Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sinir krizinin eşiğindeki kadınlar...

Mujeres al borde de un ataque de nervios/ Sinir krizinin eşiğindeki kadınlar...

Bu bir film adı; benim sadık bir hayranı olduğum İspanyol yönetmen Pedro Almodòvar'ın 1988 senesinde çektiği komedi-dram türündeki filminden söz ediyorum. Ama benim için gerçekçi olan tarafı şu ki; etrafımdaki kadın modellerine baktığımda genellikle eşiği aşılmak üzere olan bir sinir krizi vaziyeti gözlüyorum. Mutsuzluk diz boyu, evvelâ kendinden başlayarak tırmanan bir hoşgörüsüzlük, hayata karşı dizginlenemez bir öfke, onulmaz bir hoşnutsuzluk, bıçak sırtı gerginliklerin bulanık lekeleri, öyle ki yıka yıka çıkmıyor ruhlardan...

Kadınları fazla sevmem ve bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Benim ''kadın oyunları'' dediğim o bildik entrikaları geleneksel bir ustalıkla çeviren, mükemmel bir rahatlıkla yalan söyleyebilen, kendi kumaşından biçilmemiş olana yapamayacağı şey olmayan, farklı çizgiyi tutturanlara ve bir şekilde hayatı kıvıranlara tahammül edemeyip onları da kendi debelendiği çukura yuvarlamaya çalışanlaradır elbette sözüm.

Bunlar klasikçi olurlar, genellikle evli, çocuklu ve maddî durumu iyi kadınlardır, pek azı çalışır. Altlarında kendileri ve yuvaya bırakacakları çocukları için satın alınmış arabaları, sırtlarında marka oluşuna özellikle dikkat edilerek seçilmiş giysileri, evlerinde her türlü son model elektronik zımbırtıları vardır. Tektaşları, kürkleri, çizmeleri, pahalı nevresim takımları, halıları, moda renklerde boyanıp kesilmiş tektip saçları, solaryum yanığı kavruk tenleri vardır çoğunun, aynı tarz makyajları yaparlar. Spor salonlarına giderler ya da kabile halde yürüyüşlere çıkarlar. Yürüyüş parkurlarında onları uzaktan seçmek mümkündür. Marka eşofmanları, spor pabuçları ve ellerindeki litrelik su sişeleri ile sürü halinde yürürler, amaçları tempolu yürüyerek altın günlerinden miras popolarını eritmek değil orada bile birilerini çekiştirmek, dedikodu yapmaktır. O kadar mutsuzdurlar ki aslında, kendileri gibi olmayan, hayattan bir lokma mutluluk damıtabilmiş, kimseye dayanmadan bir başına ayakta durmayı becerebilmiş kadınlara öfke kusarlar bu yüzden. Bunlar insanın yüzüne söyleyemez söyleyeceğini, ödlektirler çünkü öte yandan, hanımefendi geçinirler ama adamın arkasından konuşurlar sürekli. Belki de tek marifetleri, iyi yapabildikleri yegâne şey budur, ondan...

Sosyalleşme ya da politik görünme derdi olan diğer kadınlar bunlara yanaşmayı, aralarına girmeyi deneyebilir, kendi dünyasını tırnakları ile kazıya kazıya varetmiş ve o dünyada huzurlu yaşamayı seçmiş olanlar ise bu hatayı yapmaz, görmezden gelir, onlar yokmuş gibi davranır. O zaman bu nevrotikler grubu daha bir delirecek, kendi varlıklarına aldırmadan seçtiği yolda yürüyenlere fısır fısır arkasından konuşmayla başlayan bir huzursuzluk verme, itip kakma, aşağılama durumuna girecektir, kaçınılmazdır bu. Ne ki; bunların dalga boyu fazla değildir, efendi davranmayı seçtiğinizde tepenize çıkmaları neredeyse kesin olduğundan buna göre davranırsanız kovuklarına çekilecek ve oradan size zarar verme plânlarına devam edeceklerdir ama adam olana sökmez.

İyi tanıyacaksınız bunları, hayatlarında iyi kötü bir koca, öyle ya da böyle dünyaya getirilmiş bir ya da birkaç çocuk ve bedeli para basılarak ödenebilen bin türlü ıvır zıvırdan başka sahip olabildikleri birşey yoktur ki. Kitap okumazlar, film izlemezler, salya sümük piyasa işi dizilerden başka sanatsal çağrışımlı müdavimlikleri olmaz, kendilerini bir adım öteye taşıyabilecek hiçbir gayret içine girmezler, bunlar arasından gönüllüler, sivil toplum örgütü üyeleri, hayırseverler hayatta çıkmaz. Ancak evlerine temizliğe gelen kadınlara arada verdikleri eskileri ile övünebilirler.

Hayvan düşmanı olmaları temel özellikleridir, yetiştirdikleri çocuklara da hijyen mijyen ayaklarına yatarak korku ve sevgisizlik aşılarlar. Onlar o kadar steril, o kadar temiz, o kadar muhteşem kadınlardır ki yakın çevrelerinde kedi, köpek, kuş falan asla yaşayamaz, öyle pisliklerle ancak kendilerinden sınıfsal olarak hayli aşağıda, kafayı üşütmüş, acaip insanlar ilgilenebilir. Bunların pencere önlerinde serpilmiş buğday, bahçe kapıları önüne konmuş su kabı asla göremezsiniz ama kürk giyip altın gününe giderler, o ayrı. Hayvanları sırtlarında, ayaklarında, ellerindeki çantalarda ve önlerine gelen tabaklarda sever onlar, hiçbir canlının başını sevgiyle okşamışlıkları vakî değildir, çocuklarına gösterdikleri çıkarcı sevgi hariç.

Bitki tutkunu olduklarını söylerler, seralardan satın alınmış ya da hediye gelmiş saksı saksı çiçekleri vardır çoğunun ama emek verilmiş bahçeleri, fidandan büyütülmüş ağaçları, tohumdan yeşermiş çiçekleri yoktur. Kelebek görseler zehirli ilacı basarlar zaten bitkilerine, o yüzden bunların çiçekleri bile mutsuz, keyifsiz, umutsuzdur. Sarılıcı bitkiler kadar yükseklere çıkabilecek bir tek şeyleri vardır; huzursuzlukları, o kadar...

Almodòvar'ın eşikteki kadınları asla onlar gibi değildir, sakın yanlış anlaşılmasın. O kadınlarda aşk, tutku, sevinç, öfke, kıskançlık, isyan hep yanyana yürür, diledikleri gibi yaşamayı seçmiş olmanın bedelini ödeyecek yürek vardır onlarda, kolay yıkılmazlar, hemen çözülmezler. Yoksulluğa da direnebilirler, alçakça aldatılmaya da, paraya veya ömür boyu güvenceye satmazlar, inandıklarını, üzerinde duracakları ayakları, yeri geldiğinde haykıracakları sesleri, sapmadan yürüdükleri çizgileri vardır. Onları renkli kılan da aykırı duruşları ve farklı oluşlarıdır zaten. Bu yüzden ben Pedro'nun kadınlarını hep sevmişimdir, onlar başka türlü ''kadın''dır, avuçlarındaki azıcık hayatı çoğaltırlar ve insanî olan her duygudan keyif çıkarmayı becerirler.

Etrafıma bakıyorum da epeydir, ''Pedro'nun kadınları''na benzer hiçkimseyi göremiyorum. Her taraf çevresine kendi mutsuzluğunun çamurunu sıçratan taslak kadın modelleri ile dolu, uzak durmak en iyisi. Bu kadınlardan çatlasanız da ''iyi''lik çıkaramazsınız çünkü, beyhûde gayrettir. Islaklığı orta tabakada hapsedebilen kaç kadın bulabilirsiniz ki şimdiki zamanda, geçirgenlik, şeffaflık ayakları ile dostlukların, komşulukların, inanmışlıkların bütün gizi ortalıkta, ayaklar altında! Ben almayayım, üstü kalsın, bana dokunmasınlar da ne yaparlarsa yapsınlar diyorum, kimse farkında olmasa bile nasılsa evren herşeyin farkında...

 
Toplam blog
: 23
: 772
Kayıt tarihi
: 24.02.07
 
 

Kendimi olduğum gibi seviyor ve onaylıyorum. "Gibi olmak" bana göre değil. Sevmeye evvelâ kendisinde..