üst katında oturan seksi ama masum bir yıldız adayını canlandırır.

Günlük hayatında, safa yakın, iyi niyetli bu kırık kalp, kamera karşısında seksi vücut kıvrımları, naif ama seksi gülüşüyle şehvet uyandıran bir kadına dönüşüyordu. Ayrıca film yapmanın sınırlarını zorlayarak, adımlarını takip eden aktristler için bir öncü olmuştur. Yaklaşık yarım yüzyıldan beri, tüm dünyada uluslararası bir seks tanrıçası olarak bilindi ve sevildi bu küçük kız...

Hollywood’un sansürcülerinin dikkatli gözetimi altında yapılan “Yaz Bekarı”nda bir “yedinci yıl” krizi de vardır. Bir teoriye göre evliliğin yedinci yılında erkekler kaşınmaya başlıyorlar. Richard Sherman, karısı yaz tatili için annesine gittiğinde evde yalnız kalıyor. Aklında aldatma kelimesinin “a”sı yoktur. Ancak biraz kader, biraz da arzu devreye girer ve üst kattaki yeni komşusu girgin, sarışın ve harika bir vücuda sahiptir. Sherman o akşam ve ertesi gün bu güzel komşusu ile büyük bir sınavdan geçer.

Billy Wilder'dan güzel bir evlilik komedisi. Marilyn Monroe'nun eteklerinin uçuştuğu o ünlü sahneyi bu filmde görebilir ve ayrıca Marilyn Monroe’ya bu filmle hayranlar listesine eklenebilirsiniz.

Osman F. Seden’in yönettiği, 1974 yapımı “Yaz Bekrarı” ise basrollerinde Tarık Akan ve Gülşen Bubikoğlu’nun oynadığı, kadrosunda Necdet Tosun, Bülent Kayabaş gibi oyuncuları bulunduran güzel bir filmdir. Filmde işadamı olan Orhan (Tarık Akan), sinir krizinin eşiğinde, hayatından bıkmış, mutsuz bir evliliği olan bir adamdır. Eşinin ilgisizliği nedeniyle tüm zamanını çocuğuyla geçirmektedir. Karısı Şermin (Deniz Erkanat) sadece kendini ve sosyal faaliyetlerini düşünen, sık sık da kıskançlık depresyonu gösteren bir kadındır. Şermin’le son kavgasından sonra Orhan evi terk eder. Bir süre sonra gittiği bir barda, küçük bir orkestranın şarkıcısı olan Leyla (Gülşen Bubikoğlu) ile tanışır. Ona kendisini bekar bir erkek olarak tanıtır. Geçen günler ikisinin arasında romantik bir ilişkinin başlamasına neden olur. Orhan genç kızı baştan çıkarmaya çalışırken, onun aslında çok saf, içten ve dürüst bir insan olduğunu fark eder.

Bir gün Leyla’dan Antalya gezisi sırasında kendisine eşlik etmesini ister; ama öncelikle Leyla’nın en yakın arkadaşlarının ve kaldığı pansiyon sakinlerinin iznini alması gerekmektedir. İzin alıp uçağa bindiklerinde, Orhan’ın müzik delisi kayınbiraderiyle karşılaşıp, gezi boyunca peşlerinden ayıramasa da Antalya’da çok mutlu ve romantik günler yaşarlar.

İstanbul dönüşü hüzünlüdür. Orhan, çaresiz ailesine ve küçük oğluna geri dönmek zorunda kalır ancak Leyla’yı bir türlü unutamaz. Sevgilisi için ufak bir çatı katı kiralar. Ve Leyla Orhan’ın evli olduğunu keşfedene kadar orada buluşmaya devam ederler. Sonunda gerçekler su yüzüne çıkınca Leyla büyük bir düş kırıklığı içinde Orhan’ı terk edip ortadan kaybolmaya karar verir. Orhan bir anda kendini büyük bir boşluğun içinde yapayalnız hisseder. Bu, bir yaz bekarının, ne denli gerçek ve içtende olsa, kaçınılmaz bir ayrılıkla biten umutsuz aşkının sonu anlamına gelmektedir...

Bu bir “seven kadın” filmidir. Filmde Leyla’nın söylediği gibi: “Seven kadın erkeğinin doğum gününü asla unutmaz!”...

Yalnız başına tatile çıkmış evli, sevgilili ya da flörtlü erkeklerin, yeni coğrafyalarda yeni kadınlarla yeni ufuklara yelken açma isteği, birçok yaz aşkının da denizi ve ismidir şimdi...

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..